24 Kasım 2011

Bazılarının işi sadece MELEK olmak…

Zaman zaman yazılarımda "yogitam" diye bahsettiğim biri var biliyorsunuz. Hayatında tesadüflere ayak uydurarak oldukça radikal değişiklikler yaparken, İstanbul'a taşındığında yine tesadüfen benim ofisteki oda arkadaşım olmuştu ve birlikte yogaya başladığımızda aramızdaki ilişki iş boyutunu oldukça aştı. Hala meslektaşım, ama kendisi ile paylaştıklarım meslektaşlıktan çok öte. Benim modaya karşı anti duruşum bazı hemcinslerimi çok rahatsız ederken, o da 'eurocuklarını' bozdur bozdur kıyafetlere yatırırken, "Kıyafetlerle ilişkini onlara sahip olmaktan, onları yazmaya çevirsen ya" esprilerimiz sonucunda, kendisi konuk yazarımız olarak Mushaboom'da, huzurlarınızda:


Bu benim ilk yazım! Canım arkadaşım seni konuk blogger yapalım dedi, ben "ufff! puff! ben yazamam ki" dedim ve sonunda nasıl oldu anlamadım buradayım. İlk edebi eserimde(!) sizlere meleklerden bahsetmek istiyorum, evet evet gerçekten de meleklerden, yani aslında Victoria’s Secret`in meleklerinden ;)

Yakında Türkiye’de Nişantaşı’nda ilk mağazasını açacak olan Victoria’s Secret, 9 Kasımda, 2011 yılının merakla beklenen meşhur ve görkemli showunu gerçekleştirdi.


Türkiye’de Yılbaşı gecelerini evde geçirenlerin vazgeçilmezi olan, tüm kadınların biraz fesatlıkla ama genelde hayranlıkla izlediği, vay anasını bunlar kadınsa biz neyiz acaba diye sordukları meleklerle karşınızdayım.


Ülkemizde en çok tanılan baş meleklerden Adriana Lima ablamız defileden bir kaç gün önce yaptığı açıklama ile şahsen benim yüreğime indirdi. Şöyle ki, ablam defileden 6 hafta önce sadece yeşil sebze yiyip günde 2 saat spor yapıyormuş. Bu kadarla da kalmayıp podyuma çıkmadan 12 saat önce su bile içmiyormuş ve tamamen aç ve susuz halde podyuma çıkıyormuş. Kızımız umarım bir gün show sırasında açlıktan ölüp gitmez.






Ama açlığına rağmen Acun sayesinde Türkiye’de ününe ün katan Adriana Lima, her zamanki gibi o gece de nefes kesti.


20 Kasım 2011

Hey tanrım bana üç tane, üç de yetmez beş tane, beş de yetmez yedi tane. Ver ver ver ver ver allahım ver!

 Benim üniversiteye başladığım yıllarda üç koca hayalim vardı. Kocadan ziyade, düğünlereydi merakım. Üniversite okurken şöyle doğulu, geleneklerine göreneklerine sıkı sıkıya bağlı bir adamla evlenecektim. Davullu zurnalı, çeyizli, kına geceli, atlı eşekli, altın bileklikli bir düğün olacaktı. En gelenekselinden... Sonra üniversite bittikten sonra yurtdışına yüksek lisansa giderken, bu adam izin veremeyecekti, ben de ne münasebet diyecektim, boşanacaktık. Ben yüksek lisansımı yaparken de Hristiyan bir adamla aşk yaşamaya başlayıp, bir kilise düğünü yapıverecektim. Sonra tabii Türkiye'ye dönmek isteyecektim, o işlerini ayarlayamayacaktı filan, yine boşanacaktım. En son da böyle uçlarda gezinmeyen, kafa dengi bir adamla, gelinlik bile giymeden, şöyle şık bir tayyörle sadece nikah yapacaktım.

Şimdi bakınca çok komik geliyor tabii.

Evlenmek erkek açısından hayat kolaylaştırıcı bir şey aslında, çünkü eskisi gibi evin bütün geçimini erkekler sağlamıyor, kadınlar da çalışıyor, kadınlar da para kazanıyor. Gelgelelim diğer yandan kadınların çalışmalarına rağmen, evi derli toplu tutmak ve yemek pişirmek gibi sorumlulukları devam ediyor. Bu yüzden de erkeklerin evlilikten kaçıp, kadınların evliliğe daha meraklı olmasını kesinlikle anlayamıyorum.  Tastamam 25 yaşıma geldim, "evlenmek" benim gözümde hala altından kalkılamayacak kadar büyük bir sorumluluk.

Kesin olan bir şey varsa, o da genç evlenmenin yeniden trend olduğu.
Anne babalarımızdan sonraki kuşakta, "evlenmeden birlikte yaşama" akımı başlamıştı. Kadınlar "çocuk da yaparım kariyer de" diyordu, kariyerleri belli bir noktaya gelmeden evlenmek ve çocuk yapmak planları içine girmiyorlardı. Sanırım sonra o kadınların kariyerleri belli bir çizgiye ulaştığında, yaşıtları olan adamlar da artık onlardan 10 yaş genç kadınlarla ilgi gösterdikleri için, bu akım rafa kalktı.

Farkındasınızdır, gayet güzel para kazanan, gayet rahat hayatlar yaşayan adamlar bile artık "bekar çapkın" anılmak için yırtınmıyor, erkenden nikah masasına oturuveriyor.

Bu aralar davetiyeler ve facebook'taki ilişki durumu güncellemeleri ardıardına geliyor. Yakın arkadaşlarımın neredeyse hepsi hala bekarlıklarını korurken, ilk defa yakın bir arkadaşım bunu bozuyor ve bugün akşam evleniyor.(Oturmuş bu satırları yazarken bile benim giyecek bir kıyafet bulamamış olmam ayrı bir konu.)



Kızımızı kocasına bekarlığa veda partisizyollayacak değildik ya; organizasyon için kolları sıvadık. Bir sürü aksilik, karasızlık, fikir değişikliğinden sonra cuma akşamı Nahide Rüya Adası'nın yolunu tuttuk. Bekarlığa veda partisi yapmayı düşünüyorsanız, burayı şiddetle tavsiye ederim.




Kapıda şişelerden votka hüpleten oyuncak tavşanlardan sonra, şatafatlı gerçek drag queen'ler sizi karşılıyor. Elinize bir mum tutuştuyorlar. Sağda Zeki Müren'in solda Amy Winehouse'un resmi, hangisini anmak isterseniz, onun önüne mumunuzu yakıp koyuyorsunuz. Sonra masanızın yolunu tutuyorsunuz.







Masanızın meleği kadehlerinizi doldurup, masanızı mezelerle donatmaya başlarken, serum gibi tutturulmuş bir rakı şişesi ile dolaşan rahibe kılığında, inanılmaz güzel bir drag queen de keyfiniz yerinde mi onu soruyor.

Hatta bizim rahibemiz "Kız ayol evlenilir mi, evlenmek günah!" diye vaaz bile verdi. :)














05 Kasım 2011

i have done nothing at all today and it feels awesome!

Cuma
19:45
İşten eve geliş. Derhal üzerine rahat bir şeyler geçir. Isıtıcıya su koy, o kaynarken, sabah evden çıkarken çalıştırdığın çamaşır makinesini boşalt, çamaşırları as.
20:00
Benim için bekarlık ve yalnızlıkla özdeşleşmiş olan nuddle'in en pratik hali Leader Ramen paketine kaynayan suyu doldur. O demlenirken, çamaşır makinesine bir posta daha çamaşır at, gece giyeceğin kıyafetleri seç.
20:08
Nuddle hazır. Şimdi yavaşla. Karıştırmayı çok sevdiğin alışveriş dergilerinden birini al önüne. Alışveriş rejimindesin unutma. Almak için değil, incelemek için bakıyorsun dergiye.
20:15
Karnın da doydu. Dip boyanı sür saçına. Onun bekleme süresinde, ojelerini yenile. Duşa gir, saçlarını kurut. Elbiseni geçir, biraz makyaj.
21:00
Evden çıkmaya hazırsın.

Benim için olağan hale gelmiş bir tempo. Hem çalışacağım, hem gezeceğim, hem de bakımsızlaşmayacağım mücadelem. Sabah uyanıp spora giden, spordan sonra kuaföre geçen, öğleden sonra alışverişini yapıp, arkadaşları ile buluşan dergiden fırlamış gibi görünen kadınları kıskansam mı, küçümsesem mi karar veremiyorum bu yüzden.

Şimdi önümde yavaşlamak, keyif çatmak için tastamam 4 gün var. Bir kenarda sıranın gelmesini bekleyen kitap ve filmlere yumulmak, ertelenen ufak tefek işleri halletmek için 4 gün! "Hayret, bir yerlere gitmiyor musun?!" diyenler oluyor. Gerçekten çok hazırlıksız yakalandım ben bu bayram. Fırsatım olmadı planlamaya. O yüzden dinlenme, toparlanma, ilerideki günleri planlama, okuma, izleme ve hayaller kurma tatili ilan ettim bu dört günü.


Geride kalan bir haftada keşfettiklerimi paylaşıp tembellik günlerini resmen başlatıyorum! :)

1) Birsen Tezer: Daha önce hiç denk gelmemiştim kendisine, geçen hafta Hayal Bistro'da dinledim. Hem jazz'dan, hem Türk Sanat Müziği'nden esintiler taşıyor. Güzel bir sesi, sakin telaşsız bir söyleyişi var. "En sevilmeyen şarkım geliyor" diyebilecek kadar da kendisiyle barışık bir kadın. İçkinizi yudumlayarak, sakin ve güzel bir performans izlemek isterseniz, 15 günde bir Hayal Bistro sahnesindeymiş. İlla ki bir gün denk gelirsiniz.



2) Türkiye'de in-yer-face olarak anılan tiyatro türünün başarılı örneklerini sergileyen Dot, yeni bir oyunla karşımızda bu sezon: Öksüzler. Dot'un oyunlarına kendinizi ne kadar hazırlarsanız hazırlayın, yine de sizi çarpıyor. Şiddet, seks, argo unsurları tabularınızı yerle bir ediyor her seferinde. Bu seferki oyunda, daha öncekilerden farklı olarak olaylardan ziyade, karakterlerin psikolojileri ön plana çıkartılmış. Oyunculuk o kadar iyi ki, sahneye atlayıp dövmek istiyorsunuz içlerinden birini.

Tiyatroyu sıkıcı ve eski moda bulanlardansanız, bu tür ile barışmanız için güzel bir fırsat olabilir bu oyun. Dot'un web sitesi için tık!


3) İş dolayısı ile iki gün Bursa'daydım. Biliyorsunuz bayılırım bir şehirde bir gün geçirsem de yapılacaklar listesi oluşturmaya. Bu sefer şehirde fazla bir şey keşfetmeye fırsatım olmadı. Sadece iş için gidecek olanlar için tüyolar verebilirim. Almira Otel, şehrin en eski demirbaş otellerinden, içi de yenilenmiş, şehir merkezine de yakın. Müşterileri birbirine iki çok zıt kitle: Arap aileler ile iş için geldiği her hallerinden özellikle de takımlarından belli insanlar. Özellikle de kahvaltı salonunda irnoik ve izlemesi eğlenceli bir kitle oluşturuyor bu tezat.

02 Kasım 2011

Mushaboom8'de ne var ne yoksa hepsi burada! =)

Eylül 2008'den bu yana hayatımda neredeyse her şey değişti. Saç rengim, giyim tarzım, evim, hayata bakışım, yaşam düzenim, mesleğim, hayallerim, hayattan beklentim...
Blog yazmak bazen bir hobi, bazen zevk, bazen sorumluluk, bazen paylaşma ihtiyacı gibi farklı boyutlar kazansa da eylül 2008'den beri hayatımda sabit kalan tek şey oldu. Sabit dostluklarım ve ailemin yanı sıra tabii.
Birbirinden çok farklı konularda yazıları ve etiketleri düzenlemek çok uzun zamandır aklımdaydı; ama bir türlü fırsat bulup yapamıyordum. Sonra o kadar uzun boş zamanı aslında hiç bulamayacağımı kabul edip, her boşlukta biraz biraz el atarak sonunda bütün yazıları gruplamayı başardım! :)
Eskiden yazdığım yazılara da göz atmış oldum böylece, bir kısmına bayıldım "ne kadar güzel ifade etmişim" diye kendimle gurur duydum, bir kısmıyla da düpedüz dalga geçtim. Yine de onları bile silmeye kıyamadım. Değişimimin aynası gibiler ne de olsa.

Bütün yazılar aşağıda detaylarını bulabileceğiniz başlıklar altında tag'lendi. Yukarıda da bütün etiketleri görebiliyorsunuz artık. Moodunuza göre, ne okumak isterseniz onlara tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bazı yazılar birden fazla etiketin içeriğine uyduğu için onlarla birkaç kere karşılaşabilirsiniz bunu da dip not olarak belirteyeyim ve etiketlerin içinde neler var onlara geleyim:

1) İstanbul: Bu şehre olan aşkım malum. Keşfetmeye doyamıyorum. Ev-iş arası gidip gelmek için toplamda 3-4 saat harcayan, şehrin tadını çıkarmak için gereken paraya sahip olmayanlar için ne kadar eziyetliyse; zamanı, parası veya zamanı parası olmasa da tadını çıkarmaya şevki olanlar için de o kadar mucizevi bir şehir. Sanat etkinlikleri, gece hayatı, tarihi eserler, yeşil parklar, leziz yemekler yapan restoranlar, tezatlar...
Bu etkiletin altına iki ayrı başlık kondurdum: Sanatsal Etkinlikler ve Bar/Club/Cafe/Restoran
Tiyatrolar, festivaller, sergiler, konserler sanatsal etkinliklerin altında, gezip tozduğum mekanlar bar/club/cafe/restoran'ın altında. Ne sanat konusunda uzmanım, ne de yemek gurusuyum. Çok gezen bir insanın izlenimleri tadındaki bu yazıların tamamına bu başlıklardan ulaşabilirsiniz.

2) Güzel Yazılar ve Sözler:  Bir kitapta, dergide, filmde, gazetede hoşuma giden bir cümle veya yazı gördüğümde ve not etme ihtiyacı duyduğum kadar hoşuma giden bir cümle duyduğumda onları da paylaşmadan duyamıyorum. Okuyunca bayıldığım ve 'keşke ben yazsaydım' diye düşündürenlerin tamamı burada.
3) Kitap: Bugünlerde, her evde buzdolabı olması kadar yaygın bir biçimde, çocuğu olan her ailede yatılı bir bakıcı mevcut olsa da, ben daha geleneksel biçimde anneanne ve babaanne ile büyüyen çocuklardandım. Birbirinden çok farklı karakterlerde, birbirinden çok farklı hayatlar yaşamış bu iki kadının da benim alışkanlıklarımda ne kadar etkisi olduğunu gün geçtikçe daha net görüyorum. Kitap okuma alışkanlığımı anneannemden aldım ben mesela. Öğle yemeğinden sonra, kitabını eline alıp uzanıp saatlerce kitap okumak, sonra da uyumak bugün bile değişmeyen bir ritüelidir. Yeni yeni okumayı öğrendiğim yıllarda anneannem ile kitap okuma yarışı yapardık. Sırf onun kalın kitaplarını kıskandığım için, sınıf arkadaşlarım 20 sayfalık resimli kitaplar okurken, ben dünya klasikleri serilerini, anneannemle yarışarak bitirmiştim. Hala da sıkı bir okuyucuyum, ayda en azından 2-3 kitap deviririm. Hiçbir zaman can sıkıntısı çekmememin en büyük sırrı bu olabilir. Dünyanın her yerinde her koşul altında, elimde ilgimi çeken bir metin varsa saatlerce oyalayabilirim kendimi. Okuduğum kitaplar hakkındaki görüşlerim ve kitaplarda altını çizdiğim satırların hepsi bu başlık altında. 

4) Hayat ve Aşk Yazıları: Bu bloga başlarken, baş role kendimi koymamaya, sadece keşfettiklerimi yazmaya karar vermiştim. Olmadı! Hissettiklerimi, kadın-erkek ilişkilerini, hayata genel bakışı, yaşam tarzı sorgulamalarımı hep buradan yaptım. Ve belki de en çok sevilen yazılarım hep bunlar oldu. Ben kendimi anlatırken, birileri o yazılarda kendini buldu. Bu yazılardan sonra harika mailler aldım hep, kendini mutsuz eden ilişkisini bitirme kararı alanlar, depresyondan çıkıp hayatı yeniden sevmeye başlayanlar, okudukları ile yarası yeniden kanayanlar... Bunun yazıların muhteşem olması ile bir alakası yok tabii. Değiller de. Sadece içtenler ve aslında hepimiz aynı şeyleri yaşıyor ve hissediyoruz. Farklı zamalarda. Bu yüzden de bu başlık altındaki yazılardan mutlaka birkaçında kendinizi bulacaksınızdır.
5) Acemiler ve Tembeller İçin Mutfak 101: Hamarat ve yemek pişirmeyi çok seven kadınlarla dolu bir ailem olsa da, ben gerçekten hiç yemek pişirmeyenlerdenim. Kardeşimin arkadaşları "Sizin evde mutfak var mı?" diye sorunca bunu biraz daha net gördüm :) Kahvaltı dahil olmak üzere bütün öğünlerimi dışarıda yiyorum. Arada sırada mutfağa girip bir şeyler yapmayı denersem ve sonuç güzel olursa paylaştığım çok pratik tarifleri bu başlık altında topladım. Bir ayda dışarıda yemek yemeğe harcadığım toplam paranın ne kadar olduğu ile yakın zamanda yüzleştim. O yüzden daha sık mutfağa girmeyi, Mutfak 101'de daha çok tarif paylaşmayı planlıyorum. Göreceğiz bakalım!

6) Seyahatlerim: Ne zaman için sıkılsa, ne zaman hayat zor gelmeye başlasa, ne zaman kafam karışsa hiç şaşmayan iyileşme reçetem: "gitmek"tir. Benim için önemli olan nereye gittiğimden ziyade, gitme hissi. Bu satırları yazarken de Türkiye sınırları içinde bambaşka bir şehirde güzelce bir oteldeyim hatta. Seyahat ederken sürekli günlüğümsü notlar tutuyorum, bunlardan daha blog yazısına dönüşmeyi bekleyen onlarcası var. Türkiye'den seyahatler ve Yurdışı olmak üzere ikiye ayırdım bu yazıları da.



7) Dişi-sel: Tam anlamıyla bir kadın bloguna dönüşmek istemesem de, sonuç olarak alışveriş yapmayı seven, fırsat bulabildiği kadarıyla kendisine bakmaya çalışan, topuklu ayakkabılara, minicik eteklere, bronz tene tapan bir kadınım ben de... Alışveriş, giyim ve bakım ile ilgili bütün yazılarım bu başlık altında.

8) Dekorasyon: En az kıyafet alışverişi kadar zevkli bir şey de ev alışverişi yapmak. Kendi keyfime ve zevkime göre sıfırdan yarattığım ve dömeye de yavaş yavaş devam ettiğim minicik bir evim var. Dekorasyon dergilerini ve bloglarını karıştırıp ilham almaya, bütçeyi çok yormayan adresler keşfetmeye ve dizayn tanrılarının elinden çıkan parçalara sahip olma hayali kurmaya bayılıyorum. Yaşadığım yeri güzelleştirdikçe, daha da evcil bir kadın olmaya başladım. Evinizi daha çok sevmek istiyorsanız bu yazılara bir göz atın derim.
9) Bir doz ilham: Yaratıcı olan her şey bu başlık altında. O yüzden içeriği en kalabalık başlık bu olabilir. Güzel fotoğraflardan, yaratıcı reklamlara, afiş tasarımlarından, el işlerine hepsi birbirinden yaratıcı ve keyifli yüzlerce şey bu başlıkta.

10) Çekici siteler ve bloglar: Ben blogları da kitap okur gibi okuyanlardanım, en eski yazıdan en yeniye doğru... O yüzden reader'ını her gün kontrol edip en son yazılara göz atan düzenli blog okurlarından olamıyorum. Bir bloga kilitleniyorum, en az bir hafta içeriğinde ne var ne yoksa okuyorum. Bana başından sonuna okumayı tamamlatacak kadar güzel blogları da tabii ki sizinle paylaşıyorum.



11) Filmler: Evde sevgiliyle keyif yapmaktan bahsedince aklıma gelen ilk şey film izlemek oluyor. Kızlarla da cumartesi geceleri çantaya birer bira atıp vizyondaki romantik komedilerden birine gitmeyi de adet haline getirdik. Tek başıma kaldığımda da Uzakdoğu ve Avrupa filmlerini izlemeye bayılırım. Canınız sıkıldığında, ne izlesem diye düşündüğünüzde belki bu başlık altındaki yazılar size ilham verebilir.

12) DIY: Bu da yine önümüzdeki günlerde içini doldurmayı planladığım (daha doğrusu umduğum) başlıklardan biri. Kesmeye, biçmeye, dikmeye, yapıştırmaya bayılan biri olmama ve sağda solda görüp uygulamak üzere biriktirdiğim do-it-yourself taslakları yığınlara ulaşmasına rağmen, gidip gerekli malzemeleri alıp oturup uğraşmaya bir türlü fırsat bulamıyorum malesef. Ama ben şunu yaptım, nefis de oldu, derseniz sizi bendeki bu eksikliği doldurmak üzere konuk yazar olara ağırlayabiliriz Mushaboom8'de seve seve :)

Umarım bir gün bütün hayatımı bu kadar düzenlemeyi becerebilirim :))
Sevgiyle, keyifle kalın!

Fotoğraf Notu: Bir kısmı Yvette Inufio'ya, bir kısmı Gennie'ye ait, geri kalanı meçhul :) biliyorsanız bana iletiniz, düzeltelim...

Pinterest'im

Instagram'ım