Fena halde tatilim geldi. Üç koca ay tatil yaptığım yıllar geçiyor gözümün önünden. Hayatımda gitmediğim yerlerdeki adliyelere gidip gelirken en favori dergilerimi okuyor, İETT otobüsünde tatil yolculuğu yapıyormuş moodu yaratmaya çalışıyorum. Nafile! Haftasonu kaçamakları ile bronzlaştırdığım tenim günden güne beyazlarken, en büyük hayalim bütün gün yüzüp güneşlendikten sonra, duş alıp serinleyerek uçuş uçuş beyaz bir elbise giyip, arkamda after-sun kokulu bir esinti bırakarak, tercihen buz gibi bir beyaz şarap kadehiyle denize doğru oturup sohbet etmek veya kitap okumak. Bir seneden uzun zamandır tatilsiz çalıştığım (tatil hakkımı da yine hukuk eğitimi için Almanya'da gerçirdiğim) göz önünde tutulursa böyle tatil krizine girmem de normal.
Peki bu sırada beni ne yatıştırıyor? Avukat adaylığının en can sıkıcı süreci olan stajyerliğin bitmesine sadece 6 gün kalmış olması mı? Hayır tabii ki. Son zamanlarda moda olan deyişle söylersek "city-break"ler. Yani yaşanan şehri terk etmeden, gündelik tempodan uzaklaştıran kaçamaklar.
Bu hafta Santralistanbul'da iki ayrı etkinliğe katıldım. Biri tamamen hayal kırıklığıyken, diğer tamamen hayal güzelliğindeydi. Artık gelenekselleşen OneLove'a yıllardır bir türlü gidemiyordum. Ya final sınavları dönemime geliyordu, ya bir önceki gece çok uzun oluyordu toparlanamıyordum. Bu sene Cake aşkına gidelim 'never there'i bir de onlarla bağıra bağıra söyleyelim diye gittik. Kredi kartı problemleri nedeniyle herkes bir gergindi. Kapıda pos cihazları çalışmıyor upuzun bir kuyruk, içki sıralarında da aynen öyle. Ve gereksiz bir kalabalık. 'Bileti bitmeyen' etkinliklerin rezalet olduğuna karar verdim ben. Balık istifi konser hiç eğlenceli bir şey değil, ya da ben yaşlanmaya başladım bilemiyorum. :) OneLove'ın tek güzel tarafı uzun zamandır göremediğim bir sürü kişiyle görüşme bahanesi olmasıydı. Jon Bon Jovi konserine olan hevesim de tam olarak bu yüzden kaçtı.
Gittiğim ikinci konser ise Jamie Cullum'du. Santralistanbul Kıyı Anfi'deydi konser. Kesinlikle balık istifi bir durum yoktu, çok güzel bir oturma düzeni ve ayakta kısım yapılmıştı. Orada bir konsere giderseniz aklınızda olsun en güzel görüş alanı C ve D bloklardan. Yogita kıyağı ile C blokta nefis bir yerde oturarak izledik konseri. Hiç şüphesiz son zamanlarda izlediğim en iyi konserdi. Sahnenin arkasında visual'lar yerine canlı kanlı bir İstanbul silüeti vardı. Evlerin ışıkları, haliç ve camiiler. Ses sistemi harikaydı. Jamie Cullum performansına gelirsek... Jamie Cullum'un sesini ve şarkılarını oldum olası severim ben, yine de canlı canlı dinlemek konusunda ultra bir hevesim yoktu. 'Caz söyleyen bir adamın performansında ne olabilir ki, piyanosunun başına oturup çalıp söyleyecek işte.' gibi sığ bir düşünce içindeydim. Jamie Cullum ise kıpır kıpır ve zıpırdı. Dans ederek piyano çalıyor, piyanonun üzerine çıkıp dans ediyor, oradan oraya atlıyor, seyircilere şahane esprilerle sataşıyordu. "Sahneye bir şeyler fırlatmakta serbestsiniz. İç çamaşırlarını tercih ediyoruz. Kadın veya erkek fark etmez. Sevildiğimizi hissetmemiz yeterli." Konserin hiç şüphesiz en enteresan anı, Jamie Cullum'un piyanonun başına geçip yeni bir şarkıyı çalmaya başladığı anda arkadan ezan okunmaya başlamasıydı. Şarkının sözlü kısmına hiç girmeden, usul usul piyanoyu çalmaya devam etti. Hepimiz için farklı bir deneyimdi.
Konserde iki şey yasaktı. Açık hava olmasına rağmen sigara içmek ve fotoğraf çekmek. Elbette ikisini de yaptık. Ancak flaşsız yakalayabildiğim en net fotoğraflar bunlar. Özetle 1) Kıyı Anfi'de ne konser yapılırsa gidin C veya D blokta oturun keyif alacağınız garantili. Joss Stone da yine burada olacak mesela. 2) Jamie Cullum konseri bir daha nerede ne zaman olursa kaçırmayın. Bayılacaksınız adama.
Don't stop the music cover'ı da benim uzun zamandır dinlediğim en iyi cover olmuş:
Şu anda tatildeyseniz de en havalı gözlüklerinizle bana fotoğraflarınızı yollayıp nispet yapın! =) Öpüyorum.
Dip Not: Yazıdaki ilk ve son havalı fotoğraflar bayıla bayıla takip ettiğim online yayınlardan biri olan Flamboyant'ın Pre Summer Edition'undan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder