Evet yaptım. Harika oldu. Çok iyi geldi. Sanki her şeyim tam bir Milanom eksikti. Hiçbir şeye yetişemiyorum diye koştura koştura yaşarken, bütün sorumluluklarımdan uzakta "Boncornooooo" diye diye, ayaklarım şişip kanayana kadar yabancı bir şehirde dolanmak kulağa mantıklı gelmiyor biliyorum; ama ruha müthiş iyi geliyormuş. Milano şahane bir şehir olduğundan değil, her günkü hayattan ve tempodan uzaklaşmak aslında yemek içmek gibi bir ihtiyaç olduğundan ve ben yaklaşık bir senedir bunu ihmal ettiğimden...
İlk durak Duomo di Milano Katedrali oldu. Her türlü turist rehberinde "Duomo Katedrali" olarak geçse de bu katedralin adı, 'duomo' zaten İtalyanca katedral demek anladığım kadarıyla. Duomo Di Milano, dünyanın en büyük dördüncü, İtalya'nın da en büyük katedrali olma özelliğini taşıyormuş. Dışarıdan bakmak bile insanı etkiliyor zaten. Yine de içine girince inanılmaz yüksek tavanı, göğe değecekmiş gibi upuzun sütunları, desenli tavanları ve onlarca devasa tabloyla insanın aklını başından alıyor. İçerisi loş, heybetli, etkileyici ve bazen cam vitrinlerin içinde yatan mumyalanmış azizleriyle ürkütücü....
Katedrali şöyle bir turladıktan ve tabii mum yakıp dilek diledikten sonra, hemen yanındaki Galleri Vittorio Emanuele'ye daldık. Tarihi bir binanın ne kadar harika bir alışveriş alanına dönüşebileceğinin kanıtı resmen. Nasıl tertemiz, nasıl gıcır gıcır.
Mimarisi çok güzel, ancak içindeki sergi salonlarının pek çoğu boş. O yüzden buraya sergi gezmekten çok, kaleye ve kocaman bir bahçeye bakan -ki o bahçedeki havuz ve havuzun içinde ilk bakışta gerçek insan sandığımız heykeller çok esprili - şehrin en popüler adreslerinden biri olan cafe'sinde bir kahve içmek veya çeşit çeşit tasarım ve moda kitabı satan mağazasının tadını çıkarmak için gidin.
Tren istasyonu yine heybetiyle insanı büyüleyen yapılardan. Dışı ne kadar tarihiyse, içi de o kadar modern, adeta bir alışveriş merkezi.
Kanal Navigli bölgesi, ve San Babila'dan Corso Buenos Aires'e kadar olan sokak çok güzel yapıları keşfedeceğiniz, her adımda vurulacağınız bir park veya binayla burun buruna gelebileceğiniz diğer bölgeler. Kanal bölgesinde daha nostaljik ve salaş her şey, diğer kısımda herşey çok daha cilalı ve gösterişli.
Anlatmaya turistik kısımlardan başlayayım. Benim için bir şehre gittiğimde mutlaka yapılacak işlerin başında hop on- hop off otobüslere binmek gelir. Interrail'den kalma bir alışkanlık bu. Bir şehri keşfetmek için kısa bir zaman varsa, bu otobüslere binip, hiç inmeden tam bir tur atar, şehrin genel yerleşimi, tarihi, mimarisi hakkında bir ön bilgi edinir, hoşuma giden detaylı olarak gezmek istediğim bölgeleri harita üzerinde işaretler ve sonra sokakları arşınlamaya başlarım. Aşk'ı da kolundan çekiştire çekiştire bindirdim; yine öyle yaptım!
20 Euro, Milano'da 5 kadeh leziz köpüklü şarap parası etse de, gözümüzü kırpmadan bir hop on hop off bileti alıp, üst katta püfür püfür bir yere kurulduk. Kulağımızda kulaklık, elimizde iphone, kucağımızda harita şöyle bir turladık Milano'yu. Gerekli işaretlerimizi haritaya koyduktan sonra başladık keşfetmeye.
İlk durak Duomo di Milano Katedrali oldu. Her türlü turist rehberinde "Duomo Katedrali" olarak geçse de bu katedralin adı, 'duomo' zaten İtalyanca katedral demek anladığım kadarıyla. Duomo Di Milano, dünyanın en büyük dördüncü, İtalya'nın da en büyük katedrali olma özelliğini taşıyormuş. Dışarıdan bakmak bile insanı etkiliyor zaten. Yine de içine girince inanılmaz yüksek tavanı, göğe değecekmiş gibi upuzun sütunları, desenli tavanları ve onlarca devasa tabloyla insanın aklını başından alıyor. İçerisi loş, heybetli, etkileyici ve bazen cam vitrinlerin içinde yatan mumyalanmış azizleriyle ürkütücü....
Katedrali şöyle bir turladıktan ve tabii mum yakıp dilek diledikten sonra, hemen yanındaki Galleri Vittorio Emanuele'ye daldık. Tarihi bir binanın ne kadar harika bir alışveriş alanına dönüşebileceğinin kanıtı resmen. Nasıl tertemiz, nasıl gıcır gıcır.
Milano sokaklarını arşınladığım süre boyunca eski yapılarına nasıl güzel sahip çıktıklarına imrendim. Bütün binalar eski, ama döküntü değil, pırıl pırıllar. Bizim güzelim tarihi binalarımızın nasıl döküntü halde olduklarına içim acıdı buraları gezdikçe. Vitrinlere bakarak gezdikten sonra kendimizi güzel bir avluda bulduk, oturduk güzel havanın tadını çıkartarak yerlileri ve turistleri izledik.
Duomo, turistik must-see'lerin odak noktası denilebilir. Oldukça heybetli ve gösterişli olan kale (Castello Sforzesco) da Duomo'dan yürüme mesafesinde.
Ardarda bu kadar tarihi bina gezdikten sonra, biraz daha modern bir şeyler görmek isterseniz, kaleden sonra çok güzel insanların güneşlendiği bir parkın içinden geçerek daha modern bir tasarım müzesi olan La Triannale Di Milano'ya gidebilirsiniz.
Mimarisi çok güzel, ancak içindeki sergi salonlarının pek çoğu boş. O yüzden buraya sergi gezmekten çok, kaleye ve kocaman bir bahçeye bakan -ki o bahçedeki havuz ve havuzun içinde ilk bakışta gerçek insan sandığımız heykeller çok esprili - şehrin en popüler adreslerinden biri olan cafe'sinde bir kahve içmek veya çeşit çeşit tasarım ve moda kitabı satan mağazasının tadını çıkarmak için gidin.
Tren istasyonu yine heybetiyle insanı büyüleyen yapılardan. Dışı ne kadar tarihiyse, içi de o kadar modern, adeta bir alışveriş merkezi.
Corso Buenos Aires (Tipik bir İstanbullu olarak her yeri İstanbul'dan bir yere benzetiriz ya, bir nevi İstiklal Caddesi) şehrin alışveriş sokağı gibi görünse de, daha sonra tesadüfen keşfettiğimiz aynı sokağın sonundaki San Babila asıl alışveriş noktası. Hayatımda hiç bu kadar çok insanı alışveriş yaparken görmemiştim! Mağazaların içinde bir şeye doğru düzgün bakacak alan dahi yoktu.
Kanal Navigli bölgesi, ve San Babila'dan Corso Buenos Aires'e kadar olan sokak çok güzel yapıları keşfedeceğiniz, her adımda vurulacağınız bir park veya binayla burun buruna gelebileceğiniz diğer bölgeler. Kanal bölgesinde daha nostaljik ve salaş her şey, diğer kısımda herşey çok daha cilalı ve gösterişli.
Yemek adresleri, taptığım vitrinler, sokaklardan görüntüler, günübirlik kaçış noktaları ve diğer detaylar önümüzdeki günlerde Mushaboom'da olacak, 23 nisan tatilinin yaklaştığını hatırlatır, öperim! :)