Haftaiçi bir gün...
İşten çıkmışım, sabahın köründe kalkıp İstanbul’un bir ucuna
gitmişim, çok yorgunum plan yapmak, birileriyle buluşmak, laflamak için. Diğer
yandan hava güzel, yeni cilt bakımı yaptırmışım, yüzüm ışıldıyor, yeni aldığım
bir kıyafetimi giymişim, özetle aynada kendimi sevdiğim günlerden biri,
adımlarım eve yaklaştıkça yavaşlıyor. Citys’e dalıyorum, Macrocenter’dan akşam
yemelik bir şeyler ve bir bira kapıyorum, sonra D&R’a gidiyorum. Seyahatte
olduğum zamanlar haricinde kadın dergileri alıp okuyanlardan değilim. Ama
Vogue’un kapağındaki “Romantik İlişki Sözleşmesi” yazısı beni avlıyor. Meslek
hastalığı, “sözleşme” gördüm mü, alıp
okuyasım, avantajlı dezavantajlı yanlarını ölçüp biçesim, bulmaca çözer gibi
köylü kurnazlıklarını yakalayasım geliyor.
Peki ya ilişki sözleşmesi de neyin nesi?
Evlilik sözleşmelerini bile hazmedemedik daha. Bismillah!
Biliyorum şu anda “İlişkinin sözleşmesi mi olurmuş, insanın
aklının başından gitmesi lazım, ölçüp biçerek olmaz bu işler, içinden nasıl
geliyorsa öyle davranmak lazım.” gibi şeyler geçiyor aklınızdan sözleşmeli
ilişki kavramını reddediyorsunuz.
Peki. Diyelim ki öyle...
Kaçınız gerçekten hesapsızca yaşıyorsunuz ilişkinizi?
Beklentisiz, sırf içinizden geldiği gibi? Hiç rol yapmadan, hiç bir şeyleri
elde etmek için içten içten planlar yapmadan?
Sex and the City’de bir replik vardı, kim kime söylüyordu
hatırlamıyorum; ama “Onu hadi gel kasabaya taşınalım dese, New York’tan bile
vazgeçecek kadar çok mu seviyorsun? Yoksa daha iyisi gelene kadar birlikte
vakit geçirecek kadar mı seviyorsun?” diye soruyordu çılgın kadınlardan biri
diğerine.
Hayatınızdaki adam size sahip olduğunuz her şeyden vazgeç
gel benimle derse vazgeçer misiniz? Boktan bir hayat yaşıyor, kurtulmak için
bahane arıyorsanız kolay zaten vazgeçmek. Çabalayarak elde ettiğiniz, gerçekten
vazgeçmenizi zor kılacak bir şeylerin varlığı halinde vazgeçer misiniz asıl?
Onu gerçekten size nasıl davranırsa davransın sevebiliyor
musunuz? Zor biraz. İlla ki “Şunu bana yaparsa hazmedemem” dediğiniz bir şeyler
vardır. Hadi dürüst olun kendinize.
O zaman kartları açık oynamanın kime ne zararı olur ki?
Zaten bu kadar koşturmalı hayatlar yaşıyorken, açık açık söylemeden
karşınızdaki insana ondan ne beklediğinizi anlatmak için çırpınmak yerine, açık
açık söyleseniz ben böyle bir ilişki istiyorum, senden beklentilerim budur
deseniz, hatta bunları yazıya dökseniz ki unutulmasa. Hatta hayatınız,
beklentileriniz değiştiğinde yine karşılıklı oturup sözleşmenizi revize
etseniz? Böylece herkes karşısındakinin ne istediğinden emin ve mutlu olsa? Fena
olmaz bence.
Ben hayatıma giren adamlarla hep absürt denilebilecek şekilde başladım ilişkilerime... Gecenin bir vakti Ağva’ya giderek, yağmurlu bir akşamda arabada şarap içip tiramisu yiyerek, bir yerde bir arkadaşımı beklerken sırf zaman öldürmek için laflayarak, alakasız bir ülkede güneşlenirken laf olsun diye bir iddiaya girerek.... Sonra da birlikte harika zamanlar geçirdikten sonra, ilişkiden beklentilerimiz farklı olduğu için, karşı tarafın aklındakinin ne olduğunu çözemediğimiz için yollarımızı ayırdık.
Başka bir örnek; çok yakın arkadaşlarımdan biri bu senenin
sonunda evleniyor. Adamla tanışmaları tamamen tesadüfi. Adam İsviçre’den gelmiş
Taksim’de bir otelde kalıyor, arkadaşım o otelin altındaki club’ta eğlenmeye
gitmiş, kafası güzel sağın solun fotoğrafını çekerken sohbet etmeye
başlıyorlar. O sohbetin üstünden bir yıl geçti, şimdi evlilik planları
yapıyorlar. Ne kadar mantığa sığmayan bir başlangıçsa, şimdi oturup mantıklı
kararlar almaya çalışıyorlar, nerede yaşayacaklarına, ne iş yapacaklarına
ilişkin...
Yani ilişkiler ne kadar tesadüfi, ne kadar şuursuz, ne kadar
mantıksız başlarsa başlasın, devam edebilmesi için mantık gerekiyor, birbirini
mutlu tutabilmek gerekiyor.
Genç kızlığınızdan hatırlarsınız, aslında evdeki bütün
kararları babanız verdiğini sanırken, o verilen kararlar aslında annenizin
kararlarıdır. Anneniz alttan girer üstten çıkar, doğru zamanda adamın beynini
yıkar, kendi kararını babanızın kararıymış gibi benimsetir.
Artık zamanımız yok bunlara. İşten arta kalan iki gıdım
zamanımızı ve enerjimizi de hayatımızdaki erkeğe sözsüz olarak bir şeyler
anlatmak için harcamak işimize gelmiyor. Aynı şey adam için de geçerli.
Adamcağız dırdırımızdan korktuğundan dile bile getiremeyip mutsuz oluyor belki.
O yüzden ben sevdim bu romantik ilişki sözleşmesi fikrini.
Hatta işi bir adım ileriye götürelim, sözleşmeye aykırılığın
tazminatları olması lazım. Oha, demeyin, parasal tazminatlardan bahsetmiyorum.
Masaj yapmak da olur, en sevdiği yemeği hazırlamak da...
Düşünün bir, siz bugün sözleşme imzalayacak olsanız neler
eklerdiniz? Ve karşınızdaki adam bunların kaçından haberdar? Bir kalp çarpıntısı bir macera ilişkiye
dönerken oturup bunları konuşmak gelecekteki hayal kırıklıklarının da önüne
geçebilir. Siz evde pijamalarla oturup sevgilinizle film izlerken mutlu
oluyorsunuzdur, o kalabalık gruplarla gece dışarı çıkarken (veya tam tersi)...
Yazarsınız sözleşmenize en az bir gece evde oturup film izlenecek, en az bir
gece sokaklar fethedilecek diye herkes mutlu olur. Uymayan tazminatını öder,
yine diğeri mutlu olur. Win win situation! Happy Ending...
Eve gelene kadar sırf başlıktan yola çıkarak bunları kurdum
kafamda. Sonra açtım yazıyı okudum.
Zeynep Güven’in yazısı Marc Zuckerberg’in imzaladığı
sözleşme ile başlıyor. Sözleşme, çiftin her hafta evlerinin ve ofislerinin
dışında, tamamen birbirlerine odaklanarak 100 dakika geçireceklerini
düzenliyormuş. “Göbek bırakmak her iki taraf için de yasak olacak”, “Yılda bir
kere terapiste gidilecek. Her iki taraf da yok bu sene çok iyiyiz gitmeye gerek
yok dese de gidilecek” gibi öneri maddeleri veriliyor.
“Keşke romantik filmlerde olduğu gibi hiç konuşmadan
anlaşabilseydik. Keşke daha ilk günden itibaren onun bir bakışından ne demek
istediğini alayabilseydik. Keşke aşkın verdiği sarhoşluk 30 hafta değil 30 yıl
sürseydi de playstationundan dağınıklığına her şeyini sevimli bulmaya devam
edebilseydik. Keşke sevişmekten ve gülmekten başka bir şeye ihtiyaç
duymasaydık. Ama öyle olmuyor. Bir çocuğun okuma yazmayı öğrenmesi gibi bizim
de önce ilişkinin alfabesini oluşturmamız, sonra onunla okumayı yazmayı öğrenmemiz
gerekiyor. Ve eğer ortak bir hikayemiz olacaksa ancak bundan sonra yazılıyor.”
diye bitiyor.
Zeynep Güven kimdir bilmiyorum; ama yazısına da fikrine de
bayıldım. Siz de hiç ilginiz olmasa bile bu ayki Vogue’u alıp, bu üç sayfalık makaleye
bir göz atın derim.
Şahsen ben fikri çok sevdim, makaleyle bu yazının linkini saklayacağım, bundan sonraki ilk sevgilimin burnuna bunları dayayıp, ilişkime de sözleşmeyle başlayacağım. Mutlaka içindeki maddelerden biri de "Bir kadınla başbaşa tatile çıkamazsın" olacak. :))
Şahsen ben fikri çok sevdim, makaleyle bu yazının linkini saklayacağım, bundan sonraki ilk sevgilimin burnuna bunları dayayıp, ilişkime de sözleşmeyle başlayacağım. Mutlaka içindeki maddelerden biri de "Bir kadınla başbaşa tatile çıkamazsın" olacak. :))
Siz ne dersiniz? Saçmalık mı, denemeye değer mi?:
Dip Not: Başlık, Zeynep Güven'in yazısından alıntıdır.
Dip Not: Başlık, Zeynep Güven'in yazısından alıntıdır.
1 yorum:
Enterasan bir sözleşme :) Okuyunca şunları düşündüm, hani memlekette nufus düşünce, bunu artırmak için çocuk yaptırmaya özenti olur, ya da boşanmalar artınca sıcak aile yuvası özentisi, ya da kitap okuma oranı düşünce, bu oranı artırmak için kitapları şirin gösterme gayreti olur ya..Bu sözleşmede bana bunu çağrıştırdı..biten ilişkiyi uzatma gayreti :) ilişkinin başında yapılıyorsa o da güvensizlikten dolayı diye düşünürüm..çook mu karamsarım bilmiyorum ama, bitmesi gerekiyorsa bitmeli,bitmemesi gerekiyorsa bitmemeli..kimseyi değiştirmeye çalışmamalı..bırak su aksın..sözleşme bu suyu tutmaya çalışmaktır bana göre..ama su durmaz ki, yine akıp gider..ya sana akar ya da sen ona, ya da akmak isteği yere :))) tatlım g.mineulusoy mesaj attım cevap gelmedi.acaba bir başkası mı ilgileniyor bu mail ile..vaktin olmadığını görüyorum :) sen ilgileniyorsan maili aldığına dair geri dönüşüm yapabilir misin bana..mesajı yayınlamayabilirsin..görüşmek üzere..
Yorum Gönder