20 Ağustos 2012

Disari cikip dunyayi kesfet. Yuzune kirisikliklar dolmadan hayatin tadini cikar!



Herkesin günü 24 saat.

Kimisi için bu zaman dilimi birkaç kere "Off çok sıkıldım" diyecek kadar uzun, kimisi için hiçbir şeye yetmeyecek kadar kısa.

Beni azıcık tanıyanlar bile ikinci grup içinde olduğumu çok iyi bilir. Hayatı ikiye bölünmüşlerin -yani bir yandan ciddiyet ve disiplin gerektiren bir işte çalışıp, diğer yandan eğlenceden vazgeçmeyenlerin- çok iyi anlayacağı üzere, son birkaç aydır bir güne o kadar çok şey sığdırıyordum ki, hayata epeyce uyku borçlanmıştım. Bu haftasonu bütün borcumu ödedim.



Evden kuaföre, markete gitmek ve kardeşimin güneş gözlüğü siparişini almak dışında hiç çıkmadım. İnanılmaz çok uyudum, müzik dinleyip hayal kurarak  saatler geçirdim, film izledim, alıp da okumaya fırsat bulamadığım geçmiş aylara ait dergileri okudum, yapılacaklar listesi hazırladım, Mr. Prozac'im ile ağzım kulaklarımda telefonda konuştum, onun “Bu ayrı geçirdiğimiz son bayram olsun.” Dileği aklıma geldikçe gülümsemeye devam ettim, buz gibi Bomonti’ler içtim, gardrobumdaki giymediğim kıyafetleri ayıkladım, tatil valizimi hazırladım, film izledim, aynaya bakıp uyumaktan şişmiş gözlerimden korktum. Hiç saate bakmadım. Aklımdaki fırtınaları yatıştırdım, bedenimi şarj ettim. Hatta anneanne-style vucuduma zeytinyağı bile sürüp, hiçbir yere değmeden (yani hiçbir şey yapmadan) yarım saat kadar beklemeye bile vaktim vardı.




48 saatlik bu sarj beni yıl sonuna kadar götürür sanırım. Şimdi havaalanındayım. Önce İzmir, oradan da Yunan Adaları...

Adam&Eve, Milano, Beyrut, Çeşme, Altınorfoz kaçamaklarımı hep haftasonundan bir önceki veya sonraki günü dahil ederek long-weekend şeklinde yapıyordum. İki yıldır ilk defa bir haftalık tatile çıkacağım. Heyecanlıyım... Daha önce üniversitedeyken Yunanistan’da üç haftalık bir tatil yapmıştım. (bkz: Yunanistan) O yüzden heyecanımın sebebi Yunanistan ziyade, uzun tatil yapacak olmam.. Bir de ilk cruise deneyimim olması da cabası...

İstanbul’da kalanlar için birkaç tavsiye geliyor hemen:

1)      Karabatak:


Bu aralar İstanbul’daki en favori mekanlarımdan biri. Karaköy’ün curcunasının içine dalıyorsunuz ve sadece bir kaç adım sonra, bambaşka bir yerdesiniz. İstanbul’da olduğunuzu unutacağınız bir adres burası. Dekorasyonu retro severlerin aklını başından alıyor, kahveleri son zamanlarda içtiklerinizin en iyisi oluyor, sokaktaki kediler mekanı sahiplenmişlikleri ile sizi tavlıyor. Keyif çatmak istediğinizde veya uzaklaşmaya ihtiyaç duyduğunuzda tek başınıza bilgisayarınızı, gazetenizi, kitabınızı alıp gidin. Kesinlike bir kere daha bir kere daha gideceksiniz.

2)      George’s Hotel:

Galata’da kaldığım dönemde, içerideki kalabalığa bakıp, “Yeni açılıyor herhalde burası, henüz tabela filan koymamışlar.” diye düşünmüştüm. Aradan aylar geçti, Ayşemin doğum günü yemeği vesilesi ile tekrar yolum düştü. Hala tabelası yok, muhtemelen hiç olmayacak, sadece bilenler için. Galata ruhunu koruyarak butik bir otel yapmışlar, az sayıda odası var. Terasında ise birkaç masalık, inanılmaz manzaralı bir Fransız restoranı var. İstanbul’daki en geniş manzaralardan birine sahip, yemekler inanılmaz iyi. Biz oldukça kalabalık bir ekiptik, herkes yediğinden çok mutlu kalktı masadan. Benim tercihim mevsim sebzeli risotto ise, Milano’da yediklerimle boy ölçüşecek kadar iyiydi, şiddetle tavsiye ederim. İster özel bir gün için aklınızın bir kenarına yazın burayı, isterseniz keyif özel gün beklemez diyip tutun yolunu. Ama rezervasyonsuz gidip de tıpış tıpış geri dönmeyin. Beyaz çikolatalı çilek ve şampanya eşliğinde manzarayı izlerken kulaklarımı çınlatmayı da unutmayın tabii.


3)      Chilai:

Sushi için tuttuk yolunu, haftaiçi bir gün. Herkesin kendi masasına odaklandığı, sağı solu kesmediği güzel bir kalabalık vardı. Gizli bir keşif değil, populer ve bilinen bir adres. Bebek’te denizin dibinde, güzel müzikler eşliğinde sushi’leri mideye indirmek için yolu tutulası...

4)      Corvus:


Bozcaada’ya gittiğimde tanıştığım bu şarap markası, bir süredir Akaretler’de komşum. Kızkıza rahat rahat laflamak için, çok aç olmadığımız bir iş çıkışı tercihimizi Corvus’tan yana yaptık. Çok aç olduğunuz zaman değil, güzel ve ucuz şarap içip, lezzetli bir şeyler atıştırmak istiyorsanuz, istikamet Corvus olmalı. Peynir sepetine aldanmayın, iki dilim peynir geliyor. Yufkaya sarılmış bonfileler leziz!   

5)      Ev Yapımı Salata

Evden hiç çıkasım yok diyorsanız, lezzetli ve pratik nar ekşili buğday salatamla tanıştırayım sizi.

İhtiyacınız olanlar: Diş buğdayı, domates, dereotu, ceviz, peynir (ben en son favorim Sütaş Süzme Peynir kullandım, ister tulum peyniri, ister beyaz peynir koyun siz), zeytinyağı, tuz ve nar ekşisi.


Üstüne de Mr. Prozac kokteyli yaptınız mı kendinize, değmeyin keyfinize. Buz, nane, viski, jager ve esmer şeker mikserde karıştırılır, karışım buzlukta biraz bekletildikten sonra servis edilir. ‘Ohhh ne hafif bu’ demeden bilinçli tüketilmesi tavsiye edilir.


Keyifle kalın, beni özleyin =)


DipNot: Geoerge's Hotel kısmında bullandığım foto, Ufuk Sarısen'e aittir. Bizim doğum günü sahibi, seyahat etmekten fotoğrafları yükleyemediğinden bulduğum fotoğrafı kullandım. :) 

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Evet eski Sezen ve keyifli yazıları geri geldi, üstelik sık sık güncelleniyor da...Her ne yapıyorsan doğru yapıyorsun demek ki şu sıralar :)

Adsız dedi ki...

Sezen tekrar keyifli yazılara, kendine döndün.Hoşgeldin...

Adsız dedi ki...

ben de yazıların bile şenlendi kimbilir ruhun ne kadar şen diye yazmaya gelmiştim. sık sık yaz da bize de bulaşsın. =))

zillosh dedi ki...

Hahah üç "adsız"dan, aynı lezzette üç güzel yorum.

Keyfim yerinde, o tarifi zor, herşey çok güzel olacak ruh haline büründüm, harca harca bitiremediğim bir enerjiye kavuştum. Biraz olsun bulaştırabiliyorsam ne mutlu!

Öpüyorum :)

Pinterest'im

Instagram'ım