Bu çeşitlilik içinde on sekiz sene geçirdiğim için, benim alışkın olduğum lezzetler oldukça geniş yelpazeyi kaplıyor. Zeytinyağlı otları ne kadar seversem, baharatlı yemekleri de o kadar severim. "Ay ben yemem." dediğim tek şey sakatat ile yumurtadır. Bunların da aslında lezzetiyle bir alıp veremediğim yok, kokularından hoşlanmıyorum. Yoksa güzel marine edilmiş mide salatasını yuvarlayarak, annemi şok etmişliğim de var.
Bugüne kadar hiçbir yerde aç kaldığımı bilmem, her yerde yiyecek bir şey bulurum. Ama pimpirikli, fazla seçicilerdenseniz bile Amasra'da gözünüzü de karnınızı da doyuracağınızın garantisini verebilirim.
Kahvaltı için şiddetle önereceğim adres, tesadüfen bulduğumuz, Yıldız Butik Otel'in cafesi. Deniz kıyısında bir yer ararken oturduk ve çok yüksek bir beklentimiz olmadan kahvaltılık bir şeyler istediğimizi söyledik.
Ardından çok şık bir sunumla, salatalık ve domatesler, reçeller, tereyağı, iki çeşit oldukça lezzetli peynir, sucuklu yumurta geldi önümüze. Tabaklar çok şıktı ve her şey özenle yerleştirilmişti. Ama asıl güzellik, bunlara eşlik eden çöven ekmeğiydi. Çöven ekmeği, Bartın ve Amasra'da taş fırınlarda üretilen kepekli bir tava ekmeği. Sosa'nın zeytinli ekmeğinin hakkını yemek istemem ama bu, bugüne kadar yediğim en lezzetli ekmek olabilir. O gün orada, kahvaltıya asıl lezzeti verenin ve insanı daha çok yemeğe teşvik edenin ekmek olduğunu anladım.
Kahve içmek için gidilmesi gereken adres ise kesinlikle Lütfiye. Amasra Kalesi'ne giden yolun üstündeki bu küçücük mekan, zaten şık dekorasyonu ile illa ki dikkatinizi çekecektir.
Kahve siparişinizi verdiğiniz anda taze çekilen kahve, mis kokulu olarak geliyor önünüze. Üstelik de yanında, kendi üretimleri olan ürünlerin tadımlık ikramı ile birlikte. Lokumu ve özellikle fındık ezmesi gerçekten harika. Ben İstanbul'a dönerken yalnız bir kutu fındık ezmesi almış olduğuma şu an biraz üzgünüm. O kadar lezzetli ki, ne zaman evde kahve yapsam, hemen kavanozumu açıp bir kaşık da fındık ezmesi alıyorum.
Söylememe gerek var mı bilmiyorum, ama fiyatlar da İstanbul'a kıyasla çok uygun.
Gelelim akşam yemeğine. Canlı Balık, Amasra'nın en meşhur balıkçısı. Amasra'nın en boş ve sakin olduğu dönemlerden birinde orada olmama rağmen, kocaman bu balıkçıda bir tane boş masa yoktu.
Denizin üstündeki iskelede oturup, rakı bardaklarını tokuşturarak gün batımını izlemek pek keyifli. O yüzden bence güneş batmadan, hava kararmadan biraz erken bir saatte gitmek lazım.
Balık olarak biz palamut ve barbun yuvarladık. O sırada çok acıkmışım galiba, balıkların fotoğrafını çekmeyi atlamışım. Mısır unuyla tavada kızartılmış ve tabağa ters çevrilmiş olarak geliyor balıklar. Tavada balığın yağlı ve ağır olacağı ön yargısını yok edecek kadar kıvamında ve lezzetli biçimde pişiriliyor. Zaten sahibi bizzat mutfakta ocağın başındaymış.
Balığa Amasra'nın meşhur salatası eşlik ediyor. Turptan çiçekleri ve havuçtan gülü ile süslü olarak... Salatanın içinde yok yok. Pancar, turşu, yeşillik... Pek şık ve lezzetli.
Yemekten sonra da önümüze ballı, cevizli yoğurt geldi. "Ee balıktan sonra süt ürünü yenmez ki!" diye itiraz ettim. Meğerse, balık taze olmazsa, üstüne süt ürünü tüketince zehirlenme ihtimali olurmuş. Burada, balığın taze olduğuna kanıt olarak bu ballı ve cevizli yoğurt ikram ediliyormuş.
Gece takılmak için gidilecek adres ise Sesamos Beach Bar. Gündüz önünden geçtiğimde hiç bir şeye benzetemediğim bu mekan, gece sihirli değnek değmişçesine, çok keyifli ve harika müzik çalan bir bara dönüşmüştü.
Büyük Liman'ın kumlarla kaplı bir sahili ve belediyenin sağladığı ücretsiz şezlongları var. Genellikle günü birlikçiler ve yüzmeyi pek bilmeyen sığ denize ihtiyaç duyanlar tarafından tercih ediliyor. Buradaki en gözde aktivite, kuma gömülmek. Havlular şezlongların üstünde seriliyken, her yaştan insan yerde yalnızca kafaları dışarıda kalacak şekilde kumların içinde takılıyor.
Buraya biz, ben güneşleneceğim diye tutturduğum için gittik. Asıl güzel kısımla ertesi gün tanıştım. Lokaller ve yüzmeyi bilenler bu kumlu plaja değil, Direkli'ye gidiyorlar. Kumlu plaj haşemalısı ve bikinilisi bir arada tam bir halk profiliyken, Direkli çok daha genç, çok daha keyifli bir kitleyi ağırlıyor. Üstsüz güneşlenenler, ayaklarını suya sokup birasını devirenler bu kısımda.
Kayaların üzerine seriyorsunuz havlunuzu, ısınan biralarınızı buz gibi suda soğutuyorsunuz, o kadar soğuk suda yüzmeyi göze alırsanız yüzüyorsunuz da... Ama bunların hiçbirini yapmasanız bile her türlü keyif çatıyorsunuz.
Oldukça pratik bir lokasyonda bulunan, bir gece konakladığım Seymen Otel'e ve süper tatlı sahiplerine de bir selam gönderelim.
Yazın son demlerinin kıymetini bilerek kalın!
3 yorum:
Sezeenn yoğunluktan her yazına yorum yapamasam da hepsini büyük bir keyifle okuyorum! Özellikle son yazılarına bayıldım, keyifli olmana sevindim öperim çokk çokk :)
Mr.Feelgood demek Amasralıymış ha:) Hemşeri sayııyız o zaman. Ben de Sinopluyum.Sinobu da görmeni isterdim.
Amasra gerçekten dingin,huzurlu bir yer.Anlatımına bayıldım.
Karadeniz, Akdenize benzemez. Atarlıdır,delidir.Ne yapacağı belli olmaz.
Pek de sığ değildir hani.
Dikkat etmek gerek.
Sevgilerimle..
Esra Özsarı :)
Denizcimmm,
Severim seni :)) Bu arada bu günler biraz curcunalı geçti, paketini yollayamadım; ama yarın öbür gün sana yola çıkıyor. Mailini de eski usul içine eklediğim mektupla cevapladım. O yüzden cevapsız bıraktım sanma! :*
Esracımmm,
Valla Mr. Feelgood işine geldi mi Amasralı, işine geldi mi Kadıköylü, işine geldi mi Antalyalı. :)) Ama aynen hemşeri sayılırsınız. İlk Karadeniz faslımdı bu, devamı gelecek. Sinop'a gitmeden tavsiyeleri senden isterim mutlaka! :)
Sevgiler
Yorum Gönder