Siz yeni yıla nasıl girdiniz bilmiyorum. Evde televizyon karşısında dansöz izleyerek mi, yoksa canlı kanlı bir dansözle karşılıklı göbek atarak mı? Esneyerek mi, yoksa nasıl girdiğini bile hatırlamayacak kadar alkol tüketerek mi? Kırmızı kilodunuzu giymek için tuvalet sırasına koşarak mı, yoksa "Bu kadar yıl giydim de ne oldu? Töbe giymem" diye derdinizi anlatarak mı? Kalabalık bir gürüh içinde mi, ufak bir arkadaş grubunda mı, yoksa tek başına "Bu tek başıma girdiğim son yıldır" kararı alarak mı?
Ben yeni yılın ilk saatlerinde elimde bir bez yer siliyordum. Yeni yılın ilk sabahında ise arsızca havyar ve şampanyaları mideye indiriyordum. Külkedisi- Sindirella misali. Piyango mu vurdu, derseniz, bu satırları hala İstanbul sınırları içinden yazdığıma göre cevabım hayır. Ama bu yılı piyango vurmuşçasına yaşamaya karar verdim.
Yılbaşından bir gün önceki akşam annemle kendimizi Nişantaşı'na attık. Son zamanlarda gördüğüm en güzel haliydi Nişantaşı'nın. Işıl, ışıl, fıkır, fıkır... Sokaklar sarhoşlarla değil, keyifle içkisini yudumlayanlarla doluydu.
Yılbaşını evde yakın arkadaşlarla sakin bir partiyle kutlamaya niyetliydik. O yüzden cumartesi öğlene kadar güzel bir uyku çektikten sonra hazırlıklara başladık.
Kurabiye kalıplarını, kanepeler hazırlamak için ekmek ve salam kesmek için kullandık. Ortaya çok neşeli kanepeler çıktı. Ev partilerinin vazgeçilmezi olan kanepelerinizin dikkat çekmesini istiyorsanız bu fikri aklınızın bir kenarında, kurabiye kalıplarınızı da elinizin altında bulundurun, sonuç tam bir görsel şölen oluyor:
Hediyelerimizi paketleyip, giyindikten sonra, ışıklı gözlüklerimizi takıp misafirlerimizi karşılamaya başladık. Oldukça renkli bir ekiptik evde. Sıcak şarap, cin tonik, viski, nutella shot midemize inerken, tombala, hasan almaz basan alır ve tabu oynadık.
Şimdiye kadar her sene yılbaşı gecesine yatırım yapıyordum. Yılbaşında nereye gitsek, ne giysem... Bu sene bir değişiklik yaptım ve yılbaşı gecesine değil, yılın ilk gününe yatırım yaptım. Anneme yeni yılda Çırağan'da brunch hediye ettim ve yeni yılın ilk gününe harika bir brunch ile başladık.
Açık büfe seven bir insan değilim aslında. Upuzun açık büfelerde üç beş tur atar, tabağıma koyacak bir şeyler arar, sonunda da açıkta olan hiçbir şeyi beğenmez, paketli krem peynir gibi bir kaç parçayı veya salatayı tabağıma doldurur, yarı aç terk ederim orayı. Bunun şimdiye kadar tek istisnası üç öğün tıka basa yiyecek bir şeyler bulduğum ve yediğim neredeyse herşeye bayıldığım Adam&Eve'in açık büfesiydi. Bir istisna daha eklendi: Çırağan'ın açık büfesi.
Biraz daha başa sarayım, ilk defa gideceklere ön hazırlık olsun: Çırağan'da brunch rezervasyonu yaptırmak için aradım, hangi restoranımızı tercih edersiniz sorusu ile karşılaştım. Çırağan iki kısımdan oluşuyor, yangın geçirmiş eski Çırağan Sarayı'nın restore edilmiş olan kısmı ve sonradan inşaa edilen kısmı. Laledan, sonradan inşaa edilen otel kısmında; Tuğra, Saray kısmında. Güzel havalarda gidecekseniz, Laledan'ın açık kısmı oldukça keyifli; kötü bir havada gidecekseniz saray atmosferinden yana tercih yapıp, devasa pencerelerden harika manzarayı sıcak sıcak oturarak izleyebilirsiniz.
Biz Tuğra'dan yana tercih yaptık.
Upuzun sakin bir brunch keyfi olur diye çantama dergi de atmıştım; ama yemekten ve manzarayı izlemekten bir şeyler okumaya fırsat bulamadık. Gördüğüm en uzun açık büfe kesinlikle değil, ama "az ve öz" kavramının hakkını veriyor. Şampanya oturur oturmaz ikram ediliyor zaten. Sonra da sizin dilediğiniz kadar çok tazeleniyor. Saat 16:00'ya kadar sürdüğü için sadece kahvaltıdan da ibaret değil. Suşi'den kırmızı etin türevlerine; havyardan tiramisu'ya oldukça geniş bir seçenek sunuyor. Dilerseniz bizim gibi, önce kahvaltı, sonra deniz ürünleri ziyafeti, sonra da tatlı canavarlığı yapabilirsiniz.
Özetle yiyecekler, servis ve manzara muhteşemdi. House Cafe'de şurada burada, hiç de ucuz sayılmayacak fiyatlara ettiğimiz ortalama altı kahvaltılara kıyasla, ödenen paranın tam olarak hakkını verdikleri konusunda hem fikirdik. Kendinizi şımartmak istediğiniz bir gün için aklınızın bir kenarına yazın burayı. Hayatınızda yeni sayfalar açarken veya bazı şeylerden çok yorulmuşken, hayata olan motivasyonunuzu "keyif"le tamamlamakta, şarj olmakta fayda var.
Yeni yıl kararları adettendir. Ben her yıl kararlar almadan önce, şöyle bir geride bıraktığım seneye bakarım, neler yaptım diye. Neleri eksik, neleri fazla yaptım? Geçen yılıma bakıyorum da, benim için oldukça zor bir yıldı. Pek çok arkadaşım daha öğrencilik hayatı yaşarken veya çok rahat işlerde çalışırken, ben gerçekten disiplinli bir şekilde her sabah erkenden kalktım işe gittim ve bütün gün çalıştım. Hiçbir gecemi sabah uykusuz kalıp verimimi düşüreceğim kadar çok uzatmadım, hiçbir zaman kendimi azıcık kötü hissediyorum diye hastayım bahanesiyle izin istemedim, haftasonu kaçamakları haricinde doğru düzgün tatil bile yapmadım. Ve yeni yeni öğrendiğim bir meslek olduğu için, zaman zaman çok zorlandım ve paniğe kapıldım. Sonucunu aldım, artık avukatım. Bu yıl daha iyi olmak için geçen senekinden de daha çok çalışacağım.
Diğer yandan işten geriye kalan zamanımı daha verimli harcamaya karar verdim. İnsanları kırmamak için, daha önce 34348234. kere gittiğim hiçbir yere gitmeyeceğim mesela. Ben yeni mekanlar keşfetmekten, yeni tatlar denemekten inanılmaz keyif alıyorum. Bundan sonra gerçekten cazip bir plan olmadıkça, zamanımı keyif aldığım kitap okumak, dergi karıştırmak, blog yazmak, sevgilimle film izlemek gibi şeylere ayıracağım.
2012'de mümkün olduğunca maddi hiçbir şeye para harcamayacağım. Evim, telefonum, bilgisayarım, giyebileceğimden çok daha fazla kıyafetim ve ayakkabım zaten var. Onun yerine her fırsatta kendimi güzel yemekler, güzel kokteyller, masajlar, kısa tatil kaçamakları gibi keyiflerle şımartacağım.
2012 sizin için de "hızlı değil, hazlı bir sene" olsun!
Öperim!
* Hasan almaz basan alır, bizim ailede yılbaşı geleneğidir. Tamamen şansa dayalıdır, kumardır. Küçük çocuklar dahi parasını koymadan oyuna katılamaz. :)
3 yorum:
Bence sen "güzel yaşama sanatı"na dair seminerler vermelisin:)Her zaman kendini ne güzel motive ediyor,enerjini hiç düşürmüyor ve hayatını dolu dolu yaşıyorsun.ne güzel...
enerjiniz çok güzel gerçekten. Kurabiye kalıbından kanepe yapmaksa süper fikir:))
selam sezen, öncelikle bir insanin ismi, kendisiyle, görüntüsüyle bu kadar mi uyumlu olur demek istiyorum. isminin sezen oldugunu ögrendigim gün bu kadar olur demistim :) blogunu tesaduf eseri buldum ve o gün bu gündür takip ediyorum :) uzaklardan sevgiler... blogunu düzenli takip ediyorum, hep yaz :)
Yorum Gönder