18 Nisan 2012

Bonjorno Milano!

Evet yaptım. Harika oldu. Çok iyi geldi. Sanki her şeyim tam bir Milanom eksikti. Hiçbir şeye yetişemiyorum diye koştura koştura yaşarken, bütün sorumluluklarımdan uzakta "Boncornooooo" diye diye, ayaklarım şişip kanayana kadar yabancı bir şehirde dolanmak kulağa mantıklı gelmiyor biliyorum; ama ruha müthiş iyi geliyormuş. Milano şahane bir şehir olduğundan değil, her günkü hayattan ve tempodan uzaklaşmak aslında yemek içmek gibi bir ihtiyaç olduğundan ve ben yaklaşık bir senedir bunu ihmal ettiğimden...

Anlatmaya turistik kısımlardan başlayayım. Benim için bir şehre gittiğimde mutlaka yapılacak işlerin başında hop on- hop off otobüslere binmek gelir. Interrail'den kalma bir alışkanlık bu. Bir şehri keşfetmek için kısa bir zaman varsa, bu otobüslere binip, hiç inmeden tam bir tur atar, şehrin genel yerleşimi, tarihi, mimarisi hakkında bir ön bilgi edinir, hoşuma giden detaylı olarak gezmek istediğim bölgeleri harita üzerinde işaretler ve sonra sokakları arşınlamaya başlarım. Aşk'ı da kolundan çekiştire çekiştire bindirdim; yine öyle yaptım!

20 Euro, Milano'da 5 kadeh leziz köpüklü şarap parası etse de, gözümüzü kırpmadan bir hop on hop off bileti alıp, üst katta püfür püfür bir yere kurulduk. Kulağımızda kulaklık, elimizde iphone, kucağımızda harita şöyle bir turladık Milano'yu. Gerekli işaretlerimizi haritaya koyduktan sonra başladık keşfetmeye.




İlk durak Duomo di Milano Katedrali oldu. Her türlü turist rehberinde "Duomo Katedrali" olarak geçse de bu katedralin adı, 'duomo' zaten  İtalyanca katedral demek anladığım kadarıyla. Duomo Di Milano, dünyanın en büyük dördüncü, İtalya'nın da en büyük katedrali olma özelliğini taşıyormuş. Dışarıdan bakmak bile insanı etkiliyor zaten. Yine de içine girince inanılmaz yüksek tavanı, göğe değecekmiş gibi upuzun sütunları, desenli tavanları ve onlarca devasa tabloyla insanın aklını başından alıyor. İçerisi loş, heybetli, etkileyici ve bazen cam vitrinlerin içinde yatan mumyalanmış azizleriyle ürkütücü....



Katedrali şöyle bir turladıktan ve tabii mum yakıp dilek diledikten sonra, hemen yanındaki Galleri Vittorio Emanuele'ye daldık. Tarihi bir binanın ne kadar harika bir alışveriş alanına dönüşebileceğinin kanıtı resmen. Nasıl tertemiz, nasıl gıcır gıcır.



















Milano sokaklarını arşınladığım süre boyunca eski yapılarına nasıl güzel sahip çıktıklarına imrendim. Bütün binalar eski, ama döküntü değil, pırıl pırıllar. Bizim güzelim tarihi binalarımızın nasıl döküntü halde olduklarına içim acıdı buraları gezdikçe. Vitrinlere bakarak gezdikten sonra kendimizi güzel bir avluda bulduk, oturduk güzel havanın tadını çıkartarak yerlileri ve turistleri izledik.


Duomo, turistik must-see'lerin odak noktası denilebilir. Oldukça heybetli ve gösterişli olan kale (Castello Sforzesco) da Duomo'dan yürüme mesafesinde.

Ardarda bu kadar tarihi bina gezdikten sonra, biraz daha modern bir şeyler görmek isterseniz, kaleden sonra çok güzel insanların güneşlendiği bir parkın içinden geçerek daha modern bir tasarım müzesi olan La Triannale Di Milano'ya gidebilirsiniz.

















Mimarisi çok güzel, ancak içindeki sergi salonlarının pek çoğu boş. O yüzden buraya sergi gezmekten çok, kaleye ve kocaman bir bahçeye bakan -ki o bahçedeki havuz ve havuzun içinde ilk bakışta gerçek insan sandığımız heykeller çok esprili - şehrin en popüler adreslerinden biri olan cafe'sinde bir kahve içmek veya çeşit çeşit tasarım ve moda kitabı satan mağazasının tadını çıkarmak için gidin.


Tren istasyonu yine heybetiyle insanı büyüleyen yapılardan. Dışı ne kadar tarihiyse, içi de o kadar modern, adeta bir alışveriş merkezi.


Corso Buenos Aires (Tipik bir İstanbullu olarak her yeri İstanbul'dan bir yere benzetiriz ya, bir nevi İstiklal Caddesi) şehrin alışveriş sokağı gibi görünse de, daha sonra tesadüfen keşfettiğimiz aynı sokağın sonundaki San Babila asıl alışveriş noktası. Hayatımda hiç bu kadar çok insanı alışveriş yaparken görmemiştim! Mağazaların içinde bir şeye doğru düzgün bakacak alan dahi yoktu.



















Kanal Navigli bölgesi, ve San Babila'dan Corso Buenos Aires'e kadar olan sokak çok güzel yapıları keşfedeceğiniz, her adımda vurulacağınız bir park veya binayla burun buruna gelebileceğiniz diğer bölgeler. Kanal bölgesinde daha nostaljik ve salaş her şey, diğer kısımda herşey çok daha cilalı ve gösterişli.


Yemek adresleri, taptığım vitrinler, sokaklardan görüntüler, günübirlik kaçış noktaları ve diğer detaylar önümüzdeki günlerde Mushaboom'da olacak, 23 nisan tatilinin yaklaştığını hatırlatır, öperim! :)

7 yorum:

MM. dedi ki...

Guzel gezmissiniz:) Milano ilk gidisimde benim icin hayal kiriklgii olmustu. Sonra iki defa da indirim doneminde sadece alisveris amacli gittim. O zaman begendim iste:P

Bu arada postla alakasiz ama sana ne zamandir yazmak istiyordum. Ofis kombinleri, adliye'de ne giyiyorum, nerelerden alisveris yapiyorum tarzi bir post yapar misin rica etsem? adliye giyimine giris 101 dersine ihtiyacim var siddetle:)

Adsız dedi ki...

çok iyi yapmışsınız, yazı da getirmişsin ince elbiselerle :)

Şantiyenin Gülü (Tender Lady in the construction site) dedi ki...

milanoyu gezmek için çok güzel bi zamanda gitmişsin :)

sevgiler :)

zeys dedi ki...

cok guzel bı yer bende gıtmek ıstedım bı anda!
bu arada blogunu yenı kesfettım.takıpteyım benımkıne de beklerım :) Sevgıler :)

http://zeysfashionroom.blogspot.com/

ismailbulut dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ismailbulut dedi ki...

milano modanın 2. başkenti :D

zillosh dedi ki...

Ben bu güzelim yorumlara koşturmamda curcunamda cevap yazamamışım!

mademoiselle marttle, açıkçası ben alışverişsel açıdan hayal kırıklığı yaşadım. Sonuçta Euro kuru yüksek, TR'deki fiyatlarla sadece 100-200TL fark ediyor, TR'de bir de 12ye kadar taksit imkanı var. Bir elbise bir de cüzdan aldım o kadar. Ama evet indirim güzel olabilirmiş =))

Ofis - adliye kombinleri yazısı fikri şahane. En kısa zamanda gelecek =)

Şantiyenin Gülü, Evet hava çok tatlıydı, güneşli bir bahar tam. Keşke bu mayıs da bir İtalya daha patlatabilsem!

Zeys, hemen takibe alıyorum. Sevgiler

İsmailbulut, moda başkenti havası hissedemedim ben doğrusu. İnsanlar çok özensiz, çok sıradan giyimliydi. Moda haftasında yıkılıyor olabilir; ama mesela bir Stokholm sokaklarındaki insanlar buradan çok çok çok çok daha havalı ve iyi giyimliydi.

Pinterest'im

Instagram'ım