Ben hayatı, işi, ilişkileri çok ciddiye almanın, oyunculuğu ve zevki kaybetmenin yanlış olduğuna inananlardanım.
Keyif almadıktan sonra ne anlamı var bir sevgiliye sahip olmanın, çalışmanın, yaşamanın?
Diğer yandan insan bir başladı mı kendini kaptırıveriyor. Hayatındaki her şey daha da mükemmel olsun istiyor. Daha.Daha.Daha.Daha.Daha çok!
Sonuç mu? Mutsuzluk ve gerginlik.
Bundan bir buçuk yıl kadar önce ajandama şöyle bir not düşmüşüm, "24 yaşındayım. Harika bir sevgilim, çok seksi bir yoga hocam var. Uluslararası bir hukuk bürosunda stajyer avukatım. Şu anda her şeye sahip olduğumu düşünüyorum."
Sonra... Bir de ev aldım.
Sonra... Stajımı bitirdim, avukat oldum.
Sonra... Yüksek lisansa başladım.
Sonra... Aldığım derslerin hepsini verdim.
Sonra... Bir sürü harika seyahate çıktım.
Sonra...
Herşey o kadar mükemmel olsun istemeye başladım ki, en ufak bir aksilikte sinirlenen, üzülen bir kadın oldum.
Siz hiç sevgilinizin gömleklerini ütülemeyi beceremediğiniz için ağladınız mı mesela?
Veya onbeş gün manikür yaptırmaya fırsatınız olmadığı için, dışarıda güzel bir yemek yerken asabınız bozuldu mu?
Şimdi durup bakınca daha saçma bir şey olamazmış gibi geliyor.
Ama o günlerde bunların hepsi mükemmeliği, haliyle sinirlerimi bozan şeylerdi.
Farkında olmadan hep kınadığım, sevgili-iş-çekirdek arkadaş grubu arasında yaşayan, hayata karşı heyecanını kaybeden bir kadına dönüşmüştüm. Bunu bana kimse yapmamıştı. Ben kendi kendime yapmıştım.
Sevgilim üzülür mü, bunu yapmama takar mı, bu insanla görüşmeme bozulur mu, şimdi bunu yapmak istiyorum ama ders çalışmam lazım derken, hep aynı insanları gören, aynı yerlere giden ve gününün en az 12 saatini hukuka adamış bir kadın olmuştum.
Sabah erkenden uyan,ofise git çalış çalış, koşa koşa okuldaki derslere yetiş, okuldan eve gel, bütün zamanını sevgilinle geçirmek iste, başka arkadaşınla tatile çıkarken konsere giderken ona utana sıkıla söyle keyifsiz olduğundan keyfini yerine getirmek için çabala, arkadaşlarının planlara uyum sağla, "canım istedi yaptım" dediğin hiçbir şey olmasın hayatında.
Planlı, düzenli, çizgili, sınırlı bir hayat.
[Bunun için kimseyi suçluyor değilim. Yazdığım her yazıyı kendine mesaj algılayanlar olduğu için bunu bir kere daha vurguluyorum :)]
Bir olay oldu.
Fark ettim.Yırttım. Kendime döndüm.
Hayata karşı eski heyecanıma ve neşeme kavuştum.
Şimdi, 25 yaşındayım, bekarım, avukatım, hep hatırlayacağım harika anılarım var, muazzam bir şehirde, hepsi şahsına münhasır muhteşem insanlar tanıyarak, keyifle yaşıyorum. Herşeye sahip miyim bilmiyorum; ama mutluyum.
Bir durun, düşünün hayatınızdaki kaç şeyi istediğiniz için, kaç şeyi öyle olması gerektiğini düşündüğünüz için yapıyorsunuz?
Azıcık döngüden yırtmak için, birkaç ısındırıcı tavsiye hemen geliyor:
1) İzleyin: The Life of David Gale.
Bütün hafta gezmişim, azıcık uyumuşum, pazar sabahı mayışık mayışık yatakta yatıyorum. Paşa'dan mesaj geldi, akşam planın var mı film izleyelim mi, diye. Hem sakin bir plan çok cazipti, hem de onu özlemiştim. İşin aslı ne izleyeceğimiz çok da önemli değildi. Sushileri mideye indirip, soğuk Bomonti'lerimizi elimize alıp kurulduk koltuğa ve başladık The Life of David Gale izlemeye. Ve çok beğendik.
Bir adam düşünün. Güzel bir karısı, dünya tatlısı bir oğlu var, Harvard'da sıra dışı çok keyifli dersler veriyor, idam cezalarının kaldırılması için gönüllü olarak çaba harcıyor. Sonra bu adam birini öldürmekten ve tecavüzden idam cezasına çarptırılarak hapse giriyor. Tek bir gazeteciye konuşmayı kabul ediyor ve bu gazeteci idam cezasından önce üç defa ikişer saatlik roportajlar yapmak üzere onun yanına gidiyor. Ve hikayenin hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor.
"Dilediğiniz şeye dikkat edin, gerçek olacağı için değil! Gerçek olduğu ve onu yaşadığınız zaman artık istemeyeceğiniz için. İstekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi hiçbir zaman mutlu etmez." Bence filmdeki sırf bu söz bile film kadar etkileyiciydi.
2) Çakırkeyif Olun:
Ne zamandır kendinizi dizginlediniz durdunuz? Ne zamandır saçma sapan danslar etmediniz?
O uzun geceler, saçma kahkahalar ne kadar geçmişte kaldı?
Ben sarhoş insan sevmem mesela, içip kusan insan hele hele aman! Bir insan ne kadar içkiyi kaldırabileceğini bilmeli. Onu kontrol edemiyorsa hiçbir şeyini kontrol edemez. Ama çakırkeyif halleri de bir o kadar çok severim. Kikir kikir, fingir fingir ruh halleri...
Cumartesi akşamı üniversitedeki gibi çıktık evden. Rahat kıyafetlerle içmeye ve dans etmeye hazır olarak. Tektekçiden başladık, Mini Müzikhol'un merdivenlerinde geceyi sonlandırdık. İkisinin arasında çılgın gibi dans ettik.
İyi geldi, bütün kurtlarımı döktüm ve paslanmadığımı gördüm. Özgürce dans etmek bence insanı rahatlatan ve mutlu eden şeyler listesinde başı çeker. Dışarıda dans edemiyor, kasılıp geriliyorsanız, evde dans edin. İçinizden geldiği gibi...
3) Ofis Arkadaşlarınızla İş Dışında Birşeyler Yapın!
Herkesten çok onları görüyorsunuz. Sevgilinizden, annenizden, babanızdan, en yakın arkadaşınızdan...
Büyük ihtimalle onlarla sohbetiniz "merhaba, nasılsın" ile sınırlı kalıyor, hatta bazılarına gıcık oluyorsunuz.
Ofis dışındaki etkinlikler, onları daha iyi tanımak ve daha çok sevmek için harika bir yol. Fark etmediğiniz ortak noktalar keşfedebilir, onların hiç bilmediğiniz yanları ile tanışabilirsiniz. Ertesi gün ofise daha mutlu gideceğiniz konusunda bahse girebilirim. :)
Biz kıdemliler dışında kalan ekip, sık sık "ofis eventleri" düzenliyoruz.
Bu hafta da Su Ada Club'ta iftara gittik. Sanırım şimdiye kadarki en bayık etkinliğimiz bu oldu.
Su Ada Club'ın ortamının diğer Su Ada restoranları ile uzaktan yakından alakası yok. Ayrıca çok sıcak. Ayrıca bir kadeh şarap istedim diye olay çıktı. "Etik değil!" diye servis yapmayı reddeden garsonu ikna ettikten sonra, şarabım cola bardağında, sanki bir paket kokain getirmişler gibi masa altından servis edildi. Hadi ama!
Konudan konuya atlarken şunu söylemeye çalışıyorum: Su Ada'ya iftara gitmeyin, ama ofis etkinlikleri yapın. Birlikte çalıştığınız insanları daha iyi tanıyın, daha çok sevin, daha çok şey paylaşın.
4) Yeni İnsanlarla Tanışın!
Geçen hafta son derece spontane bir grup olarak Nişantaşı Hardal'da buluştuk. Masadaki iki kız (ben ve arkadaşım) liseden tanışıyorduk. Yanımızda oturan adamlarla tanışmalarımızın ise oldukça eğlenceli hikayeleri vardı. Onlar Efes One Love'da su sırasında tanışmışlardı, biz de benim Mr. Prozac yazıları yazdığım dönemde ilişkiler hakkında mailleşip, sonra çok sık olmasa da bir yerlerde karşılaşır olmuştuk.
"Yeni insanlarla tanışmak" konusunu konuşmak için en uygun ekiptik.
Özellikle kadınların ön yargılarını...
Mesela siz de, yurtdışında seyahatteyken size gülümseyen herkesle sohbete başlıyor, hatta onların planlarına dahil oluyor ve çok eğleniyorken; İstanbul'da biri selam verse hemen "Kim bu? Niye beni rahatsız ediyor?!" triplerine mi giriyorsunuz?
Ne yalan söyleyeyim ben bile yapıyorum bunu zaman zaman.
Başka bir ülkede bir adam gülümsese, hemen lokal tüyolar almak için sohbete başlıyorum. İstanbul'da bir adam masama otursa, yediğim yemeği yarıda bırakıp kaçıyorum resmen.
Oysa ki harika insanlar var dışarıda tanımadığınız, çok sevebileceğiniz.
Örneğin arkadaşımın One Love'da tanışıp bizim yanımıza getirdiği adamı ben çok sevdim.
Örneğin biraz sonra Tektekçi'de tanıştığım, bana kahveme koymak için Baileys getiren bir yeni arkadaşımla buluşacağım.
En kötü senaryoda, bir daha görüşmezsiniz. En iyi senaryoda yepyeni birilerini tanıyıp, değişik hikayeler dinlersiniz.
7) Haftasonu Kaçın Gidin!
Haftasonuna sayılı günler kaldı. Ramazan dolayısıyla uçak biletleri fiyatları da yerlerde.
Bir şımarıklık yapın. Yaz bitiyor, hatırlatırım. :)
Keyif almadıktan sonra ne anlamı var bir sevgiliye sahip olmanın, çalışmanın, yaşamanın?
Diğer yandan insan bir başladı mı kendini kaptırıveriyor. Hayatındaki her şey daha da mükemmel olsun istiyor. Daha.Daha.Daha.Daha.Daha çok!
Sonuç mu? Mutsuzluk ve gerginlik.
Bundan bir buçuk yıl kadar önce ajandama şöyle bir not düşmüşüm, "24 yaşındayım. Harika bir sevgilim, çok seksi bir yoga hocam var. Uluslararası bir hukuk bürosunda stajyer avukatım. Şu anda her şeye sahip olduğumu düşünüyorum."
Sonra... Bir de ev aldım.
Sonra... Stajımı bitirdim, avukat oldum.
Sonra... Yüksek lisansa başladım.
Sonra... Aldığım derslerin hepsini verdim.
Sonra... Bir sürü harika seyahate çıktım.
Sonra...
Herşey o kadar mükemmel olsun istemeye başladım ki, en ufak bir aksilikte sinirlenen, üzülen bir kadın oldum.
Siz hiç sevgilinizin gömleklerini ütülemeyi beceremediğiniz için ağladınız mı mesela?
Veya onbeş gün manikür yaptırmaya fırsatınız olmadığı için, dışarıda güzel bir yemek yerken asabınız bozuldu mu?
Şimdi durup bakınca daha saçma bir şey olamazmış gibi geliyor.
Ama o günlerde bunların hepsi mükemmeliği, haliyle sinirlerimi bozan şeylerdi.
Farkında olmadan hep kınadığım, sevgili-iş-çekirdek arkadaş grubu arasında yaşayan, hayata karşı heyecanını kaybeden bir kadına dönüşmüştüm. Bunu bana kimse yapmamıştı. Ben kendi kendime yapmıştım.
Sevgilim üzülür mü, bunu yapmama takar mı, bu insanla görüşmeme bozulur mu, şimdi bunu yapmak istiyorum ama ders çalışmam lazım derken, hep aynı insanları gören, aynı yerlere giden ve gününün en az 12 saatini hukuka adamış bir kadın olmuştum.
Sabah erkenden uyan,ofise git çalış çalış, koşa koşa okuldaki derslere yetiş, okuldan eve gel, bütün zamanını sevgilinle geçirmek iste, başka arkadaşınla tatile çıkarken konsere giderken ona utana sıkıla söyle keyifsiz olduğundan keyfini yerine getirmek için çabala, arkadaşlarının planlara uyum sağla, "canım istedi yaptım" dediğin hiçbir şey olmasın hayatında.
Planlı, düzenli, çizgili, sınırlı bir hayat.
[Bunun için kimseyi suçluyor değilim. Yazdığım her yazıyı kendine mesaj algılayanlar olduğu için bunu bir kere daha vurguluyorum :)]
Bir olay oldu.
Fark ettim.Yırttım. Kendime döndüm.
Hayata karşı eski heyecanıma ve neşeme kavuştum.
Şimdi, 25 yaşındayım, bekarım, avukatım, hep hatırlayacağım harika anılarım var, muazzam bir şehirde, hepsi şahsına münhasır muhteşem insanlar tanıyarak, keyifle yaşıyorum. Herşeye sahip miyim bilmiyorum; ama mutluyum.
Bir durun, düşünün hayatınızdaki kaç şeyi istediğiniz için, kaç şeyi öyle olması gerektiğini düşündüğünüz için yapıyorsunuz?
Azıcık döngüden yırtmak için, birkaç ısındırıcı tavsiye hemen geliyor:
1) İzleyin: The Life of David Gale.
Bütün hafta gezmişim, azıcık uyumuşum, pazar sabahı mayışık mayışık yatakta yatıyorum. Paşa'dan mesaj geldi, akşam planın var mı film izleyelim mi, diye. Hem sakin bir plan çok cazipti, hem de onu özlemiştim. İşin aslı ne izleyeceğimiz çok da önemli değildi. Sushileri mideye indirip, soğuk Bomonti'lerimizi elimize alıp kurulduk koltuğa ve başladık The Life of David Gale izlemeye. Ve çok beğendik.
Bir adam düşünün. Güzel bir karısı, dünya tatlısı bir oğlu var, Harvard'da sıra dışı çok keyifli dersler veriyor, idam cezalarının kaldırılması için gönüllü olarak çaba harcıyor. Sonra bu adam birini öldürmekten ve tecavüzden idam cezasına çarptırılarak hapse giriyor. Tek bir gazeteciye konuşmayı kabul ediyor ve bu gazeteci idam cezasından önce üç defa ikişer saatlik roportajlar yapmak üzere onun yanına gidiyor. Ve hikayenin hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkıyor.
"Dilediğiniz şeye dikkat edin, gerçek olacağı için değil! Gerçek olduğu ve onu yaşadığınız zaman artık istemeyeceğiniz için. İstekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi hiçbir zaman mutlu etmez." Bence filmdeki sırf bu söz bile film kadar etkileyiciydi.
2) Çakırkeyif Olun:
Ne zamandır kendinizi dizginlediniz durdunuz? Ne zamandır saçma sapan danslar etmediniz?
O uzun geceler, saçma kahkahalar ne kadar geçmişte kaldı?
Ben sarhoş insan sevmem mesela, içip kusan insan hele hele aman! Bir insan ne kadar içkiyi kaldırabileceğini bilmeli. Onu kontrol edemiyorsa hiçbir şeyini kontrol edemez. Ama çakırkeyif halleri de bir o kadar çok severim. Kikir kikir, fingir fingir ruh halleri...
Cumartesi akşamı üniversitedeki gibi çıktık evden. Rahat kıyafetlerle içmeye ve dans etmeye hazır olarak. Tektekçiden başladık, Mini Müzikhol'un merdivenlerinde geceyi sonlandırdık. İkisinin arasında çılgın gibi dans ettik.
İyi geldi, bütün kurtlarımı döktüm ve paslanmadığımı gördüm. Özgürce dans etmek bence insanı rahatlatan ve mutlu eden şeyler listesinde başı çeker. Dışarıda dans edemiyor, kasılıp geriliyorsanız, evde dans edin. İçinizden geldiği gibi...
3) Ofis Arkadaşlarınızla İş Dışında Birşeyler Yapın!
Herkesten çok onları görüyorsunuz. Sevgilinizden, annenizden, babanızdan, en yakın arkadaşınızdan...
Büyük ihtimalle onlarla sohbetiniz "merhaba, nasılsın" ile sınırlı kalıyor, hatta bazılarına gıcık oluyorsunuz.
Ofis dışındaki etkinlikler, onları daha iyi tanımak ve daha çok sevmek için harika bir yol. Fark etmediğiniz ortak noktalar keşfedebilir, onların hiç bilmediğiniz yanları ile tanışabilirsiniz. Ertesi gün ofise daha mutlu gideceğiniz konusunda bahse girebilirim. :)
Biz kıdemliler dışında kalan ekip, sık sık "ofis eventleri" düzenliyoruz.
Bu hafta da Su Ada Club'ta iftara gittik. Sanırım şimdiye kadarki en bayık etkinliğimiz bu oldu.
Su Ada Club'ın ortamının diğer Su Ada restoranları ile uzaktan yakından alakası yok. Ayrıca çok sıcak. Ayrıca bir kadeh şarap istedim diye olay çıktı. "Etik değil!" diye servis yapmayı reddeden garsonu ikna ettikten sonra, şarabım cola bardağında, sanki bir paket kokain getirmişler gibi masa altından servis edildi. Hadi ama!
Konudan konuya atlarken şunu söylemeye çalışıyorum: Su Ada'ya iftara gitmeyin, ama ofis etkinlikleri yapın. Birlikte çalıştığınız insanları daha iyi tanıyın, daha çok sevin, daha çok şey paylaşın.
4) Yeni İnsanlarla Tanışın!
Geçen hafta son derece spontane bir grup olarak Nişantaşı Hardal'da buluştuk. Masadaki iki kız (ben ve arkadaşım) liseden tanışıyorduk. Yanımızda oturan adamlarla tanışmalarımızın ise oldukça eğlenceli hikayeleri vardı. Onlar Efes One Love'da su sırasında tanışmışlardı, biz de benim Mr. Prozac yazıları yazdığım dönemde ilişkiler hakkında mailleşip, sonra çok sık olmasa da bir yerlerde karşılaşır olmuştuk.
"Yeni insanlarla tanışmak" konusunu konuşmak için en uygun ekiptik.
Özellikle kadınların ön yargılarını...
Mesela siz de, yurtdışında seyahatteyken size gülümseyen herkesle sohbete başlıyor, hatta onların planlarına dahil oluyor ve çok eğleniyorken; İstanbul'da biri selam verse hemen "Kim bu? Niye beni rahatsız ediyor?!" triplerine mi giriyorsunuz?
Ne yalan söyleyeyim ben bile yapıyorum bunu zaman zaman.
Başka bir ülkede bir adam gülümsese, hemen lokal tüyolar almak için sohbete başlıyorum. İstanbul'da bir adam masama otursa, yediğim yemeği yarıda bırakıp kaçıyorum resmen.
Oysa ki harika insanlar var dışarıda tanımadığınız, çok sevebileceğiniz.
Örneğin arkadaşımın One Love'da tanışıp bizim yanımıza getirdiği adamı ben çok sevdim.
Örneğin biraz sonra Tektekçi'de tanıştığım, bana kahveme koymak için Baileys getiren bir yeni arkadaşımla buluşacağım.
En kötü senaryoda, bir daha görüşmezsiniz. En iyi senaryoda yepyeni birilerini tanıyıp, değişik hikayeler dinlersiniz.
7) Haftasonu Kaçın Gidin!
Haftasonuna sayılı günler kaldı. Ramazan dolayısıyla uçak biletleri fiyatları da yerlerde.
Bir şımarıklık yapın. Yaz bitiyor, hatırlatırım. :)
6 yorum:
niye 4. maddeden 7. maddeye geçtin?
niye 4. maddeden 7. maddeye geçtin?
şu yazıda farklı olduğunu dusunduğum tek nokta avukat yerine mühendis olmam.. İşte tam olarak bunları hissediyorum ben de. Tek başımaya da kızlarla yapmak istediğim şeyleri sanki yanlış birşeymiş gibi ıkına sıkıla söyluyorum, hatta bazen söylemekten vazgeçip, yapmıyorum.. Ama ben bu değilim ki!Ufacık sacma sapan şeylere sinirlenmemeliyim :( Çok yoruldum sanırım artık özen göstermekten.. İçim şişmiş:(
sadece bir kişi ile de ilgili değil aslında.. Kimseye hayır diyemiyorum, herkese herşeye yetişmeye çalışırken ben işte bu asabi yaratık oluyorum :(
Su gibi okudum yine..Sen her gün yaz hep yaz, hiç bıkmam herkese de okuturum, çünkü bu yazıları okudukça içim huzur doluyo hayata bakışım mutlulukla doluyo Sezen :)Teşekkürler bu keyfi yazılarınla bizlere ulaştırdığın için.
Gül.
Sevgili adsiz, yedi madde vardi aklimda ama baktim yazi sonsuza dogru uzuyor eledim aradakileri, numarayi duzeltmeyi unutmusum :))
Sevgili cilek, yaptigimiz meslegin ne oldugu fark etmez, icimiz sise sise insanlari kirmayalim diye kendimizi yipratip sikip duruyoruz. Hayir demek istemedigim insanlarla planlari ben yapmaya basladim, boylece daha cok keyif aliyorum. Keyifli "ben"i asabi "ben"den daha cok seviyorum. Keyifli cileke opucukler :))
Sevgili Gul, cok mutlu ettin beni! Asil ben cokcokcok tesekkur ederim. Denizin ustunde ictigim buz gibi smirniff icei serefine kaldiriyor, opuyorum
Yorum Gönder