Ayaklarımda hala kum, saçlarımda hala deniz tuzu var. Tatil yazısı bekliyorsunuz benden biliyorum, ama fotoğrafları yüklemem ve kelimelerimi toplamam biraz zaman alıyor. O yüzden yaz, şehir, müzik geliyor:
Arada sırada "Offf çok sıcak" diye söylensem de, yazın bitmesini hiç istemeyenlerdenim ben. Yazları kıyafetler az yer kapladığı için tatile çıkmak çok kolay, mont çorap derdine düşmeden bir elbise geçirip evi terk etmek çok pratik, bronz olmak her zaman bir avantaj. Bir de açık hava konser keyifleri var ki, şehirde kalanlar için daha güzel bir aktivite olamaz.
Bu yaz, muhteşem gezi direnişi sebebiyle, yapılacak pek çok konser iptal oldu; ama olsun, feda olsun.
Bu sene, iki farklı açık hava konserine katıldım. Biri Londra'da Field Day festivali; diğeri Park Orman'da The XX konseri. İkisi de artık bahsetmek için çok güncel sayılmadığından, sıcağı sıcağına havadisler vermek için yazmıyorum bu yazıyı. Hem çok güzel şarkılar paylaşmaya vesile olsun, hem de hala organizasyon konusunda ne kadar geri olduğumuz ile yüzleşmiş olalım.
Tamamen tesadüfen keşfettiğim The XX, Grooveshark istastistiklerime göre, bu sene boyunca en çok dinlediğim beş grup arasındaydı. Hep. Hem yalın, hem karakteristik, hem depresif, hem enerji veren bir müzik yapıyorlar. Kış boyunca, sırf onları canlı canlı dinleme arzusuyla, kaç saatimi Songkick'ten konser, Skyscanner'dan uçak bileti kovalayarak geçirdiğimi bilmiyorum.
Derken İstanbul'da konser vereceklerini öğrendim. Tabii ki konser gününün, arifeye denk gelmesini umursamadan, tatili bir gün erteleyerek soluğu The XX için Park Orman'da aldım. Konser biraz kısa sürse de- gerçi ne kadar uzun kalsalar da bize yetmeyecekti- gerçekten çok iyiydi.
Gelgelelim, organizasyon her zamanki gibi çok zayıftı.
1) Çok kalabalık bir konser olmamasına rağmen, kadınlar tuvaletinin kapısında içeri girmesi 45 dakika süren bir kuyruk vardı. En sonunda, güvenliğe şirinlik yaparak, erkekler tuvaletine girdim. Ya kadın-erkek diye ayrılmaması lazım tuvaletlerin, ya da kadınlar için erkeklerin üç katı kadar daha fazla tuvalet konulması lazım. Konser zaten çok çok bir saat sürerken, yarım saat tuvalet sırası olmamalı.
2) İçki seçeneği bira ve votka enerjiden ibaretti. Votka enerji sevmeyen biri olarak, tek seçeneğim olan biraya ulaşmam içinse en az yirmi dakika sıra beklemem gerekti. Tek bir bira içerek konseri kapattım. Bu kadar zor olmamalı.
3) Konser bittikten sonra, yemek bölümünden aldığımız yiyecekleri yerken, güvenlikler tarafından "Alanı boşaltıyoruz arkadaşlar!" diye uyarıldık. Haliyle olay çıkardık.
4) Sahne önü bileti alanların sayısı oldukça az olmasına rağmen neredeyse 200 kişilik bir alan sahne önü olarak kapatılmıştı. Normal biletli kısmın en ön kısmında olsan bile, sahneden epeyce uzakta kalıyordun. Evet, elbette sahne önü bileti alanın bir ayrıcalığı olmalı; ama satılan bilet sayısına göre alanın büyüklüğü küçültülmeli.
5) Açık alanda yapılan konserlerde, arka tarafta da hoparlör olmalı ki, sahneden ne kadar uzakta olursan ol, havaya girebilesin, arka kısımda çimlerde bile yayılsan keyifle müziğini dinleyebilesin. Yalnız sahnenin yanına koyulan ses sistemleri ile açık hava konseri olmuyor.
Güzel ve dinleyicisine eziyet çektirmeyen bir organizasyonun nasıl olabildiğini ise, Londra'da Field Day'de deneyimledik. Festivalin yapıldığı alana girdiğimizde, alanda altı sahne bulunduğunu keşfettiğimizde kendimizden geçtik zaten.
Bütün bir gün boyunca, ne tuvalete girmek için, ne yemek almak için, ne de içkimize kavuşmak için beş dakikadan fazla beklememiz gerekti. Çözüm basitti, çok fazla yere tuvalet ve bar koymuşlardı. Yalnız bir iki yerde toplanmamıştı. Böylelikle kalabalık da dağılmıştı.
Yorulduğumuzda arka kısımlarda çimlere uzandığımızda, sahnenin yanındakiler hariç, arka kısımda da kolonlar olduğundan, aynı keyifle ve güzel bir müzik sistemi ile grubu dinlemek mümkün olabiliyordu.
Medeniyet bakımından ne kadar ileri olduklarını da özellikle iki şey sayesinde fark ettik ve kendimizden utandık.
Sahneyi inanılmaz güzel bir açıdan gören, oturulabilen bir alan mevcuttu. Tipik Türk mantığı ile, "Aaa ne burası? Basın mı? VIP mi? Hadi oraya geçmenin bir yolunu bulalım." tepkisi verdik. Yakınına gittiğimiz zaman anladık ki, konser alanında basın veya VIP diye özel bir bölüm yoktu. O alan, özürlü ve sakat dinleyicilere özeldi ve yine onlara özel tuvaletleri de mevcuttu. Türkiye'de, sapasağlam biz bile konser alanında eziyet çekerken, tekerlekli sandalye ile bir gencin rahat rahat konserini izlemesi ihtimali var mı? Yok ama olmalı.
Bayıldığımız ikinci detay ise, yerlerdeki boş bira kutularından ve şişelerinden beş tane toplayıp getirenlere para ödenmesiydi. Yani etrafı temizlemeye katkıda bulunursanız, içkinizi onlar size hediye ediyordu.
Field Day kapsamında dinlediğimiz en iyi grup Bat For Lashes'ti. Solistinin sahne performansı ve dansları çok çok iyiydi.
Bat For Lashes ile eş zamanlı olarak diğer sahnede çıkan, pek sevdiğimiz Daughter'dan ise, kısa bir süre önce İKSV Salon'da nefis bir konserlerini izlemiş olduğumuz için gönlümüz rahat vazgeçtik.
Ve dürüst olmak gerekirse, konserler bittikten sonra daha bile çok eğlendik.
Öncelikle arka taraftaki devasa RnB çadırında çılgınlar gibi dans ettik, ardından da elektronik müzik çalan Dig It'te bütün kurtlarımızı döktük. Dinlediğimiz DJ'in kim olduğunu o an merak edemeyecek kadar dansa kaptırmıştık kendimizi, ama o günden beri ne zaman dans etmek istesek, o adını bilmediğimiz DJ'i özlemle anıyoruz.
Rock'n Coke line-up'ı şahane. Prodigy'i pazar gecesi 2:00'ye koymaları çalışan insanlar için alenen eziyet olsa da...Beklentilerim de heyecanım da çok yüksek.
Hadi bakalım!
Dip Not: Değişik görünen fotoğraflar, Fisheye Baby Lomo ile çekilmiştir.
Dip Not2: Başlık, Jimi Hendrix'in bir sözüdür.
Bu yaz, muhteşem gezi direnişi sebebiyle, yapılacak pek çok konser iptal oldu; ama olsun, feda olsun.
Bu sene, iki farklı açık hava konserine katıldım. Biri Londra'da Field Day festivali; diğeri Park Orman'da The XX konseri. İkisi de artık bahsetmek için çok güncel sayılmadığından, sıcağı sıcağına havadisler vermek için yazmıyorum bu yazıyı. Hem çok güzel şarkılar paylaşmaya vesile olsun, hem de hala organizasyon konusunda ne kadar geri olduğumuz ile yüzleşmiş olalım.
Tamamen tesadüfen keşfettiğim The XX, Grooveshark istastistiklerime göre, bu sene boyunca en çok dinlediğim beş grup arasındaydı. Hep. Hem yalın, hem karakteristik, hem depresif, hem enerji veren bir müzik yapıyorlar. Kış boyunca, sırf onları canlı canlı dinleme arzusuyla, kaç saatimi Songkick'ten konser, Skyscanner'dan uçak bileti kovalayarak geçirdiğimi bilmiyorum.
Derken İstanbul'da konser vereceklerini öğrendim. Tabii ki konser gününün, arifeye denk gelmesini umursamadan, tatili bir gün erteleyerek soluğu The XX için Park Orman'da aldım. Konser biraz kısa sürse de- gerçi ne kadar uzun kalsalar da bize yetmeyecekti- gerçekten çok iyiydi.
Gelgelelim, organizasyon her zamanki gibi çok zayıftı.
1) Çok kalabalık bir konser olmamasına rağmen, kadınlar tuvaletinin kapısında içeri girmesi 45 dakika süren bir kuyruk vardı. En sonunda, güvenliğe şirinlik yaparak, erkekler tuvaletine girdim. Ya kadın-erkek diye ayrılmaması lazım tuvaletlerin, ya da kadınlar için erkeklerin üç katı kadar daha fazla tuvalet konulması lazım. Konser zaten çok çok bir saat sürerken, yarım saat tuvalet sırası olmamalı.
2) İçki seçeneği bira ve votka enerjiden ibaretti. Votka enerji sevmeyen biri olarak, tek seçeneğim olan biraya ulaşmam içinse en az yirmi dakika sıra beklemem gerekti. Tek bir bira içerek konseri kapattım. Bu kadar zor olmamalı.
3) Konser bittikten sonra, yemek bölümünden aldığımız yiyecekleri yerken, güvenlikler tarafından "Alanı boşaltıyoruz arkadaşlar!" diye uyarıldık. Haliyle olay çıkardık.
4) Sahne önü bileti alanların sayısı oldukça az olmasına rağmen neredeyse 200 kişilik bir alan sahne önü olarak kapatılmıştı. Normal biletli kısmın en ön kısmında olsan bile, sahneden epeyce uzakta kalıyordun. Evet, elbette sahne önü bileti alanın bir ayrıcalığı olmalı; ama satılan bilet sayısına göre alanın büyüklüğü küçültülmeli.
5) Açık alanda yapılan konserlerde, arka tarafta da hoparlör olmalı ki, sahneden ne kadar uzakta olursan ol, havaya girebilesin, arka kısımda çimlerde bile yayılsan keyifle müziğini dinleyebilesin. Yalnız sahnenin yanına koyulan ses sistemleri ile açık hava konseri olmuyor.
Güzel ve dinleyicisine eziyet çektirmeyen bir organizasyonun nasıl olabildiğini ise, Londra'da Field Day'de deneyimledik. Festivalin yapıldığı alana girdiğimizde, alanda altı sahne bulunduğunu keşfettiğimizde kendimizden geçtik zaten.
Bütün bir gün boyunca, ne tuvalete girmek için, ne yemek almak için, ne de içkimize kavuşmak için beş dakikadan fazla beklememiz gerekti. Çözüm basitti, çok fazla yere tuvalet ve bar koymuşlardı. Yalnız bir iki yerde toplanmamıştı. Böylelikle kalabalık da dağılmıştı.
Yorulduğumuzda arka kısımlarda çimlere uzandığımızda, sahnenin yanındakiler hariç, arka kısımda da kolonlar olduğundan, aynı keyifle ve güzel bir müzik sistemi ile grubu dinlemek mümkün olabiliyordu.
Medeniyet bakımından ne kadar ileri olduklarını da özellikle iki şey sayesinde fark ettik ve kendimizden utandık.
Sahneyi inanılmaz güzel bir açıdan gören, oturulabilen bir alan mevcuttu. Tipik Türk mantığı ile, "Aaa ne burası? Basın mı? VIP mi? Hadi oraya geçmenin bir yolunu bulalım." tepkisi verdik. Yakınına gittiğimiz zaman anladık ki, konser alanında basın veya VIP diye özel bir bölüm yoktu. O alan, özürlü ve sakat dinleyicilere özeldi ve yine onlara özel tuvaletleri de mevcuttu. Türkiye'de, sapasağlam biz bile konser alanında eziyet çekerken, tekerlekli sandalye ile bir gencin rahat rahat konserini izlemesi ihtimali var mı? Yok ama olmalı.
Bayıldığımız ikinci detay ise, yerlerdeki boş bira kutularından ve şişelerinden beş tane toplayıp getirenlere para ödenmesiydi. Yani etrafı temizlemeye katkıda bulunursanız, içkinizi onlar size hediye ediyordu.
Field Day kapsamında dinlediğimiz en iyi grup Bat For Lashes'ti. Solistinin sahne performansı ve dansları çok çok iyiydi.
Bat For Lashes ile eş zamanlı olarak diğer sahnede çıkan, pek sevdiğimiz Daughter'dan ise, kısa bir süre önce İKSV Salon'da nefis bir konserlerini izlemiş olduğumuz için gönlümüz rahat vazgeçtik.
Ve dürüst olmak gerekirse, konserler bittikten sonra daha bile çok eğlendik.
Öncelikle arka taraftaki devasa RnB çadırında çılgınlar gibi dans ettik, ardından da elektronik müzik çalan Dig It'te bütün kurtlarımızı döktük. Dinlediğimiz DJ'in kim olduğunu o an merak edemeyecek kadar dansa kaptırmıştık kendimizi, ama o günden beri ne zaman dans etmek istesek, o adını bilmediğimiz DJ'i özlemle anıyoruz.
Rock'n Coke line-up'ı şahane. Prodigy'i pazar gecesi 2:00'ye koymaları çalışan insanlar için alenen eziyet olsa da...Beklentilerim de heyecanım da çok yüksek.
Hadi bakalım!
Dip Not: Değişik görünen fotoğraflar, Fisheye Baby Lomo ile çekilmiştir.
Dip Not2: Başlık, Jimi Hendrix'in bir sözüdür.
2 yorum:
'Özürlü ve sakat'yerine engelli daha uygun sanki.
Sevgiler.
Engelli kelimesinden hoşlanmadıklarına ilişkin bir yazı okumuştum bir zamanlar. Sakat olabiliriz ama engelli değiliz, engelleri siz bize koyuyorsunuz diyorlardı. Ama sizi kırmadım Rockn Coke yazısında "engelli" dedim. Anlaştık mi? =)
Yorum Gönder