Cumartesi. Üstümde sabahlığım. Yanımda french press dolusu sabah kahvem ile içine muz dilimlenmiş bir kase granola. Ocak ayının son günü.
Haftasonu gümbür gümbür başlamadan önce blog yazmak, ocak ayı boyunca oradan oraya koştururken, kaşla göz arasında uğradıklarımdan, yaptıklarımdan, keşfettiklerimden bahsetmek için harika bir fırsat.
1) İzleyin: Whiplash ve Boyhood
1) İzleyin: Whiplash ve Boyhood
Haftasonunu koltuğa yayılarak geçirmek isteyenler için iki harika film önerisi ile başlayalım. İkisi de Oscar adayı. Yani önümüzdeki günlerde daha çok konuşulacaklar, hem yabancı kalmamak, hem de güzel zaman geçirmek için izleyin.
Boyhood'u, bugüne kadar izlediğimiz filmlerden ayıran en temel şey, 12 senede çekilmiş olması. Akan zamanda, farklı oyuncuları kullanarak aynı karakterlerin farklı yaşlarını yansıtmak yerine, aynı oyuncularla her sene bir araya gelerek filmi çekmişler. Boşanmış bir çiftin ve onların çocuklarının hikayesini anlatıyor. Olay örgüsü ve kurgudan ziyade, karakterlerin büyümesini ve yaşlanmasını izlemek çok etkileyici. Film bittiğinde, her bir karaktere kendinizi çok yakın hissediyorsunuz.
Whiplash ise geriyor, etkiliyor, heyecanlandırıyor, düşündürüyor ve vuruyor. Film bittiğinde, evdeki koltukta çılgıncasına alkışladım.
Baş kahramanımız Neyman, New York'taki Shaffer Müzik Konservatuarı'nda eğitim alıyor ve etrafındaki herkes davulculuk tutkusuna burun kıvırırken, o bütün hayatını davula adamaya hazır.
Canla başla çalışırken, konservaturdaki sıra dışı bir eğitmen Fletcher'ın ekibine girme şansı yakalıyor. Fletcher, sıra dışı bir karakter. İnsanların limitleri zorlanmadan ortaya sıra dışı bir iş çıkaramayacağını düşünüyor. Bu yüzden de öğrencilerini hem duygusal, hem de fiziksel olarak anlamda sonuna kadar zorluyor.
Kült olabilecek çok sayıda sahneyi içermesinin yanı sıra, olabilecek en harika final sahnesine sahip. Çok ama çok iyi.
2) Şımarın: Masaj
"Bana yalnızca bir saat ver."
Hayatta tükendiğim, yorulduğum, omzuma ağırlık çöktüğü zamanlarda gerçekten bana en iyi gelen şeyin masaj yaptırmak. Hem vücuduma, hem de ruhuma iyi geldiği için, artık düzenli olarak ayda bir kere masaja gitmeye karar verdim.
Bu ay, Rumeli Caddesi'ndeki Nişantaşı Spa'yı denedim. Mum ışığı ile aydınlanmış bir odada, canımı acıtmadan, bir saat boyunca omzumdaki bütün kulunçlar açıldı, vücudum ovuldu, kafa masajım yapılırken, cildim kil maskesi ile arındı. Gerçekten hem masajdan, hem hijyenden, hem de yaklaşımdan oldukça hoşnut kaldım.
Kaldı ki masaj, nerede nasıl olursa olsun, harika bir şey. Kendinizi şımartmak için olağan üstü bir şeyler olmasını beklemeyin. Ocak ayında işe gittiniz, sorunlarla uğraştınız, yoruldunuz ve bir hediyeyi hak ettiniz bence. :)
3) Yiyin: Delicatessen Simit Tabağı
Nişantaşı'nın nispeten sakin bir kısmında konumlanmış klasiklerden biri olan Delicatessen'ın yolunu kahvaltı için tuttuk. Pancake ile simit tabağını denedik. Pancake, çok şık görüntüsüne ve lezzetine rağmen, çok ağırdı. İnsan doymasa da kesiliyor, yemeğe devam edemiyor.
Eski kaşar ve incir reçeli ile servis edilen simit ise gerçekten harika. Bu tabaktaki eski kaşar da çok iyi, peynir ile incir reçelinin uyumu da.
Ama sonuçta yediğiniz şeyin simit olduğunu ve sokakta 1 TL'ye satıldığını düşününce, fiyatı biraz yüksek. Ya onu güzel atmosferine sayın, ya da oturun aynısını evde kendiniz yapın :)
4) Yapın: Peçeteden Kelebek
Geceleri uyumak yerine uğraşacak başka bir şey bulma konusunda olağan dışı bir yeteneğim var. Uyku saatim gelse de, bir türlü uyumak istemiyorum. Ve bu anlarda kafayı takabileceğim şeylerde de sınır tanımıyorum.
Yine bir gece, sırf yatağa gitmemek için, peçeteden kelebek yaptım. Bir işinize yarar mı bilmiyorum; ama yapılışı oldukça basit.
Geceleri uyumak yerine uğraşacak başka bir şey bulma konusunda olağan dışı bir yeteneğim var. Uyku saatim gelse de, bir türlü uyumak istemiyorum. Ve bu anlarda kafayı takabileceğim şeylerde de sınır tanımıyorum.
Yine bir gece, sırf yatağa gitmemek için, peçeteden kelebek yaptım. Bir işinize yarar mı bilmiyorum; ama yapılışı oldukça basit.
5) Kullanın: Garnier Şampuan
Gittiğim ülkelerde son güne yakın market alışverişi yapmak da olmazsa olmazlarımdan. Ne beğenirsem, neyi merak edersem alıp geliyorum. Garnier'ın avokadolu şampuanını da İtalya'dan almıştım. Bu kadar iyi olduğunu bilsem gerçekten bir tane ile kalmazdım. İtalya'ya yolum düşerse yapılacaklar listemde artık "şampuan almak" da var. Çünkü bu şampuanı ne Türkiye'de, ne de daha sonra gittiğim Almanya'da bulabildim.
Bir yerde bir şekilde denk gelirseniz sakın atlamayın - hatta bana da alın-, saçınızı yıkarken çok köpürmediği için temizleniyor mu acaba endişeleniyorsunuz; ama sonuç kuaförlerde dünya kadar para verip yaptırdığım bakımlarda daha iyiydi.
Banyo dolabımı düzenlerken, sürekli duş jeli ve şampuan aldığım ile yüzleştim. Bitmeden sürekli yenilerini aldığım için yarısı dolu onlarca şişe birikmişti. Yepyeni kural koydum kendime: "Evdeki bir şey bitmeden, yenisi alınmayacak." Bu sayede bu ay dibini gördüğüm ikinci ürün de Marks&Spencer'ın duş jeli. Baş aşağı tasarlanmış şişesinin pratikliği ve şıklığına inat, kokusu hiç kalıcı değil. Aklınızda olsun.
6) Mutfağa Girin: Sağlıklı Wrap
Malum artık dışarıdan yemek siparişi vermemeye çalışıyorum; ama öyle sarmalar dolmalar yapmaya da zamanım yok. Tembel ve sağlıklı akımdan yanayım.
Bu hafta yaptıklarımın arasında en lezzetlisi sağlıklı wrap oldu. Kepekli tortilla ekmeğinin içine, biraz krem peynir sürüyorsunuz. Bir dilim hindi füme, haşlanmış ve suyu süzülmüş kabak dilimleri ve kapari ekleyip, sarıyorsunuz. İkiye bölüp bir de kürdanla tutturdunuz mu hazır.
Evde misafir ağırladığınız zamanlarda atıştırmalık bir şeyler olması için de oldukça pratik.
Keyifle kalın!
1 yorum:
So good. :)
Yorum Gönder