Cuma akşamı kızlarla bende buluşup biraz sohbet ettikten sonra dışarı çıkmaya niyetliyiz; ama dışarıda şakır şakır yağmur yağdığı için bir türlü çıkasımız gelmiyor. Evde koltukta yayılıyor, bira içip fıstık yiyerek sohbet ediyoruz. Konu her zaman olduğu gibi, erkeklere geliyor. O gün haberdar olduğum erkek sepeti'ni gösteriyorum kızlara.
Bir arkadaşım "İyi bundan sonra yeni işe başlayanlara, doğum günü olanlara abidik gubidik çubuğa geçirilmiş meyve yerine, elinde balonlarla az giyinmiş yakışıklı adam yollayalım." diyor. Fikre çok gülüyoruz. Geyik uzadıkça leşleşiyor, kahkahalar yükseliyor.
Başka bir arkadaşım diyor ki, "Tinder candır. Ben çok ekmeğini yedim Tinder'ın."
Hala içindeki romantizmi öldürememiş, markette çarpışmalara, kitapçıda aynı kitaba uzanmalara filan inanan gelenekselci ben, burun kıvırıyorum direk. "Ya bana öyle aplikasyonları çok çaresiz, çok vasat insanlar kullanırmış gibi geliyor." diye itiraz ediyorum.
"Yanılıyorsunuz, dışarıda tanışabileceğimden çok daha iyi adamlarla tanışıyorum." diyor ve telefonundan bir kaç fotoğraf gösteriyor, gerçekten yakışıklı adamlar. Muhabbetleri anlatıyor, kulağa eğlenceli geliyor. Adamlar ayrıca gayet kariyerli, iyi okullardan mezun olmuş tipler.
"O zaman yüklüyorum." diyorum. Birlikte profilimi oluşturuyoruz. Ben saf saf bakınırken soruyorum. "Bu maviler çerçeveliler ne? Aktif kullananlar mı?" Gülüyorlar. Onlar bana süper like yollayanlarmış.
Benim gibi bilmeyenler varsa, özetleyeyim, bilenler bu paragrafı pas geçebilir. Profilinizi oluşturduktan sonra, yaş aralığı ve ne kadar yakınınızdakileri göstersin diye bir kilometre aralığı seçiyorsunuz. Sonra ekranınıza bu seçtiğiniz kriterlere uygun adamlar düşüyor. Fotoğrafı sol tarafa atarsanız beğenmedim, sağa atarsanız beğendim anlamına geliyor. Beğendiğiniz adamlar, beğendiğinizi görmüyor. Ancak iki taraf da birbirini beğenmişse, mesajlaşma kısmı açılıyor. Yani sizin ilgilenmediğiniz birisi de sizi mesaj atarak darlayamıyor. Çok beğendiyseniz, yukarı doğru attığınızda "super like" oluyor. Onu karşı taraf görebiliyor.
Kızlar gidiyor, ben Tinder'a gömülüyorum. İlk bir kaç dakika herkesi inceliyorum. Tek tek fotoğraflarına bakıyorum, profillerine yazdıklarını okuyorum filan. Gerçekten ne ararsan var. Hani ilk bakışta "korkunç aman" diyeceğim tipler de var. İlk fotoğrafı çok güzel olup, ikinci veya üçüncü fotoğrafa bakınca, inanılmaz kıro detayları fark edilenler de var. Ama gerçekten gayet yakışıklı, iyi işlerde çalışan, esprili profiller yazmış hoş adamlar da azımsanamayacak kadar çok.
Özetle ne ararsan var. Bütün meslekler, bütün tipler, bütün tarzlar. Yakından tanıyıp çok sevdiğim arkadaşlarım da var, şirketten tanıdığım insanlar da, çok yakın arkadaşlarımın eski sevgilileri de...
Şarjım bitiyor, adamlar bitmiyor. Sonu yok. Hiç bitmeyen bir erkek yığını, parmağının ucunda.
Olaya oldukça deneysel yaklaşıyorum ya, beğendiğim beş adamı sağa atıyorum. Sonra da yatıp uyuyorum.
Sabah uyanıyorum, kahvemi içerken telefonumu şarja takıp Tinder açıyorum.
Bir süre sonra sırf sola atmak bile inanılmaz keyif vermeye başlıyor. "Biz erkekler için üzülüyoruz bir de! Baksana sonsuz bir kaynak var dışarıda." diye düşünmeye başlıyorum. Kimseyle görüşmesen, konuşmasan bile, bakıp sola atmak inanılmaz bir özgüven ve mutluluk veriyor.
Bir süre sonra otomatiğe bağlamış halde, sürekli sola atıp duruyorum. Sonu gelecek mi diye merak ediyorum. Sol sol sol sol sol sol takılırken, tam yine bir fotoğrafı sola atarken, kalakalıyorum: "O" karşımda duruyor, klasik papyonlu fotoğrafıyla. O kadar sonsuz kaynak, o kadar şımartıyor ki, neredeyse "O"nu bile sola atacaktım. Son bir hamle ile durduruyorum, tabii ki "O"nun yeri ayrı, hemen sağa atıyorum.
O anda fark ediyorum ki, dışarıda bir yerde karşılaşsam oldukça ilgimi çekecek adamları bile sola atıp geçiyorum. Üstelik evde darmadağınık saçlarımla, üstümde pijamamla oldukça saçma görünürken, cillop adamları "beğenmeme" ukalılığı yapabiliyorum. Harika bir his!
Sonu yok. Hiç bitmeyen bir erkek yığını.
Üstümü giyinip evden çıkıyorum. Çok sevdiğim bir kız arkadaşım ile buluşacağız, Cihangir'den canım eski komşum da bu civarlardayız, onu da çağırıyorum. İkisi daha önceden Tinder'dan tanışıyor çıkıyor mu?! Bir kız, bir erkek tarafı bulmuşum, tabii ki gündemimiz Tinder.
Hem çok komik, hem çok romantik anılarını dinliyorum. Komşucumun telefonunu alıp, erkek açısından kızlara bakıyorum. Kızlar sayıca erkeklere kıyasla çok az, birkaç tanesini sağa sola atınca bitiveriyorlar. Halbuki ne kadar azmetsem de, erkeklerde sonunu ben henüz göremedim. Ayrıca, bir erkeği sağa attığınızda, sohbet etmeme ihtimaliniz yok. Çünkü kadın sayısı o kadar az ki, o adam zaten çoktan beğenmiş oluyor veya birkaç dakika sonra beğeniyor. Yani özetle çok erkeksi bir uygulama gibi görünse de, kadınlar on sıfır filan önde.
"Ben çok önyargılıydım bu uygulamaya." diye açıklıyorum.
Komşucum itiraz ediyor. "Anlamıyorum bu önyargıyı. Ciddi bir ilişkisi olmayan ve evli olmayan adamların hepsi bunu kullanıyor zaten. Bana tek bir erkek gösteremezsin bekar olup Tinder kullanmayan." diyor.
Kız arkadaşım ekleme yapıyor. "Evli ve ilişkisi olan adamlar da var ayrıca." diyor.
Özetle sokaktaki herkesin bu mecrada olduğunu öğreniyorum.
Ben sürekli elimde telefon, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle birkaç adamla sohbet ediyorum. Bütün gün yelkende olduğu için yorgunluktan ölüp, cumartesi fena dağıtma arzusu içinde olan da var; köpeğini sevip viskisini içip akşam hangi filmi izlesem diye düşünen de; çok keyifli tinder maceralarını benim gibi bir acemiyle paylaşan da... Oldukça keyifli sohbet ediyoruz, geyik yapıyoruz.
Bizimkiler takılıyor bana, "Kızım ne o öyle, günlerce mesajlaşacak mısın bu adamlarla? Böyle bir şey değil bu." diye.
Bence mesajlaşmak gayet eğlenceli, üstelik karşımdaki adamlar da oldukça temkinli. "Akşam ne yapacaksın?" diye sorduktan sonra, "Korkma hemen yanına damlayacak bir yamyam değilim, hatta bir adım ötesi fular takacak adamım." gibi esprili açıklamalar yapıyorlar.
O beni arıyor, Tinder'da görmüş. "Super like yolla bana." diye tuttuyorum. 24 saatte bir tane yollayabiliyormuş. "Tabii ki bana yollayacaksın bugünkü hakkını." diyorum. Geyik yapıp, çok eğleniyoruz.
Gece iki kız, iki erkek, Efendi'de oturmuş kokteyllerimizi içip, Tinder hakkında konuşurken, sosyal bir deney yapmaya karar veriyoruz. Bir mekanda kızların kendileri ile tanışmak isteyen erkeklere tepkileri ile tam tersini test edeceğiz. Kendimize test için bir kadın ve erkek seçmeye çalışıyoruz. Tinder'daki o sonsuz seçeneklere alışınca, bir mekandaki sınırlı sayıda insan arasından bir tane bile, şöyle hoş bir adam veya kız bulamıyoruz. Çalan müziklerin keyfini çıkarmaya başlıyoruz.
Bu uygulamayla hayatınızın aşkını bulabilirsiniz diyemem; ama kesinlikle harika insanlarla tanışıp, güzel anlar paylaşabilirsiniz.
Ve ben Tinder'dan harika bir şey öğrendim. Daha güzel, daha yakışıklı, daha daha daha'nın sonu yok. Her zaman "daha iyi"si var ve bunu kovalamak çok tüketici bir şey. Daha iyi, daha yakışıklı, daha bilmem ne olmak zorunda değil. "Kiminle mutlusunuz?" Asıl soru bu. Birlikte mutlu olduğunuz birisi yoksa, eğlenmenize bakın.
Dip Not: Tabii ki sosyal çözümlemeler, maceralar ve değerlendirmelerle devamı çoook yakında!
Bir arkadaşım "İyi bundan sonra yeni işe başlayanlara, doğum günü olanlara abidik gubidik çubuğa geçirilmiş meyve yerine, elinde balonlarla az giyinmiş yakışıklı adam yollayalım." diyor. Fikre çok gülüyoruz. Geyik uzadıkça leşleşiyor, kahkahalar yükseliyor.
Başka bir arkadaşım diyor ki, "Tinder candır. Ben çok ekmeğini yedim Tinder'ın."
Hala içindeki romantizmi öldürememiş, markette çarpışmalara, kitapçıda aynı kitaba uzanmalara filan inanan gelenekselci ben, burun kıvırıyorum direk. "Ya bana öyle aplikasyonları çok çaresiz, çok vasat insanlar kullanırmış gibi geliyor." diye itiraz ediyorum.
"Yanılıyorsunuz, dışarıda tanışabileceğimden çok daha iyi adamlarla tanışıyorum." diyor ve telefonundan bir kaç fotoğraf gösteriyor, gerçekten yakışıklı adamlar. Muhabbetleri anlatıyor, kulağa eğlenceli geliyor. Adamlar ayrıca gayet kariyerli, iyi okullardan mezun olmuş tipler.
"O zaman yüklüyorum." diyorum. Birlikte profilimi oluşturuyoruz. Ben saf saf bakınırken soruyorum. "Bu maviler çerçeveliler ne? Aktif kullananlar mı?" Gülüyorlar. Onlar bana süper like yollayanlarmış.
Benim gibi bilmeyenler varsa, özetleyeyim, bilenler bu paragrafı pas geçebilir. Profilinizi oluşturduktan sonra, yaş aralığı ve ne kadar yakınınızdakileri göstersin diye bir kilometre aralığı seçiyorsunuz. Sonra ekranınıza bu seçtiğiniz kriterlere uygun adamlar düşüyor. Fotoğrafı sol tarafa atarsanız beğenmedim, sağa atarsanız beğendim anlamına geliyor. Beğendiğiniz adamlar, beğendiğinizi görmüyor. Ancak iki taraf da birbirini beğenmişse, mesajlaşma kısmı açılıyor. Yani sizin ilgilenmediğiniz birisi de sizi mesaj atarak darlayamıyor. Çok beğendiyseniz, yukarı doğru attığınızda "super like" oluyor. Onu karşı taraf görebiliyor.
Kızlar gidiyor, ben Tinder'a gömülüyorum. İlk bir kaç dakika herkesi inceliyorum. Tek tek fotoğraflarına bakıyorum, profillerine yazdıklarını okuyorum filan. Gerçekten ne ararsan var. Hani ilk bakışta "korkunç aman" diyeceğim tipler de var. İlk fotoğrafı çok güzel olup, ikinci veya üçüncü fotoğrafa bakınca, inanılmaz kıro detayları fark edilenler de var. Ama gerçekten gayet yakışıklı, iyi işlerde çalışan, esprili profiller yazmış hoş adamlar da azımsanamayacak kadar çok.
Özetle ne ararsan var. Bütün meslekler, bütün tipler, bütün tarzlar. Yakından tanıyıp çok sevdiğim arkadaşlarım da var, şirketten tanıdığım insanlar da, çok yakın arkadaşlarımın eski sevgilileri de...
Şarjım bitiyor, adamlar bitmiyor. Sonu yok. Hiç bitmeyen bir erkek yığını, parmağının ucunda.
Olaya oldukça deneysel yaklaşıyorum ya, beğendiğim beş adamı sağa atıyorum. Sonra da yatıp uyuyorum.
Sabah uyanıyorum, kahvemi içerken telefonumu şarja takıp Tinder açıyorum.
Bir süre sonra sırf sola atmak bile inanılmaz keyif vermeye başlıyor. "Biz erkekler için üzülüyoruz bir de! Baksana sonsuz bir kaynak var dışarıda." diye düşünmeye başlıyorum. Kimseyle görüşmesen, konuşmasan bile, bakıp sola atmak inanılmaz bir özgüven ve mutluluk veriyor.
Bir süre sonra otomatiğe bağlamış halde, sürekli sola atıp duruyorum. Sonu gelecek mi diye merak ediyorum. Sol sol sol sol sol sol takılırken, tam yine bir fotoğrafı sola atarken, kalakalıyorum: "O" karşımda duruyor, klasik papyonlu fotoğrafıyla. O kadar sonsuz kaynak, o kadar şımartıyor ki, neredeyse "O"nu bile sola atacaktım. Son bir hamle ile durduruyorum, tabii ki "O"nun yeri ayrı, hemen sağa atıyorum.
O anda fark ediyorum ki, dışarıda bir yerde karşılaşsam oldukça ilgimi çekecek adamları bile sola atıp geçiyorum. Üstelik evde darmadağınık saçlarımla, üstümde pijamamla oldukça saçma görünürken, cillop adamları "beğenmeme" ukalılığı yapabiliyorum. Harika bir his!
Sonu yok. Hiç bitmeyen bir erkek yığını.
Üstümü giyinip evden çıkıyorum. Çok sevdiğim bir kız arkadaşım ile buluşacağız, Cihangir'den canım eski komşum da bu civarlardayız, onu da çağırıyorum. İkisi daha önceden Tinder'dan tanışıyor çıkıyor mu?! Bir kız, bir erkek tarafı bulmuşum, tabii ki gündemimiz Tinder.
Hem çok komik, hem çok romantik anılarını dinliyorum. Komşucumun telefonunu alıp, erkek açısından kızlara bakıyorum. Kızlar sayıca erkeklere kıyasla çok az, birkaç tanesini sağa sola atınca bitiveriyorlar. Halbuki ne kadar azmetsem de, erkeklerde sonunu ben henüz göremedim. Ayrıca, bir erkeği sağa attığınızda, sohbet etmeme ihtimaliniz yok. Çünkü kadın sayısı o kadar az ki, o adam zaten çoktan beğenmiş oluyor veya birkaç dakika sonra beğeniyor. Yani özetle çok erkeksi bir uygulama gibi görünse de, kadınlar on sıfır filan önde.
"Ben çok önyargılıydım bu uygulamaya." diye açıklıyorum.
Komşucum itiraz ediyor. "Anlamıyorum bu önyargıyı. Ciddi bir ilişkisi olmayan ve evli olmayan adamların hepsi bunu kullanıyor zaten. Bana tek bir erkek gösteremezsin bekar olup Tinder kullanmayan." diyor.
Kız arkadaşım ekleme yapıyor. "Evli ve ilişkisi olan adamlar da var ayrıca." diyor.
Özetle sokaktaki herkesin bu mecrada olduğunu öğreniyorum.
Ben sürekli elimde telefon, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle birkaç adamla sohbet ediyorum. Bütün gün yelkende olduğu için yorgunluktan ölüp, cumartesi fena dağıtma arzusu içinde olan da var; köpeğini sevip viskisini içip akşam hangi filmi izlesem diye düşünen de; çok keyifli tinder maceralarını benim gibi bir acemiyle paylaşan da... Oldukça keyifli sohbet ediyoruz, geyik yapıyoruz.
Bizimkiler takılıyor bana, "Kızım ne o öyle, günlerce mesajlaşacak mısın bu adamlarla? Böyle bir şey değil bu." diye.
Bence mesajlaşmak gayet eğlenceli, üstelik karşımdaki adamlar da oldukça temkinli. "Akşam ne yapacaksın?" diye sorduktan sonra, "Korkma hemen yanına damlayacak bir yamyam değilim, hatta bir adım ötesi fular takacak adamım." gibi esprili açıklamalar yapıyorlar.
O beni arıyor, Tinder'da görmüş. "Super like yolla bana." diye tuttuyorum. 24 saatte bir tane yollayabiliyormuş. "Tabii ki bana yollayacaksın bugünkü hakkını." diyorum. Geyik yapıp, çok eğleniyoruz.
Gece iki kız, iki erkek, Efendi'de oturmuş kokteyllerimizi içip, Tinder hakkında konuşurken, sosyal bir deney yapmaya karar veriyoruz. Bir mekanda kızların kendileri ile tanışmak isteyen erkeklere tepkileri ile tam tersini test edeceğiz. Kendimize test için bir kadın ve erkek seçmeye çalışıyoruz. Tinder'daki o sonsuz seçeneklere alışınca, bir mekandaki sınırlı sayıda insan arasından bir tane bile, şöyle hoş bir adam veya kız bulamıyoruz. Çalan müziklerin keyfini çıkarmaya başlıyoruz.
Bu uygulamayla hayatınızın aşkını bulabilirsiniz diyemem; ama kesinlikle harika insanlarla tanışıp, güzel anlar paylaşabilirsiniz.
Ve ben Tinder'dan harika bir şey öğrendim. Daha güzel, daha yakışıklı, daha daha daha'nın sonu yok. Her zaman "daha iyi"si var ve bunu kovalamak çok tüketici bir şey. Daha iyi, daha yakışıklı, daha bilmem ne olmak zorunda değil. "Kiminle mutlusunuz?" Asıl soru bu. Birlikte mutlu olduğunuz birisi yoksa, eğlenmenize bakın.
Dip Not: Tabii ki sosyal çözümlemeler, maceralar ve değerlendirmelerle devamı çoook yakında!
3 yorum:
Tek gecelik ilişkilerin gerçekten insanı değilim. keşke olsam. biraz mesleki deformasyon, biraz da şahsi güvensizliklerim sebebiyle, bir adamla fiziksel olarak bir şey yaşayabilmek için, önce onu tanımam ve biraz güvenmem gerekiyor. zihinsel olarak da adamı çekici bulmam.
bu sebeple, başta çok temkinli yaklaştığım uygulamalardı bunlar. ama sonra, merak ve yalnızlık ağır bastı. bundan 2 yıl önce, kullanmaya başladım hem tinder'ı hem de okcupid'i. bu arada, okcupid kesinlikle tinderdan daha iyi bence. onu da denemelisin.
neyse, ben çok fazla konuşup muhabbet etmek taraftarı değildim. hani buluşayım da adamlarla, seçip beğenip öyle alayım. utanmasam, bir cafeye oturup, adamlara yarımşar saatlik aralarla randevu verip mülakat yapacağım, o hale geldim.
neyse, geçen sene kasım ayıydı. cbl'in finali var. finale kalmışız. maçı da aldık. şampiyon olduk. akşama eve geldim. günlerden cumartesi. hafiften yorgunum, ama bir yandan da sporun ve şampiyon olmanın verdiği adrenalin var, durmak istemiyorum evde. ama feci derecede son dakikaya kaldım, kimsenin planına entegre olamadım. açtım tinder'ı. ilk buluşmayı teklif edenle dışarıya çıkacağım. adamın biri, adam ama, 37 yaşında, nasıl yakışıklı, ama belli adam. hiç benim tarzım değil. ağır bir abi belli. dedi ki, arkadaşlarımla caddeye gideceğim, gelsene sen de. o zaman hala beşiktaşta oturuyorum. ay dedim ben gelemem, karşının taksisiyim. o da tamam ben gelir alırım seni dedi ve geldi ve aldı. adamın arabasına bindiğim anı o kadar net hatılıyorum ki. hayatımda hiç tanımadığım birinin arabasına biniyorum. gerçekten delirmiş olmalıyım. üstelik adamın arkadaşlarıyla buluşacağız ve ben kimseyi tanımıyorum. insanlara ne diyeceğiz acaba diyorum kendi kendime. o an hissediyor sanırım. ilkokul arkadaşıyız diyebiliriz diyor. adamla telepatik olarak anlaşıyor olmamız çok garip geliyor, sen benden 8 yaş büyüksün diyorum. gülüyoruz. beraber sigara içerek trafiğin içinde garip bir an yaşıyoruz.
adam, 4 ay boyunca sevgilim oldu. sonu kötü bitti. ancak bana çok şey katan ilişkilerimden biriydi.
sonrasında bir sürü kişiyle tanıştım, görüştüm, çok güzel deneyimler de yaşadım, çok trajikomiklerini de. misal, yine bir cumartesi. canım bir şey yapmak istememiş, ama bir yandan da son anda, dışarı çıkasım gelmiş. bir adamla buluşmaya karar verdim. çok da güzel bir plan sundu, anadolu kavağına gidip rakı balık yapalım mı. tamam dedim. giyindim, çıktım, adamla buluştum. gittik kavağa, buraya kadar her şey çok hoş. sonra hoop birden kendimi subay gazinosunda buldum. adam beni subay gazinosuna götürdü :))) hem anadolu kavağındayım, hem de rakı falan söylemiş bulunduk. kalkıp gidemiyorum da pat diye. o zaman anladım misal, ilk buluşmada kahve içmem gerektiğini. çok bu işlere girmemek gerektiğini.
ama, işte genelde aktif bir kullanıcı oldum, o kadar çok şey kattı bana ve o kadar çok eğlendim ki anlatamam. teknesi olan bir yabancıyla boğazda yemek yiyip, sarhoş olup, mayıs ayında ben boğazda yüzmek istiyorum diye tutturup gecenin bir vakti denize de girdim, alanyada kampa gelen hollandalı aynı tenis takımından iki farklı kişiyle de tanıştım. bir çocukluk arkadaşımla denk gelip, bir süre aşırı da eğlendim, budapeşte'de denk gele gele bir türkle denk gelip, sonra tesadüfen onunla aynı uçakta istanbula da döndüm.
3 ay bitecek. birlikte inanılmaz mutlu olduğum bir sevgilim var. onunla da okcupid'den tanıştım. ikimizin de en sevdiği müzisyenler arasında jamie cullum vardı, oradan başladı muhabbet, sonra bir cuma buluşup cin tonik içmeye karar verdik -kahveden başka bir şey içmeme kararımı çabuk unutmuşum-, sonra gerçi adamla buluşacağımı da unutup, son dakikada adanaya bilet aldım. neyse, adam, onun ekmediğime ikna oldu ve bir hafta sonra cumartesiye sözleştik. arka odada bir kaç cin toniği arka arkaya içtik ve o tuvalette sıra beklerken, ben yan masamızdaki bir avuç çıtır erkekle acaip komik ve tatlı bir muhabbete girdim. o tuvaletten döndüğünde, çıtırlardan omzu en geniş olana tshirtünü çıkarttırmıştım. o gelince, çocuklardan diğeri, abi bu kızı kaçırma sakın dedi. o da kaçırmadı ve her anı çok güzel bir ilişki yaşıyorum. ne kadar sürer, sonu nasıl biter hiç bilmiyor ve ilgilenmiyorum, zaten bir süredir gerçekten tek düşüncem, keyifli vakit geçirmek.
ben tinder ya da okcupid'e bir one night stand app'i olarak bakmıyorum. ciddi de bakmıyorum tabi. sanırım kızların bir kısmı öyle bakıyor. ve her ikisini de, başarılı buluyorum
yine upuzun bir yorum yazdım. bir kaç da tinder vs. tavsiyesi vereyim:
1- evli erkeklerden uzak durmanın bir kaç yolu var. öncelikle, evli adamlar telefonlarını vermekten imtina ediyorlar ve özellikle hafta içi akşam saatlerinde hiç muhabbet etmiyorlar. isim ve iş bilgisi varsa, zaten stalklamak kolay oluyor. ben hep, önce evli olmadığından emin oldum karşımdakinin, sonra buluştum.
2- eğer aktif bir şekilde tinder kullanan kız arkadaşların varsa etrafında, mutlaka arada onlarla birbirinizin matchlerini karşılaştırın. adamlar hakkında bilgi alış verişi yapın. buluşmaya karar verdiğin ya da çok keyifle muhabbet ettiğin bir adamın ciddi bir arızasını, senden önce fark etmiş olabilir.
benden bu kadar. bir de, böyle konular hakkında rahatça konuşup da yazabiliyor olduğun için seni epey seviyorum :) sabah kahveme yine keyif kattın!
not: yorumum o kadar uzun olmuş ki, tek parça göndermem izin vermedi ^^
yukarıdakı yorumu yazan kısıyı alnından öpmek istedim.
go girl!
sıla
Yorum Gönder