Beni tanıyanlar / bu blogu uzun zamandır takip edenler çok iyi bilir, ben "gitmeye" bağımlıyımdır. Hayatımda ters giden hiçbir şey olmasa bile, her şeyi yüzüstü bırakıp toparlanıp bir yere gitmekten inanılmaz keyif alırım.
Daha önce bir yazımda şöyle yazmıştım:
"Bazı insanlar kendilerini hiç bir yere ait hissetmezler. Evleri olur, evlerini döşerler, o evde yaşarlar, o evde keyifli saatler geçirirler; ama ertesi gün dünyanın bambaşka bir yerine alıp koysanız da yerlerini yadırgamazlar. Kendini bir yere ait hissedememe, "belirsizlik" gibi bir iç huzursuzluğa neden olsa da çok büyük bir avantajı da vardır: Çok kolay adapte olabilme.
Çünkü yatak olarak benimsedikleri bir yatak yoktur. Üzerinde yattıkları her yatağa "benim yatağım" diyebilirler. Her banyoda aynı rahatlıkla duş alabilirler. Her balkonda şehri izleyerek kendi içlerine, düşüncelerine seyahat edebilirler. (...)
Çok iyi biliyorum; çünkü ben de onlardan biriyim. Sabitleştikçe huzursuzlaşan, göçebeleştikçe yaralarını saran, iç huzurunu tutturan, oradan oraya savrulup bambaşka hayatlara dahil olmaktan tarifsiz bir keyif alanlardanım. "Kaçtıkça kendini bulma"sendromu diyorum ben buna."
Mezun olduktan sonra çalışan ve adliye stajını yapan bir kadın olduğum için bu mobilitemi oldukça kaybetmiştim ki, yaz başladı. Yazın kıpır kıpırlığı vücudumu ele geçirdikçe haftasonu kaçamaklarıyla kısa kısa tatillere kaçmaya başladım. Bu sırada bir de harika adamla tanıştım, birlikte haftasonu kaçamaklarımızla ikimizin de hayatı daha da şenlendi.
Bu arada ben Almanya ve Polonya'daki bir İnsan Hakları Programı'na kabul edildim ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadan gitme zamanım geliverdi. Gitmeye bayılan, bir yere gitmek söz konusu olunca pervasızlığın dibine vuran ben, bu sefer biraz buruk gidiyorum. Hayatımda belki de ilk defa...
Beş dakikada valizler hazırlamaya aslında çok alışmış, son dakikada koşa koşa ne uçakları yakalamış ben bugün akşam üstü gerilmeye başladım. Önce "geç kalma" telaşı dedim buna, sonra yerli yersiz sevgilime çıkışıp saçma sapan hassasiyetler yapmaya başladığımda fark ettim ki, aslında ondan kısa sayılmayacak bir süre ayrılıyor oluşum geriyor beni. Tanıştığımızdan beri hep birlikteydik biz. Garip bir şekilde de birlikte zaman geçirdikçe birbirimize doymuyor, daha fazla birlikte bir şeyler yapmak istiyorduk.
Asıl vedalaşmamızı dün akşam başlayan 10 saatlik bir merasimle yapmış olsak da, bugün akşam son bir iyi yolculuklar öpücüğü almak için onu görmeye gittim. Yerli yersiz alınganlıklarım ve suratsızlıklarım, onun benim o halimle dalga geçmesiyle daha da da büyüdü. En son yalapşap bir öpücük, yavan bir cümle ile vapura bindiğimde, gerçekten mutsuzdum. Bu kadar farklı bir ilişki yaşarken bu kadar kötü bir vedalaşma yaşanır mıydı? Beş dakika sonra sırf benim keyfimi yerine getirmek için benim arkamdan Kadıköy vapuruna bindiğinde anladım bu adamın neden şimdiye kadarkilerden bu kadar başka olduğunu. Minik şeylerin ne kadar büyük etkiler bırakabileceğini bilmek bu sebeplerden yalnızca biri.
Bu gece Berlin yolcusuyum. Gitmek hala çok güzel...
Ama biliyorum bu sefer dönmek daha da güzel olacak.
6 yorum:
böyle uzun süre ayrılık olan vedalaşmalar hep saçma sapan olur bilirim...
bilirsin her bitişin yeni bir başlangıcı
her gidişin de bir dönüşü var...
umarım herşey istediğin gibi olur.
ah tebrik ediyorum muratı :) (*murat diye isim verdim ama sorun olmaz sanırım :p)
o vapura binmesi gerçekten süper bir davranış. erkeklere bir kadını 10 adımda mutlu etme konulu ders verse ya? :)
iyi yolculuklar canım
dönüşünü sabırsızlıkla bekliyoruz :))
güzel dile getirilmiş haleti ruhiye, yaşamasam da anlayabiliyorum seni.. ama söyleyebileceğim bir farkındalık yaratmışsa bu adam gerçekten özel, bu adamı bırakma..:)
ya sezen bişi sorcam. saçlarını hangi markanın hangi numarasıyla boyuyosun? :))
dip boyasi Loreal 8.1 uzerindeki asil sarilar rofle onu da 6-7 ayda bir yaptiriyorum cok sik degil =))
Yorum Gönder