03 Ekim 2010
Sahne önü Scorpions konseri mi yoksa evde mantı keyfi mi?
"Kışın geldiğini bilmek güzel değil mi ve hayatın biraz daha sakin olacağını. Ve sen evinde olacaksın canın ne isterse yaz bana. Birbirimize sokulup keyifli geceler geçireceğiz. Ve sen evindesin şimdi, dinleniyorsun, iyi yemek yiyorsun çünkü fazla üzülmemen gerekiyor. Ve sen iyi olduğunda ben de daha iyi hissediyorum."
Jack Kerouac'ın son kitabındaki bu satırları okurken "Ah işte benim kış sezonum da böyle geçecek sanırım. Daha evcil, daha sakin." diye düşünmüştüm. Yaz sezonunu resmen geride bırakıp da ekim ile birlikte yeni sezonu başlattığımız bu haftasonu bana ne kadar yanıldığımı gösterdi: Evden cuma sabahı Kartal Adliyesi'ne gitmek için çıkmıştım, pazar akşamı ancak geri geldim.
Sıcak ve uzun bir banyo keyfi üzerine içilen mis kokulu kahve eşliğinde geride kalan mutlu anları anmak da en güzel dinlenme biçimi, buna da şimdi karar verdim. :)
Cuma akşamı White Mill'in çok keyifli bahçesinde lezzetli bir akşam yemeği yiyerek başladık haftasonuna. Geçmişten, ortak tanıdıklardan, bir zamanlar en yakınımız olan bir sürü kişiyle artık hiç görüşmüyor olmanın garipliğinden söz ettik. Yemeklerimiz ve şaraplarımız bitince Nev konserine gidecek olanlarla ayrılıp, Hayal Kahvesi Bistro'nun yolunu tuttuk.
Hayal Kahvesi Bistro, İstiklal Caddesi'nin başındaki İş Bankası'nın arasında.
Asmalımescit'ten fena halde sıkılanların, ama "Otur, iç, sohbet et nereye kadar? İki de dans etmek istiyorum." diyenlerin vahası olmaya aday. Hem İstiklal Caddesi boyunca yürümeye üşenmek söz konusu değil, hem de pekala saatlerce dans edilebilecek bir müzik ve ortam sunuyor. Sigara içenler de düşünülmüş, kapının önünde dizilmeye gerek yok, yan tarafında masalar, sandalyelerle sigara içilebilen bir alan da mevcut.
Kafam da güzel olsun diyorsanız, absinth & viski & jagermeister karışık bir shot var, yanarken pipetle çekip içiyorsunuz.
Alt katında da konserlerin yapılacağı bir alan varmış, henüz orayı hayırlayamadım ben de.
Güya cumartesi sabah erkenden kalkacak, Film Ekimi için bilet almak için Atlas Sineması'nın önünde sabah kahvemle sıraya girecektim. Ne mümkün! Aşk yuvamızdan ancak 13:00 gibi çıkabildik, Dada'da güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra, kendisine minicik bir pisi edinmiş olan Özge'ye gitmek için ayaklandık. Hava güzeldi, keyfimiz yerindeydi, taksiye binmek yerine Taksim'den Beşiktaş'a kadar yürüdük. Yürüdükçe acıktık, acıktıkça yiyecek bir şeyler aldık. Minicik pisiyi de aramıza alıp, Food Inc izledik.
Güzel bir belgeseldi, ancak "You can change the world with every bite." mesajı üzerimizde yeteri kadar kalıcı olmamış olsa gerek, film bittikten sonra "mantı mantı mantı" diye sayıklamaya başladık. Bodrum Mantı'dan siparişlerimizi vermiş beklerken, Scorpions konseri için de ayaklanmamız gereken saatler oldukça yaklaşmıştı. Koltukta yayılmış yatıyorduk, cep telefonundan oynanan oyunlar, müzikler, kikirdeşmeler, mayışıklık, tam ev moodundaydık. Neredeyse "Ne konseri ya, uyuyalım burada güzel güzel." diyecektik. Ama Scorpions'un da son konseriydi, Aşk ile birlikte tarihi bir ana tanık olma fikrine tapmıştım.
Maçka Küçükçiftlik Park nedense benim bir türlü kanımın kaynamadığı bir konser mekanı. Lokasyonunun güzelliğine rağmen, girişinin ve iç kısmının sakilliğinden rahatsız oluyorum. Ama dün, o kadar doluydu ki, sakillik filan görünmüyordu. Tek görünen şey eğlenen insanlar ve sahnedeki pek eğlenceli performanstı. Aşk ile birer bira devirip, en iyi bildiğimiz şarkısı "wind of change"i de dinledikten sonra, izdihama kalmamak için konserden çıkıp Taksim'e geçtik.
Taksim- Cihangir hattında geçen bir gece, sabaha karşı bol kikirdeşmelerle, uyuyan pek sevgili hatunumuza elimizde biralar, yanımızda bir hediye ile yaptığımız baskın, sonra öğlene kadar uyuma derken bir haftasonu daha dolu dolu ve Aşk ile geçti. Mmmmmmm =)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder