Artık İstanbul'da öğrencilik dönemini arkamda bırakıp, iş hayatı, -en azından şimdilik- temelli bir ev derken daha yerleşik ve düzenli bir hayata geçtiğim için annem önüme çocukluk arşiv kolilerimi yığdı: "Ayıkla bunları, istediklerini al götür İstanbul'a, istemediklerini de atalım." dedi.
İki gündür bu kolilerin başından kalkamıyorum. Resmen geçmişe yolculuk yapıyorum, bundan altı sene önceki Sezen ile yeniden tanışıyorum. Kolilerden çıkanların çoğunun artık hiçbir anlamı kalmamış, çöpten başka bir şey değiller.
Geçmişe yaptığım bu yolculuk beynime bir sürü düşünce ve soru işareti soktuktan ve ben neredeyse bu kağıt yığınının tamamını çöpe attıktan sonra, bugün aldığımız DVD'lerden birini seçip izlemeye başladık ailecek.
Tesadüfün böylesi, filmin en renkli karakteri de her şeyi biriktiren bir yaşlı adamdı. İstanbul'a taşınıp, hayatımı kolilerle arşivlemek yerine blog yazmaya başlamasaymışım ben de onunki gibi bir evde yaşıyor olacaktım herhalde.
Mithat Bey, karısı "Ya koleksiyonun ya ben" diye rest çektiğinde koleksiyonunu seçmiş gerçek bir koleksiyoncu. Ve bu koleksiyonu yüzünden yaşına rağmen, herkese karşı çetrefilli bir mücadele vermek zorunda kalıyor: Komşularına, belediyeye, ailesine... Evine sığmayan, biriktirmekten de bir türlü vazgeçemediği, hiçbir yere taşımasının da mümkün olmadığı koleksiyonunu satmayı aklından bile geçirmiyor: "Ben bunları satmak için biriktirmedim ki." diye açıklıyor bu durumu.
Aynı zamanda müthiş tatlı bir ihtiyar. "Çay içmem" diyen ama votkaya da yok demeyen... Yeğeni koleksiyondan bir votkayı açtığında "Koleksiyona konmaz o şimdi" dediğinde, "Ee, şimdi ne yapacağız?" diye soran yeğenine "İçeceğiz." cevabını veren bir adam!
Kapıcı gizliden koleksiyondan aşırdıklerı ile kendine bir hayat kuruyor ve Mithat Bey sonunda apartmanda eksilmiş koleksiyonu ile bir başına kalıyor. Finalde içi acıyor insanın. O kadar etkilendim ki yeterince içersem Hayal Kahvesi Bistro'da sıksık gördüğüm kapıcı rolündeki Necat İşler'den İstanbul Ansiklopedisi'nin 10 cildinin hesabını sorabilirim. :))
Film yavaş temposuna, pek çoğu oldukça sıradan karakterlerine rağmen gerçekten çok güzel, izleyiniz.
11'e 10 Kala filmi fragmanı (10 to 11 movie trailer)
Yükleyen SinefilM. - Film ve TV kanalındaki diğer videolara göz atın
Sex and the City'nin dizi bölümlerinin her birini en az üç kere izlemişimdir. Benim için üniversite boyunca canımın sıkıldığı, bir şeye üzüldüğüm her an reçeten bir bölüm Sex and the City olmuştur. Komik espriler, güzel bir şehir, hoş kadınlar, muhteşem kıyafetler... Bir oturuşta iki bölüm bile fazla gelir bana, tek bölüm kıvamındadır. Sanırım bu yüzden sinema filmine dönüştükten sonra o kadar ilgimi çekmemeye başladı. Konusuz bir görsel show için iki saat çok uzun bir süre.
Yine de benim için Kurban Bayramı'ndan ziyade, "Film ve Kitap Bayramı"na dönüşen bu bayramda izlemek üzere aldığım DVD'lerden biri de Sex and the City 2 oldu. Kahvaltı keyfinin üzerine, sabah kahvesi içerken iyi gitti. Kıyafetler ve mekanlar çoğu zaman abartıya kaçmasına rağmen muhteşem! Carrie ile Big'in evine de aşık oldum.
Samantha'nın Abu Dabi'de, kendi kıyafetini yadırgayan adamların ortasında "Kondooom evet evet bu kondom! Ben seksi seviyorum. O-yee!" diye bağırış sahnesi ve Mr. Big'in Carrie'ye evli olduğunu ve sadakati hatırlatmayı tatsızlık çıkararak değil, hep gözünün önünde hatırlatıcı olacak bir koca siyah elmaslı yüzük ile hatırlatması çok iyiydi.
Kadın dergisi okumak gibi, keyifli zaman geçirmekten başka bir şey beklenmeden izlenmeli...
3 yorum:
o filmi bende izlemek istiorum yea ofpofpuf :)
Muhteşem bir filmdi 11'e 10 kala.Mithat bey gibi bir adam tanıyorum aslında ama o sadece kitao biriktiriyor ve bende 3. kitaplığımı almak üzereyim galiba oraya doğru gidiyorum=)
Isaac Asimov “Altı dakika sonra öleceğimi öğrensem, kendimi koyvermez, daha hızlı yazmaya çalışırdım” diyor ..
Yorum Gönder