24 Ekim 2011
İmdat fomo oldum!
Muzicons.com
Günlerden pazartesi...
Sendromsuz olanından.
Çünkü üç haftadır haftasonları 09:00-18:00 arası dersteydim. Haftasonlarının da haftaiçinden pek bir farkı yoktu haliyle. Üç haftasonumu bu enerji hukuku programına ayırdım, hakkında hiçbir şey bilmediğim bir alanda kapsamlı sayılabilecek bir bilgim, bir de sertifikam, ikisinden daha kıymetlisi yeni bir bakış açım ve ufkum oldu. Bu kursa gitmesem ne yapacaktım? Daha çok uyuyacak, daha çok keyif çatacak, daha önce 38472384 kere gittiğim yerlere bir kere daha gidecektim.
Değişiyorum. Büyüyorum. Sıradanlaşıyorum.
Tembellik yapmanın, koşturmadan keyfini çıkara çıkara yaşamanın ne kadar harika olduğunu unutuyorum. Her saniyemi bir şey yaparak değerlendirmek istiyorum. Kendimi daha az dinliyorum. Daha az işimle alakası olmayan şey okuyorum. Yazılarım niteliğini kaybediyor.
Yaptığım işi her geçen gün daha çok seviyorum. Keşfettikçe keşfedesim geliyor, aynı gün içinde önüme gelen üç iş arasında hiçbir ortak nokta bile olmaması merakımı ve heyecanımı tetikliyor. Gelgelelim işte ne kadar planlı, programlı ve netsem; iş haricindeki saatlerde o kadar dağınık olmam alt üst ediyor her şeyi. Girmek istediğim sınavlara mı çalışsam? Okunmayı bekleyen kitaplarıma mı yumulsam? Birbiri ardına gelen şahane etkinliklerden (konser, tiyatro vs vs) birine mi katılsam? Biraz bakım mı yaptırsam? Yemek yapmaya mı başlasam? Bu arada bir de sürekli bir toplanma sebebi mevcut: Arkadaşlarımın doğum günleri, işteki terfiler, yıl dönümleri, uzak bir yerlere çalışmaya veya yüksek lisans yapmaya gidenlerin vedaları, gelenlerin hoşgeldinleri, nişanlar, düğünler, bekarlığa vedalar, yeni iş bulanlar... Tabii bir de soğuyan havaların bünyeyi evcilleştirmesi var. Aman kimseye ayıp olmasın, aman bir şey kaçırmayayım diye oradan oraya savruluyorum.
Biliyorum, benim her an her yerde olmama bakıp "Hayat sana güzel!" diye düşünen çok var, ama inanın benim en büyük hayalim suçluluk duymadan ve hiçbir şey yapmada yarım gün yayılabilmek. İm-kan-sız! Hiçbir şey yapmıyorsam bile illa ya bir şey okuyacağım, ya bir şey planlayacağım, bir şey araştıracağım. Meğerse bu modern çağın hastalığıymış. Açılımı fear of missing out. Yani sürekli bir şeylerden geri kalmaktan korkmak.
En en en sevdiğim dergi XOXO The Mag'in oku oku bitiremediğim ve doyamadığım ekim sayısında Yonca Karatoprak'ın yazısıyla keşfettim fomo'yu. Buyurun bakalım tanıdık gelecek mi?
"Saat 21:00. İkinci toplantıyı da devirmişsin. Beynin fokurdamaya başlamışken telefonuna bir öesaj düşüyor: 'Bütün kızlar toplandık. Dedikodu çoktan başladı gelmiyor musun?' Tabii unuttun bu toplanmayı. Yorgunsun. Tek ihtiyacın bir yatak ve sessize alınmış telefon. Yapamıyorsun."
"Gece kısık ve yorgun gözlerle geçiyor. Sabah karşı evdesin. Başının yastıkla buluştuğu an tam her şeyi boşalttım derken, bu kez sanki yarım kalan tonla iş varmış gibi bir sendrom başlıyor. Günü tamamlamana rağmen, o an yataktan fırlayıp telefonu eline alıyorsun ve başlıyorsun: Mailleri kontrol et, listeden sık arananlara, oradan ajandaya, önemliden az önemliye... 24 saat devam et. Elbet vucudun sana dur diyecek."
"Her şeyi takip etmek için dur durak bilmeden ordan oraya koşturuyorsun. Bazen aynı anda iki farklı yerde olmak istiyorsun. Sürekli yeni bir şeyler öğrenmek ve yeni kişilerle tanışmak derdindesin. Bunun için göçebe bir hayat yaşamayı göze alıyorsun. Vücudun zaman zaman alarma geçse de bu hali durdurmak zor."
Yazar, "Ben de frensizlerdendim artık akıllandım" diyerek bitiyor yazıyı.
"Frenlemek neden lazım ki? Bir haftayı bir ay doluluğunda yaşamayabiliyorken, bunu neden değiştireceksin ki?" diyor bir yanım. Diğer yanım, "Hızlı yaşlanırsın. Vücudun yoruluyor, beynin de... Uzun yıllar keyifle yaşayabilmen için ortayı bulman lazım" diye karşı çıkıyor. Benim frenim de bloglar ve kitaplar. Ancak güzel bir bloga veya kitaba gömüldüğüm zaman akan saatler umurumda olmuyor. Bu haftaki frenim: Studio of Mae.
Kumaş duvar sticklerları üreten bir grup kadının, hem kendi ürettiklerini, hem de hoşlarına giden diğer şeyleri paylaşmak için oluşturdukları bir blog bu. Yaratıcı, tasarımcı blogger'ların pek çoğu Amerika'dan malum, Studio of Mae, paylaştığı keşiflerle bizi Avusturalya'dakilerle de tanıştırıyor. Çok eski veya çok sık güncellenen bir blog değil; ama bol bol ilham içeriyor. Frene veya ilhama ihtiyacı olanlara duyrulur ;)
Bu yazıdaki fotoğrafların tamamı Studio of Mae'den alınmıştır.
Şarkı Notu: Shawn Lee's Ping Pong Orchestra - Kiss the Sky
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
yazılarının eski niteliğini kaybettiğini sakın düşünme;yaklaşık 2 senedir blogunu hep aynı zevkle okuyan ben ve benim gibi bir sürü insan var eminim.Ayrıca inanır mısın bilmem ama milletçe karanlık sabahlara uyandığımız son günlerde keşke zillosh yeni yazısını bloglasa da biraz da olsa gündemin hüznünden uzaklaşsam diye düşünüyordum ve yeni yazını gördüm,iyi ki yazıyorsun,blogunun devamı dileğiyle :)
içindeki seni gene enfes bir şekilde dışa dökmüşsün...;)
sezen son iki yazın gizli ve ucuz alışveriş adreslerim ve imdat fomo oldum mu? friend feed de sanki baska yazıların da var gibi görünüyor ama sayfa bulunamadı diyor.
Hі it's me, I am also visiting this web site daily, this website is in fact nice and the users are really sharing fastidious thoughts.
Also visit my webpage - chatroulette
Thіѕ post is truly a gοod onе it
assists new web pеoplе, whο are wishing in favor of blоgging.
my ωebsite - bauchmuskelüBungen
Yorum Gönder