01 Temmuz 2012

Yazı İstanbul'da geçirenlere ithaf edilmiş yazı

Yaz...

Tatilde olanlar için: Güneş, uçuş uçuş elbiseler, burnu açık ayakkabılar, bronz bacaklar, renkli kıyafetler, after sun kokusu, bikiniler, toplanan valizler, parmak arası terlikler, kum, dağınık saçlar, vantilatör, buz gibi bira, sahilde esen rüzgar, uçak biletleri, plaj çantaları, chick-lit kitaplar...

Şehirde kalanlar içinse yaz demek çoğu zaman sıcak ve rehavet demek. Neyse ki tatil hayalleri, konserler, yakın plajlar ve havuzlar var. Onlar da olmasa ne yapardık bilmiyorum.

Ben bir İstanbul Üniversitesi mezunu olarak (akademik takvimi sonunda değiştirdiler mi acaba?) okulun yaz tatili temmuz sonunda başladığı için, İstanbul'da yaz geçirmeye oldukça alışkınım. Diğer okullar haziranın ilk haftalarında kapanıp, bütün arkadaşlarımız tatile çıktığında, biz elimizde ders notları ile çimlere yayılmış ders çalışıyor, daha doğrusu ders çalışmaya çalışıyor olurduk. Temmuzda finaller biter, bütünlemeler başlardı. Bazı seneler üzerime bir aydınlanma gelirdi, "20 yaşındayım, mevsimlerden yaz, başlarım bu işe" der, pılımı pırtımı toplar sınav ders umursamaz basar giderdim tatile.

Yaş oldu 25, fakülte bitti, hala aynı hisse kapılıyorum zaman zaman. Aşağıdaki yaratık gibi "I don't give a fuck!" dansı yapmaya başlayıp,  yok daha bir yılım dolmadı, yok iznim şu kadar gün umursamadan, bir bikini, bir kaç elbise, güzel kokulu kremler ve güzel kitaplarla alıp başımı gidesim geliyor.


Gidesim geliyor da ne oluyor? Beni gitmekten ne alıkoyuyor? Para kazanmanın tatlılığı mı, sorumsuz olarak anılmanın çekincesi mi,  içten içe yaptığım işe tapıyor olmam mı yoksa çekip gittikten sonra gittiğim yerden de sıkılacağımı bilecek kadar kendimi tanıyor olmam mı bilmiyorum. Belki hepsi biraz biraz, en çok da sonuncusu. 

O yüzden İstanbul hazır boşalmışken sefasını sürüyorum.Sadece haftasonu kaçamakları ile yetiniyorum.
Siz de kalış sebebiniz ne olursa olsun, İstanbul'da kalanlardansanız birkaç sefa tavsiyesi için buradan buyurun:

1) Şehirdeki havuzlarda günü birlik tatil yapın!

Yaz boyunca hiçbir yere kımıldayamasam dahi, sudan güneşten kendimi mahrum etmemeye söz verdim. O yüzden son yüksek lisans sınavıma girdiğim cumartesi, sınavın üzerine gidip bir de ofiste rapor yazdıktan sonra, pazar pılımı pırtımı toplayıp soluğu bana en yakın olan havuzda aldım. Conrad Otel'in havuzu...



Otele giriyorsunuz, sol taraftaki asansörlerden birine binip LL katına iniyorsunuz. Üyeliğiniz olmadığı ve otelde konaklamadığınız için günlük giriş parası ödemeniz gerekiyor. Haftasonu kişi başı ücreti: 120 TL.

Siz uzanacağınız şezlongu seçtikten sonra hemen gelip şezlonga lastikli tertemiz bir havlu takıyorlar, size de havuzda kullanmanız için bir havlu veriyorlar. Giderken havlu filan taşımanıza gerek yok yani. Havuz büyük denemez, ama yüzmeye müsait. Benim en çok sevdiğim tarafı ise tenha ve sessiz oluşu oldu. Benim şansıma mı öyleydi, her hafta mı öyle bilmiyorum. Tenis oynamadan önce havuz başında takılanlar ile tek tük otel misafiri dışında kimse yoktu.

Çıkışta da soyunma odasındaki dolabımın içinde beni tertemiz bir havlu ve bir çift havlu terlik bekliyordu. Duşta havuzdan çıktıktan sonra ihtiyaç duyabileceğiniz şampuan, vücut jeli, nemlendirici, saç şekillendirici gibi her şey mevcuttu. Havuzdan sonra dilerseniz sauna keyfi yapabilir, dilerseniz süslenip püslenip gününüze devam edebilirsiniz.

+ Çok kalabalık olmamasını sevdim.
+ Şezlonga tertemiz havlu sermelerini, ayrıca havlu bırakmalarını sevdim.

- Havuz biraz küçük.
- Havuz başına cam bardak ile servis yapmıyorlar. Çok tehlikeliymiş!! Yeterince soğuk olmayan bir birayı plastik bardaktan içmek açıkçası keyif azaltıcı oluyor.


Tek günlük havuz maceramın sonunda bir ıstakoz oldum. İki gün popomun üzerine oturamadım, hala soyuluyorum. :)

Ben tenha havuz istemiyorum, kalabalıkta bereket vardır diyorsanız kampanya sitelerinde her gün bir havuz indirimi mevcut onlardan yana yapabilirsiniz tercihinizi.

2) Konserlere gidin buz gibi biraları çakın!


Organizasyonlar yetersiz kalsa da, ses sistemleri yeterince iyi olmasa da, gereğinden fazla bilet kesildiği için konser dinlemek eziyete dönüşebilse de, biletler olması gerekenden pahalı olsa da, İstanbul konser çeşitliliği bakımından her yıl bir önceki yıla göre daha da zenginleşiyor. Eskiden tek festivalimiz Rock'n Coke iken, artık gıcır gıcır festivallerimiz onun yokluğunu hissettirmiyor. Girin kurcalayın Biletix'i illa ki bayılacağınız üç beş konser bulacaksınızdır. Takipte kalın, katılımcı olun!

Ben bu sene iki festivale katılımcı oldum. Parkorman'da Babylon Soundgarden ve Küçükçiftlikpark'ta Pozitif Günler...


Parkorman'daki Soundgarden'ın tam anlamıyla tadını çıkarmak için gündüzden gitmek gerekiyordu aslında, ama okul filan derken ancak Oi Va Voi başlamadan biraz önce konser alanına gidebildik biz. Açlıktan ölüyordum ve yemek alınabilecek sadece iki stand vardı: Hot Dog ve Mano Burger! Hot Dog tükendiği için yüze yakın insan Mano Burger'in önüne yığılmıştı. Üstelik sıra bile yoktu, herkes herkesi iterek sağdan soldan sıvışarak tezgaha ulaşmaya çalışıyordu. O kalabalığın arasında tost olmuş, açlıktan bayılmak üzereyken, "Para verip de rezillik çekmek bu olsa gerek. Evimi özledim." diye isyan ediyordum. Hamburgerimi almayı başardığımda ayakkabılarımın üzerinden yüz ayak geçmişti ve Oi Va Voi konseri sona ermişti.

Gelgelelim Parov Stelar o kadar başarılıydı ki; sahneye çıktıkları anda biraz önce çektiğim bütün eziyetleri unuttum. Parov Stelar'ın müziği ile bundan birkaç yıl önce tanışmış ve bayılmıştım. Türkiye'de katıldığım bütün performanları vokalsiz sadece DJ set olduğu için hep bir şeyler eksik kalmıştı. Bu sefer tam takım sahnedelerdi, vokal şeffaf eteği ve inanılmaz sempatik tavırları ile, bütün ekip güzel müziği ile gerçekten çok keyifli birkaç saat yaşattılar bize.

Burada bir Parov Stelar dinleme molası verelim :)))


Pozitif günler kapsamındaki konserlere katılımım ise tamamen spontane olarak gelişti.
Pazartesi günü, bütün sınavlarım bitmişken, bütün derslerimden geçmişken, dönem sonu ödevimi de teslim etmişken iş çıkışında canım eve gitmek istemedi. Uzun zamandan sonra ilk defa çalışmam gereken bir sınav veya yetiştirmem gereken ödev yoktu. Ne işim vardı evde?!


Taksim BiBuçuk'ta olabilecek en lezzetli kanatları mideye indirirken (hala denemediyseniz gerçekten bir şeyler kaçırıyorsunuz), sevgili Peace tatil enerjisi ve bronz teni ile yanımıza gelip, Nouvelle Vague konserine gitme konusunda bizi kandırdı. Ve hooop kendimizi Küçükçiftlik Park'ta bulduk. 



Biz gittiğimizde Walk off the Earth sahneye çıkmıştı. Hippi gibi giyinmiş, hoplayıp zıplıyorlar ve çok eğlenceli bir müzik yapıyorlardı. Bayıldım!






Ardından da Nouvelle Vague konseri başladı. Nouvelle Vague parçalarını çok severim; ama ayakta bir konser için çok da doğru bir tercih değilmiş. Fazla yavaş gelmeye başladı birkaç parça sonra, konserden kopup sohbete daldık kendi aramızda. Gelgelelim aşırı seksi danslar ve sürekli değişen harika elbiselerle bizim dikkatimizi tekrar tekrar sahneye çekmeyi başardılar. Göğüsleri avuçlamış gibi duran iki el şeklindeki büstiyer benim aklımı başımdan aldı. İstiyorum istiyorum aynısından istiyorum!




Nouvelle Vouge'tan da en sevdiğim parça budur:

Sonra salı günü, Beyrut seyahat arkadaşım Martha'dan bir mesaj aldım. "Bu akşamki planlarına bağlı olarak sana bir süprizim var." diye. Veee iş çıkışı elimizde VIP Zaz davetiyeriyle Küçükçiftlik Park'taydık.

Beyrut eşlikçimle İstanbul'da Fransız gecesi fikri bile çok eğlenceliydi. Davetli olmak, sahnenin dibinde olmak oldukça keyifliydi. Vee Zaz inanılmazdı! Üzerinde bir elbise, elbisenin altında bir eşofman, ayağında spor ayakkabılar, kuaförsüz saçlarla çıktı sahneye. Ve o kadar rahat, kendini hiç zorlamadan o kadar berrak bir sesle söyledi ki bütün şarkıları... Harikaydı!



Küçükçiftlik Park benim bu sezon favori konser mekanım olacağa benzer. Sahne çok ince uzun olmadığı için, gerilerden bile sahneyi görmek mümkün oluyor ve konserden çıkışta 15 dakikada yürüyerek eve dönebiliyorum. Ayrıca haftaiçi konserlerine karşı önyargım da ortadan kalktı. Hatta tam tersine haftaiçi konserlerinin daha keyifli olduğuna karar verdim. Sürekli bir haftasonu ruh hali yaşadım, üstelik de konserler saat 24:00 dedin mi bittiği için uykusuz da kalmadım.

Hazır İstanbul'daysanız bol bol konsere gidin, yeni insanlarla tanışın, tanıyıp da uzun zamandır görmediklerinizle karşılaşın, buz gibi biralar için, hoplayın zıplayın, keyfini çıkarın.



 3) Kadıköy'ü keşfedin, indirimleri talan edin, alışveriş yapın!


Malum indirim sezonu başladı. Güneşlenip size nispet yapanların inadına, indirimdeki bütün güzel parçaların bedenlerini bitirebilirsiniz. Tabii beyazların ve parlak renklerin bronz tende daha güzel durduğu gerçeğini kabullenerek...


Artık bir AVM cenneti olduğumuz için tercihinizi klimalı olan bu yerlerden yana yapabilirsiniz.
Benim son favori alışveriş istikametim Kadıköy. Karşılıklı olan Mango Outlet ile Deriden Outlet'ten henüz hiç elim boş çıkmadım. Üstelik de sokak aralarında çok güzel butiklere denk gelebiliyorsunuz. Her semtte gördüğünüz markalar dışında orijinal ve güzel parçalar arıyorsanız, Kadıköy'ün sokak araları taramak için doğru adres.

Şiddetle tavsiye ettiğim iki yer var: 1) Moda Caddesi 81A'da bulunan Arden. Karışık markalar satıyor. Bildiğimiz ünlü markalardan hiç duymadığımız İsrail markalarına kadar kumaş kalitesi çok yüksek parçalar var. Fiyatlar çok uygun değil, ama farklı ve kaliteli parçalar peşindeyseniz yolunuzu düşürün derim ben.
İki yıl önce de şurada bahsetmiştim Arden'den.O günden bu güne fırsat buldukça uğrar, herkesin "Neden aldın bunu?" diye sorduğu şeyler edinirim.

2) Takıcı MayaMira. Her telden çok zevkli takılar satan bir dükkan burası. Sürekli yeni ürünler geliyor, fiyatlar oldukça uygun. MayaMira'dan da daha önce şurada bahsetmiştim.


Alışverişiniz bittikten sonra da Starbucks'ta kahve yudumlamak yerine, bir değişiklik yapın Kadıköy Çarşısı içindeki Kadı Nimet Balıçısı'na oturun, buz gibi bir bira, taze salata ve leziz balıklarla alışveriş yorgunluğunuzu atlatın. Pişman olmazsınız.


Bu satırları İstanbul'a dönüş uçağımı beklerken tamamlıyorum. Daha bronz ve daha sarışın bir dönüş zamanı! Kebap Cumhuriyeti'nden havadislerim de çok yakında burada olacak tabii...

Keyifle kalın  =)

4 yorum:

Leah dedi ki...

Seni okumayı çok özlemişim.

Çok keyifli, çok faydalı bir yazı oldu benim gibi keyfine düşkün biri için. :)

Tns dedi ki...

O gitme hissi benden de hiç gitmiyor yahu. Gidemiyorsam o his gitsin de ruhum tam anlamıyla huzur bulsun istiyorum =)

Handan dedi ki...

bu gece rüyamda, sizin haberiniz yokken evinize girdiğimi gördüm. bir an panik yapıyorum şimdi sezen tıkırt diye kapıyı açıp girecek içeri derkenn evet, açılıyor kağı ve giriyorsunuz, beklediğimin aksine rüyamda açıklama yapınca çok da kızmıyorsunuz bu habersiz eve girme olayına, sonrası flu, giderken birşeyler konuşuyorduk ama anımsamıyorum şimdi. enteresan bir rüyaydı

zillosh dedi ki...

@Leah: Yukarıdan sonra şimdi de bunu yazıyorum. Keyifçi tavsiyeler beklerim her zaman ;)

@Yüksek Topuklar: Tansucum, çok zaman oldu ben seni görmeyeli. İçimizdeki o hiç bizi terk etmeyen gitme hissine kadeh tokuşturalım bir ara :)

@Handan: Bayılırım rüyalara. Ben de çok acayip rüyalar görüyorum bu aralar. Kimbilir belki çok alakasız bir yerde denk geleceğiz ;)

Pinterest'im

Instagram'ım