Osmanlı İmparatorluğu'nun Saraybosna'da 400 yıl boyunca süren egemenliği sırasında kurulan Eski Kent Merkezi'nde, özellikle de Başçarşı kısmında gezerken kendinizi hiç yabancı hissetmeyeceğinizden emin olabilirsiniz.
Camiler, çeşmeler, el sanatları satan dükkanlarla dolu bu daracık sokaklarda gezerken, yadırgayacağınız tek şey muhtemelen sessizliği ile sakinliği olacaktır.
Şehrin diğer kısımlarında sokaklar ve caddeler, sosyalist etkilerle oldukça geniş biçimde yapılanmış iken, buradakiler çok daha dar ve trafiğe kapalı olduğundan, şehrin diğer kısımlarına kıyasla daha hareketli bir bölge olduğunu söyleyebiliriz. Yine de rahat rahat yürümeniz mümkün ve bağırış çağırış yok.
Benim bu kısımda en çok merak ettiğim, Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı tarafından 1551 yılında inşaa edilen ve adını Bursa'dan alan Brusa Bedesteni'ydi. İncelediğim rehberlerin tamamında savaş sırasında hasar gören bu yapının yenilendiği ve şu anda antikalarla el sanatı ürünlerinin satıldığı yazıyordu.
Tam bir fiyasko yaşadığımı itiraf etmeliyim. Çünkü içeride satılanlar, hiçbir özgünlüğü olmayan turist kazıklama aracı zevksiz hatıralıklar, sahte Michael Kors çantalar ve güneş gözlüklerinden ibaretti.
O yüzden size bu eski kent merkezi ile ilgili verebileceğim ilk tavsiye şu, ana caddede şöyle bir yürüyün, sonra haritanızı katlayıp cebinize koyun ve ara sokaklarda keyfinize göre gezinin. Kaybolmanız çok olası değil zaten, her yolun sonu ya Miljacka Nehri'ne, ya da tekrar Saraci isimli bu ana caddeye çıkıyor.
Ara sokaklarda, harika dükkanlar var. Buralarda harika şeyler yakalayabilirsiniz ve pazarlık etmekten çekinmeyin.
Bir de bu bölgede bir hukuk bürosu gördüm ki, hayatımda gördüğüm en sempatik hukuk bürosuydu :)
Tarihi bir gezi yapmak istiyorsanız, atlamamanız gereken yapılardan biri Gazi Hüsrev Bey Camii (Begava Dzamija). Saraci'nin üstünde yer alan bu yapı, ülkedeki en önemli İslami yapı olarak kabul edilmekte; çünkü Saraybosna'nın bir şehir olmasında çabası büyük Gazi Hüsrev Bey'in bağışı ile 1531 yılında inşaa edilmiş.
Hemen arka kısmında, Saat Kulesi ve tam karşısında Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi var.
Bu kısımda ayrıca 1992 - 1995 kuşatması sırasında şehre temiz su sağladığı için tarihi öneme sahip olan ve 1881 yılında Viyanalı zengin bir sanayici tarafından kurulan Sarajevska Pivara isimli bira fabrikası ile 18. yüzyıldan kalma Osmanlı evi olan Svrzina Kuca ilgi çekici adreslerden.
Bir de eski kentin sembolü olan ve tarihte Doğu ile Batı'dan gelen tüccarların buluşma noktası olan Sebilij Çeşmesi'ni de tabii ki atlamamak lazım. Bu çeşmenin olduğu meydana bağlanan daracık bir bakırcılar sokağı var. Benim Saraybosna ve Mostar'ın diğer bütün kısımlarında gördüğümden çok daha güzel tasarımlar, diğer yerlerdekinden çok daha uygun fiyata burada satılıyor.
Hiçbir şey almasanız bile, atölyede yapılışlarını izlemek ve milyonlarca bakır eşyanın arasında yürümek oldukça keyifli. Benim eski kent merkezinde en sevdiğim sokaklardan biri burası oldu.
Tabii bu sokaklarda gezerken bol bol cevapi ve burek yemeyi ihmal etmeyin.
Keşifle ve tarihle kalın!
Camiler, çeşmeler, el sanatları satan dükkanlarla dolu bu daracık sokaklarda gezerken, yadırgayacağınız tek şey muhtemelen sessizliği ile sakinliği olacaktır.
Şehrin diğer kısımlarında sokaklar ve caddeler, sosyalist etkilerle oldukça geniş biçimde yapılanmış iken, buradakiler çok daha dar ve trafiğe kapalı olduğundan, şehrin diğer kısımlarına kıyasla daha hareketli bir bölge olduğunu söyleyebiliriz. Yine de rahat rahat yürümeniz mümkün ve bağırış çağırış yok.
Benim bu kısımda en çok merak ettiğim, Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı tarafından 1551 yılında inşaa edilen ve adını Bursa'dan alan Brusa Bedesteni'ydi. İncelediğim rehberlerin tamamında savaş sırasında hasar gören bu yapının yenilendiği ve şu anda antikalarla el sanatı ürünlerinin satıldığı yazıyordu.
Tam bir fiyasko yaşadığımı itiraf etmeliyim. Çünkü içeride satılanlar, hiçbir özgünlüğü olmayan turist kazıklama aracı zevksiz hatıralıklar, sahte Michael Kors çantalar ve güneş gözlüklerinden ibaretti.
O yüzden size bu eski kent merkezi ile ilgili verebileceğim ilk tavsiye şu, ana caddede şöyle bir yürüyün, sonra haritanızı katlayıp cebinize koyun ve ara sokaklarda keyfinize göre gezinin. Kaybolmanız çok olası değil zaten, her yolun sonu ya Miljacka Nehri'ne, ya da tekrar Saraci isimli bu ana caddeye çıkıyor.
Ara sokaklarda, harika dükkanlar var. Buralarda harika şeyler yakalayabilirsiniz ve pazarlık etmekten çekinmeyin.
Bir de bu bölgede bir hukuk bürosu gördüm ki, hayatımda gördüğüm en sempatik hukuk bürosuydu :)
Tarihi bir gezi yapmak istiyorsanız, atlamamanız gereken yapılardan biri Gazi Hüsrev Bey Camii (Begava Dzamija). Saraci'nin üstünde yer alan bu yapı, ülkedeki en önemli İslami yapı olarak kabul edilmekte; çünkü Saraybosna'nın bir şehir olmasında çabası büyük Gazi Hüsrev Bey'in bağışı ile 1531 yılında inşaa edilmiş.
Hemen arka kısmında, Saat Kulesi ve tam karşısında Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi var.
Bu kısımda ayrıca 1992 - 1995 kuşatması sırasında şehre temiz su sağladığı için tarihi öneme sahip olan ve 1881 yılında Viyanalı zengin bir sanayici tarafından kurulan Sarajevska Pivara isimli bira fabrikası ile 18. yüzyıldan kalma Osmanlı evi olan Svrzina Kuca ilgi çekici adreslerden.
Bir de eski kentin sembolü olan ve tarihte Doğu ile Batı'dan gelen tüccarların buluşma noktası olan Sebilij Çeşmesi'ni de tabii ki atlamamak lazım. Bu çeşmenin olduğu meydana bağlanan daracık bir bakırcılar sokağı var. Benim Saraybosna ve Mostar'ın diğer bütün kısımlarında gördüğümden çok daha güzel tasarımlar, diğer yerlerdekinden çok daha uygun fiyata burada satılıyor.
Hiçbir şey almasanız bile, atölyede yapılışlarını izlemek ve milyonlarca bakır eşyanın arasında yürümek oldukça keyifli. Benim eski kent merkezinde en sevdiğim sokaklardan biri burası oldu.
Tabii bu sokaklarda gezerken bol bol cevapi ve burek yemeyi ihmal etmeyin.
Keşifle ve tarihle kalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder