01 Nisan 2015

When you go to Sarajevo what you experience... is life*

Şarapnel izleri ile dolu binaları, enfes köfte kokulu sokakları, inanılmaz güler yüzlü ve misafirperver insanları ile Saraybosna bizde karmaşık hisler uyandırdı. Bir yandan çok hüzünlendik, diğer yandan oldukça keyifli zaman geçirdik. Gözlem yapmaya ve yemek yemeğe doyamadık.

Bosna Hersek...

Önceleri Roma İmparatorluğu'nun bir parçası iken daha sonra bağımsızlığını ilan ederek Bosna Krallığı oluyor. Ardından 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçiyor. Daha sonraları Berlin Kongresi'nde alınan karar sonrasında, savaş olmaksızın  Avusturya - Macaristan toprağı oluyor. Bu dönemde kültürel rönesans ile tanışıyor, ilk demiryolu inşaa ediliyor ve araştırma enstitüleri açılıyor.

Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından Avusturya Macaristan varisi öldürülmesi ile ortalık karışıyor. Nazi işgali ardından Tito liderliğinde sosyalist Yugoslavya'nın bir parçası oluyor. Bu dönemi başarılı bulanlar da var. Çünkü örneğin daha önce kitap yayımcısı yokken, Tito öldüğünde yılda 10 milyon nüsha kitap basılan, 1984 kış olimpiyatlarını ağırlamış bir şehir Saraybosna.

Kuşkusuz en talihsiz günlerini 1992- 1995 yılları arasında 1400 gün devam eden, Çetnik Sırpları tarafından Boşnakları bu bölgeden uzaklaştırmak için başlatılan savaş döneminde yaşıyor. 1995 yılında savaş sona eriyor ve tam bağımsız bir ülke oluyor.

Saraybosna sokaklarında gezmek, gerçekten tarihte yürümek gibi. Avusturya - Macaristan, Osmanlı ve Tito döneminde inşaa edilen binaların mimarisi o kadar farklı ki, ilk bakışta hangi dönemde yapıldığı anlaşılabiliyor. Nazi kuşatması ile 1992 - 1995 yılları arasında hayatını kaybedenler için yapılan anıtlar ise, bu topraklarda ne kadar çok kan döküldüğünü her adımda hatırlatıyor.




Benim büyük büyük dedem, Avusturya - Macaristan döneminde Viyana Üniversitesi'nden mezun olan Sarabosna defterdarı. Oldukça güzel bir hayat yaşıyorlar o yıllarda. Avusturya Macaristan kralı öldürüldüğünde ve ortalık karıştığında, en kıymetli eşyalarını toplayıp ülkeyi terk ediyorlar. Üç feribot kalkıyor, nereye varacakları bile meçhul. İçlerinden biri Mısır'a gidiyor, biri İzmir'e, diğerini bilmiyorum.

Henüz bebek olan anneannemin bebek beşiğinin altına kıymetli eşyalarını doldurup kaçan büyük büyük ailemin bindiği İzmir'e ulaşıyor. Gerçekten çok zor yıllar yaşıyorlar. Beşiğin altında gelen eşyaların arasında altından hamam tasları bile var. Bunları ve bütün mücevherleri un ve şeker gibi temel gıdaları alabilmek için yok pahasına satıyorlar. Anneannem anlatılmasından utansa da, kız kardeşlerinden biri hala keyiflendiğinde "mesa mesa" der. Mesa Boşnakça "et" demek ve çocukluklarında en mutlu zamanları eve et gelen akşamlar...

Biz yıllar sonra gayet rahatlık içinde güzel hayatlar yaşarken ve bütün bunlardan habersizken bile, kiloda "gaçe" diyerek, yani bazı Boşnakça kelimeleri kullanarak büyüdük. Buna rağmen, ailede kimse Boşnakça konuşmayı bilmiyordu. Geriye yalnızca birkaç kelime kalmıştı.

Bu yüzden bu seyahati planlarken bizi çok şaşırtan bir şey oldu. Annem elinde bir Boşnakça dil kitabı ile evin içinde gezinerek, orada işimize yarayacak bazı kelimeler öğrenmeye çalışırken, anneannem çatır çatır Boşnakça konuşmaya başladı. Boşnakça bildiğinin kendisi bile farkında değildi.


Bosna göçmeni bir aileden gelin almış babam ise, bütün bunlardan fersah fersah uzaktı. Annem ona da orada kullanabileceği bir kaç kelime öğretmeye başlamıştı. "Dober dan", "iyi günler" demek. Aklımızda kalsın diye annem, "doberman'dan hatırlayın." demişti.  Babam bir yerde, hatırlatıcı kelimeyi de yanlış hatırlayıp  "Bulldog" diyerek hepimizi yerlere serdi. :))

Seyahatimizin dil kısmını annem, uçak biletleri finansörlüğünü babam üstlenmişken, benim görevim konaklamayı ayarlamaktı. Tabii ki son bir yıldaki geleneğimi bozmayarak direk Airbnb'den bir ev kiraladım.



Airbnb seyahat eden herkese şiddetle tavsiye ettiğim bir site. Çünkü şehir içindeki iyi oteller inanılmaz pahalıyken, şehir dışında kalmak oldukça yorucu oluyor. Airbnb ile istediğiniz her lokasyonda, bütçenize göre bir ev veya oda kiralayabiliyorsunuz. Nasıl bir şey istediğiniz ise tamamen hayal gücünüze bağlı, bir otelden çok daha sıra dışı deneyim yaşamanız garantili.

Kimse bahsetsem "Güvenli mi?" diye soruyor. Evet, çok. Çünkü ilk 24 saat ev sahibine bir ödeme yapılmıyor. Ev, fotoğraftaki gibi değilse, kendinizi güvende ve rahat hissetmezseniz, bunu bildirerek, benzer başka bir yer ayarlanmasını talep edebiliyorsunuz. Son bir yılda New York'tan Berlin'e yedi farklı evde kaldım ve içlerinden sadece biri bana hayal kırıklığı yaşattı, bunu da harika bir biçimde beni hiç uğraştırmadan, hızlıca ve memnun eder biçimde tazmin ettiler.

En sevdiğim taraflarından biri de, gittiğiniz ve hiç bilmediğiniz şehirde bir anda bir arkadaşınız oluyor. New York'taki ilk gecemde kendimi harika bir partide bulmam mesela tamamen bu sayede olmuştu. Saraybosna'da da ev sahibimiz bizi havalimanından karşıladı, şehirde araba ile bir tur attırarak rehberlik yaptı ve konaklamamız boyunca "Mostar'a nasıl giderim?", "Tünel müzesi havalimanına yakın mı?", "Taksi nasıl bulurum?" gibi aklıma gelen her soruyu sorabileceğim bir lokal olması harikaydı.



Kaldığımız yere gelince, Popper Apartments inanılmaz bir deneyimdi. Bu bina, 1886 yılında Artur Popper tarafından 1886 yılında kızı ve kocası için inşaa edilmiş. Haber kaynaklarına göre, uzun yıllar Özgür Masonların ana merkezi olarak faaliyet göstermiş, buna delil olarak da apartman girişindeki süslemeleri gösteriyorlar.



2013 yılında binanın içi tamamen yenilenmiş; ama orijinal mobilyalara dokunmamışlar. Gerçek antika makyaj masalarında saç taramak, devasa bir antika yatakta yatmak harika bir deneyimdi. Binanın dışı da müze gibiydi:


Saraybosna'ya ulaşım konusuna gelince, Türkiye vatandaşları için vize yok. 60 güne kadar vize almadan burada kalmanız mümkün. Uçak biletinizi alırken, tek yön almaya niyetlenirseniz, karşınıza bir uyarı çıkacak ve gidiş-dönüş bilet almanız gerektiğini söyleyecek. Bunu geçerek ve riski üstlenerek tek yön bilet almanız da mümkün. Ancak sınırda sizden dönüş biletinizi istemelerinin olası olduğu aklınızın bir kenarında bulunsun. Biz gidiş-dönüş bilet almıştık; ama açıkçası sınırda kimse bana dönüş biletim olup olmadığını sormadı bile. Ancak önümdeki aileye sordular ve onlar ibraz edemedikleri için, geçirmediler. Pegasus'un kampanyalarını takip ederek, önceden gayet uygun fiyatlı biletler kapabilirsiniz.


Para birimi KM (Kovertibl Mark). Türk Lirasından daha değerli bir para, 1 KM, yaklaşık 1,50TL yapıyor; ama özellikle yeme içme oldukça ucuz. Bosna'ya gitmeden önce döviz çevirmekle uğraşmayın, zaten pek çok döviz bürosunda KM bulunmuyor. Türkiye'deki bankanızın ATM kartını kullanarak, oradaki ATM'lerden KM çekebilirsiniz. Çünkü ATM bulmak da sorun değil, şehir merkezinde bol bol var.


İneceğiniz havalimanı oldukça küçük ve önünde sürekli taksi bulmanız mümkün. Havalimanı taksileri ile şehirdeki taksiler birbirinden farklı. Havalimanı taksilerinin şoförleri ile gayet İngilizce anlaşmanız mümkün, diğer yandan çoğu yere taksi metre açmıyorlar, standart tarifeleri var. Şehir merkezinden bineceğiniz taksilerin şoförleri ise çok az İngilizce biliyor, ama adresi yazılı gösterirseniz şıp diye gideceğiniz yere götürüyorlar. Ama bir şey sormaya kalkarsanız, anlaşamamanız pekala mümkün. Diğer yandan havalimanı taksilerinden daha ucuzlar. Havalimanı ile şehir merkezi arası taksi ile yaklaşık 20KM tutuyor.

Saraybosna'da ne yemeli, nereyi gezmeli, neleri görmeden dönmemeli sorularının cevapları ilerleyen günlerde burada olacak :)

Keşifle kalın!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım