Bu cuma valiz toplamıyorum. Hiç bir yere gitmiyorum. Mutfağımdaki barın üstüne tünemiş, harika şarkılar dinleyerek, kahvemi içiyorum. İçinde biraz Baileys... Ve gerçekten çok mutluyum.
Seyahat etmeyi çok seviyorum, özellikle de evimi çok özleyecek kadar çok seyahat etmeye bayılıyorum.
Koridordan yatak odasına kadar yerlerde içleri dolu onlarca çanta ve valiz var. Ama onları toplamak yerine biraz keyif çatmaya ve artık seyahatlerimden bahsetmeye karar verdim. dahaiyiben projesi ne oldu derseniz, hazır hiçbir sorumluluğum yok enerjim yerindeyken, "bırak dağınık kalsın, düş yollara"nın beni daha mutlu ettiğine karar verdim. "Daha iyi" olmak için daha çok zamanım olacak.
Vee Mushaboom8'e bir hafta ara yeter. Beni özlediniz mi? :))
Hadi Belgrad'a geri dönelim. Sırbistan'a yıllar yıllar önce yolum düştüğünden ve anılarımın pek hoş olmadığından bahsetmiştim, o yüzden Belgrad'a ayak bastığımda şehre ilişkin büyük beklentilerim yoktu. İlk anda, Türk Lirasının, yaklaşık 45 Sırp Dinarı etmesine ve yalnızca 100 TL karşılığı dinar almama rağmen cüzdanımın zor kapanacak kadar şişkin olması ile oldukça keyifli bir başlangıç yaptım.
Taksici bizi Airbnb'den tuttuğumuz eve bıraktığında biraz terasımızın tadını çıkarttıktan ve not aldığım yerleri havalimanında bulduğum ücretsiz dağıtılan şehir haritasının üzerine işaretledikten sonra evden çıktık.
İlk durağımız hemen evimizin köşesindeki Supermarket oldu. Bu bildiğimiz gibi bir market değil, hem bar, hem de tasarım ürünler satan kocaman bir mağaza. Her ülkeden tasarımcıların ürünleri var. İçeride bornozdan, bisiklete kadar yok yok. Fiyatlarının çok uygun olduğunu söyleyemem; ama kesinlikle gezmesi çok eğlenceli.
Eğer uygun fiyatlı tasarım ürünler peşindeyseniz o zaman istikametiniz daha önce bahsettiğim Mikser ve Gallery1250 olsun.
Kurtlar gibi aç olduğumuz için alışveriş faslını çabucak kapatarak, defterime "best dining experience" olarak not aldığım Dositjeva 9 numarada bulunan Little Bay'in yolunu tuttuk.
Kapıdan içeri girdiğiniz anda kendinizi yüz yıllarca eskiye ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Kırmızı kadifeden perdeler, masa örtüleri, ortada duran bir piyano, localardan oluşan masalar...
Biz üst kattaki localardan birine yerleştik. Yanımızda bir zil vardı, garsona ihtiyaç duyduğumuz anda, yanımızdaki ipi çekerek zili çalmamız yeterli oluyordu.
Başlangıç olarak ıspanak ve peynir ile doldurulmuş mantar, ana yemek olarak enginar püresi yatağında ıspanak ve peynir dolgulu tavuk ile patatesli beef bourgion siparişi verdik.
Ana yemekler 500- 900 dinar arasındaydı ve porsiyonları oldukça büyüktü. Yanında içtiğimiz Sırp birası Lav ise hafifliği ile iyi bir başlangıç oldu.
Belgrad'da kaldığımız süre boyunca yediğimiz en iyi yemek olduğunu söyleyemem; ama kesinlikle en sıra dışı deneyimlerden biriydi. Sırf atmosferi için bile bir öğün buraya gitmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Yolumuz bizi dümdüz devam edince, turistik turların başlangıç noktası olan Republic Square'e çıkardı.
Adres tabelalarını ilk gördüğümüzde ciddi anlamda paniğe kapılıp, "gerçekten haritasız evden çıkarsak boku yeriz" diye isyan etsek de, Belgrad'da yolunuzu kaybettiğinizde bir şekilde mutlaka Republic Square'e çıkıp yönümüzü bulabildiğimizi sonraki günlerde keşfettik. Nereye gitmek istersek isteyelim Rebublic Square'den bir şekilde geçiyorduk.
Hemen bu meydanı kesen şehrin kalbi olan Knez Mihailova Caddesi de, Sırp Krallığı'nın görkemini taşıyan az sayıdaki noktadan biri.
Bu caddenin üzerinde pek çok mağaza ve oturup kahve içebileceğiniz mekan mevcut. Ama içlerinden birisini özellikle tavsiye ederim: Koffein.
Belgrad'da en sevdiğim şey uluslararası zincirlerin azlığı oldu. Öyle Starbuckslar, McDonaldslar her köşede karşınıza çıkmıyor. Çok daha özgün ve zevkli kendi zincirleri var. Bunlardan biri de Koffein.
İçerisi bir nevi kahve müzesi gibi. İçeri girip çuvalları koklayıp kendinize beraberinizde götürmek için kahvenizi bile çektirebilirsiniz.
Ayrıca Belgrad'da üç gün boyunca gördüğüm en güzel ve en bakımlı kadınları da burada gördüğümü söylemeliyim :)
Ben tercihimi şampanya bardağında servis edilen portakallı kahve Shakareto'dan yana yaptım ve gerçekten çok sevdim.
Keyifle ve keşifle kalın!
Adres tabelalarını ilk gördüğümüzde ciddi anlamda paniğe kapılıp, "gerçekten haritasız evden çıkarsak boku yeriz" diye isyan etsek de, Belgrad'da yolunuzu kaybettiğinizde bir şekilde mutlaka Republic Square'e çıkıp yönümüzü bulabildiğimizi sonraki günlerde keşfettik. Nereye gitmek istersek isteyelim Rebublic Square'den bir şekilde geçiyorduk.
Hemen bu meydanı kesen şehrin kalbi olan Knez Mihailova Caddesi de, Sırp Krallığı'nın görkemini taşıyan az sayıdaki noktadan biri.
Bu caddenin üzerinde pek çok mağaza ve oturup kahve içebileceğiniz mekan mevcut. Ama içlerinden birisini özellikle tavsiye ederim: Koffein.
Belgrad'da en sevdiğim şey uluslararası zincirlerin azlığı oldu. Öyle Starbuckslar, McDonaldslar her köşede karşınıza çıkmıyor. Çok daha özgün ve zevkli kendi zincirleri var. Bunlardan biri de Koffein.
İçerisi bir nevi kahve müzesi gibi. İçeri girip çuvalları koklayıp kendinize beraberinizde götürmek için kahvenizi bile çektirebilirsiniz.
Ayrıca Belgrad'da üç gün boyunca gördüğüm en güzel ve en bakımlı kadınları da burada gördüğümü söylemeliyim :)
Ben tercihimi şampanya bardağında servis edilen portakallı kahve Shakareto'dan yana yaptım ve gerçekten çok sevdim.
Keyifle ve keşifle kalın!
1 yorum:
son 1 ayda, 4 ülke gördüm, hızımı alamadım, benim de önümde 3 bilet var. ama yine de sanırım sen benden daha hızlısın sezen ^^ 3 biletten biri belgrad bu arada ve senin instagram paylaşımlarından sonra karar verdim. öperim.
Yorum Gönder