Elimde buz gibi bir yeşil Efes, arka fonda bangır bangır Beirut, yüzümde muzip bir gülümseme, çok sevdiğim bir arkadaşımı eve bekliyorum ve birkaç saat sonra yine bir uçak yakalamak için evden çıkacağım, "Doğum günümde ne yapsam" planlamalarına girince farkına vardığım üzere yirmi dokuzuncu yaşımın son haftalarını yaşıyorum.
Zaman zaman gözümün önüne gelen bir kare var: Fakültenin ilk senelerindeyiz, benim Cihangir'deki ilk evimde, ortaokul yıllarından beri tanıdığım Gökçe ile karşılıklı biçimde dünyanın en rahat koltuğunda uzanmışız. Üstümüzde gecelikler, uzun bir gece geçirmişiz, ama gece ne kadar uzun olursa olsun, gecenin saatlerce kritiğini yapacak enerjiye sahibiz. İçinde bulunduğumuz durumları değerlendiriyoruz, erkeklerin dedikodusunu yapıyoruz, hayaller kuruyoruz.
O yıllarda sanıyorduk ki, bütün yirmili yaşlarımız öyle her geceyi sabaha sokaklarda bağlayarak, aşk acıları ve heyecanlarında boğularak, fırlamalık yaparak geçecek. Sonra otuz yaşında birden her şey pat diye düzene girecek: Düzenli iş, düzenli ilişki, düzenli ev hayatı, düzen düzen düzen... Geceleri dağıtıp çılgın gibi dans etmek yerine, dışarı çıkıp içkilerimizi içerek sohbet ederek bitirdiğimiz geceler başlayacak.
O yıllarda, birilerinden bahsederken, "Ay tam otuz yaş gibi takılıyorlar. Dans etmiyorlar pek, geceleri dışarı çıkıp, sohbet edip içki içip evlerine gidiyorlar." diyorduk. Bu anı ne zaman ansam kahkahalara boğuluyorum.
Çünkü o zamanlar tasarladığımız kadar kesin bir çizgi hiç olmadı. Daha az dans etmeye, daha çok akşam yemekleri yiyip sohbet ederek kadeh tokuşturduğumuz geceler geçirmeye, büyük iş sorumluluklarını omuzlamaya daha yirmilerdeyken başladık. Daha yirmileri yarılamadan, o zamanlar otuzlara yakıştırdığımız düzenleri kurduk, yıktık, yeniden kurduk, yeniden yıktık.
Ve şimdi otuz yaş önümde dururken, bakıyorum çoktan düzenli bir işim ve daha içinde yıllarca yaşamaya müsait bir evim var. Otuz yaş için tasarladıklarım çoktan gerçekleşmiş bile. Diğer yandan yirmilerin hakkını fazlasıyla vererek, sayamayacağım kadar çok seyahate çıkmışım, anlatılacak muazzam hikayeler biriktirmişim, mükemmel aşklar ve dramalar yaşamışım.
Ayrıca otuz yaş önümde hiç korkunç görünmüyor. Yirmilerimdekinden daha güzel bir vücudum ve daha iyi kıyafetlerim var; kendimi daha güzel ve daha da önemlisi yaşanmışlıklar sayesinde kendimi çok daha güçlü hissediyorum.
Hayatımı bazen karmaşıklaştıran, beni bazen cadaloz yapan; ama aynı zamanda bütün renkleri de hayatıma katan çelişkilerim, dengesizliklerim, merak ettiklerimin peşinden gitme arzum hala benimle sapasağlam.
O yüzden şimdi biliyorum ki, hayatımda hiç bir şey değişmeyecek. Hiç bir şey tamamen düzene girmeyecek, ben hep bir gecede bütün hayatını değiştirme ihtimali olan bir kadın olacağım.
Kendi geçmişimde herkesin hata yaptığımı düşündüğü ama benim bugün geçmişe dönüp baktığımda "iyi ki yapmışım" dediğim şeyler var. O yüzden birisi bana bunları yirmili yaşlarımın başında söyleseydi, bu kadar zorlanarak öğrenmeseydim dediğim bazı yaşam kurallarını paylaşmaktan mutluluk duyarım:
1) Bir adam yüzünden üzülüyor ve ağlıyor olabilirsin. O adamın hayatının aşkı olduğunu da sanabilirsin; ama inan o adamdan çok daha harika adamlar tanıyacaksın. Yine de şimdi sabah gitmek zorunda olduğun bir iş olmamasının ve depresyona girebilmenin tadını çıkar. Yağlı saçların ve dizi çıkmış eşofmanınla aç Sezen Aksu'ları, aç şarapları ağla ağlayabildiğin kadar. Bir işin olduğunda, ölsen de sabah kalkıp hiç bir şey olmamış gibi tiril tiril görünüp, gülücükler saçmak zorunda kalacağın günler olacak. O yüzden şimdi vurabilecekken vur o melankolinin dibine.
2) Okuyabildiğin kadar çok kitap oku, izleyebileceğin kadar çok film izle ve çıkabileceğin kadar çok seyahate çık. İleride pek çok insanı anlamanı, her şeyi ve herkesi daha kolay yönetmeni sağlayacak bunlar.
3) Bir şey yapmak istediğinde, etrafındaki herkes yapmak istediğin şeye "saçma, zaman kaybı, ayıp" dediğinde, sakın vazgeçme. Çok biliyor olsalardı, bu kadar mutsuz bir toplumda yaşamazdık. O çok bilenler, aslında her şeyi yanlış biliyorlar ve mutsuzluğun dibindeler. Sen kendi doğrularını keşfet.
4) Şimdi hayalini kurduğun ve sana uzak görünen şeyler var ya, hepsini yapabilirsin. Umutsuz olma, kendine güven ve farklı ol. Kimse senden daha mükemmel değil. Sadece o televizyon denilen boktan vazgeçsen harika olur, çok fazla zaman kaybı. Ona harcadığın zamanla harikalar yaratabilirsin. (Mesela benim bu blogu iş ve seyahatler arasında ne zaman yazdığımı merak edenler var; ben yıllardır hiç ama hiç televizyon izlemeyerek çok zaman tasarruf ediyorum.)
5) Hayatın boyunca bir işin olsun, para kazan. Ne iş olduğu, ne kadar para kazandığın çok da önemli değil; ama kimseye hesabını vermeyeceğin kendi kazandığın paran olması hareket kabiliyetini arttırır, özgürleştirir.
6) Hiçbir şeyi üniversiteden mezun oluncaya erteleme. "Mezun olunca yaparım." diye ertelediğin hiç bir şeyi mezun olduğunda yapamayacaksın. Ayrıca, kimse dört senede üniversiteden mezun olup, hemen koşa koşa mesleğinizdeki kariyer basamaklarını tırmanmaya başladığın için, gelip seni muhteşem bir hayatla ödüllendirmeyecek. Üç beş kuruş fazla para kazanmak için, bu güzel yıllarını heba etme, fırlamalık yapma fırsatlarını kaçırma. Valizler topla, aşık olduğunu san, ağlamaktan öl, saçma işler yap. İnan bana, ileride korkunç günler yaşadığında, bu maceraların hatırası seni ayakta ve keyifli tutacak.
7) Her zaman yapmadıkların için, yaptıklarından daha çok pişman olursun. Hayatının geri kalanında "O adamın yanına dünyanın bir ucuna gitseydim ne olurdu?", "Ona onu ne kadar sevdiğimi açıklasam ne olurdu?", "Arkadaşlarıma o seyahatte katılsaydım neler yaşardım?", "Tek başıma trenle Avrupa'yı turlasam başıma bir iş gelir miydi?" gibi şeyleri düşünmek yerine, bunların hepsini yap, en kötüsü kısa dönemli pişmanlıklar yaşarsın. Rezil olduğun her anı ileride büyük kahkahalarla anacaksın, rezil olmaktan korkma.
8) Yeni insanlarla tanışmaktan asla çekinme. Ömrünün sonuna kadar yanında olacağını düşündüğün insanların çoğuyla bir yerde kopacaksın, hiç ummadığın insanlarla çok yakınlaşacaksın. O yüzden yeni insanlar tanımaya açık ol, biraz güleryüzden, birkaç tanımadığın insana merhaba demekten kimseye zarar gelmez.
9) Kız arkadaşlarınla birlikteyken, her çeşit içkiyi - hatta merakın varsa kafa yapıcı her türlü maddeyi- iç, sınırlarını ve bunların bünyendeki etkisini öğren. Yarın öbür gün elin adamının yanında, absürd ortamlarda ilk defa deneyimleme bunları.
Zaman zaman gözümün önüne gelen bir kare var: Fakültenin ilk senelerindeyiz, benim Cihangir'deki ilk evimde, ortaokul yıllarından beri tanıdığım Gökçe ile karşılıklı biçimde dünyanın en rahat koltuğunda uzanmışız. Üstümüzde gecelikler, uzun bir gece geçirmişiz, ama gece ne kadar uzun olursa olsun, gecenin saatlerce kritiğini yapacak enerjiye sahibiz. İçinde bulunduğumuz durumları değerlendiriyoruz, erkeklerin dedikodusunu yapıyoruz, hayaller kuruyoruz.
O yıllarda sanıyorduk ki, bütün yirmili yaşlarımız öyle her geceyi sabaha sokaklarda bağlayarak, aşk acıları ve heyecanlarında boğularak, fırlamalık yaparak geçecek. Sonra otuz yaşında birden her şey pat diye düzene girecek: Düzenli iş, düzenli ilişki, düzenli ev hayatı, düzen düzen düzen... Geceleri dağıtıp çılgın gibi dans etmek yerine, dışarı çıkıp içkilerimizi içerek sohbet ederek bitirdiğimiz geceler başlayacak.
O yıllarda, birilerinden bahsederken, "Ay tam otuz yaş gibi takılıyorlar. Dans etmiyorlar pek, geceleri dışarı çıkıp, sohbet edip içki içip evlerine gidiyorlar." diyorduk. Bu anı ne zaman ansam kahkahalara boğuluyorum.
Çünkü o zamanlar tasarladığımız kadar kesin bir çizgi hiç olmadı. Daha az dans etmeye, daha çok akşam yemekleri yiyip sohbet ederek kadeh tokuşturduğumuz geceler geçirmeye, büyük iş sorumluluklarını omuzlamaya daha yirmilerdeyken başladık. Daha yirmileri yarılamadan, o zamanlar otuzlara yakıştırdığımız düzenleri kurduk, yıktık, yeniden kurduk, yeniden yıktık.
Ve şimdi otuz yaş önümde dururken, bakıyorum çoktan düzenli bir işim ve daha içinde yıllarca yaşamaya müsait bir evim var. Otuz yaş için tasarladıklarım çoktan gerçekleşmiş bile. Diğer yandan yirmilerin hakkını fazlasıyla vererek, sayamayacağım kadar çok seyahate çıkmışım, anlatılacak muazzam hikayeler biriktirmişim, mükemmel aşklar ve dramalar yaşamışım.
Ayrıca otuz yaş önümde hiç korkunç görünmüyor. Yirmilerimdekinden daha güzel bir vücudum ve daha iyi kıyafetlerim var; kendimi daha güzel ve daha da önemlisi yaşanmışlıklar sayesinde kendimi çok daha güçlü hissediyorum.
Hayatımı bazen karmaşıklaştıran, beni bazen cadaloz yapan; ama aynı zamanda bütün renkleri de hayatıma katan çelişkilerim, dengesizliklerim, merak ettiklerimin peşinden gitme arzum hala benimle sapasağlam.
O yüzden şimdi biliyorum ki, hayatımda hiç bir şey değişmeyecek. Hiç bir şey tamamen düzene girmeyecek, ben hep bir gecede bütün hayatını değiştirme ihtimali olan bir kadın olacağım.
Kendi geçmişimde herkesin hata yaptığımı düşündüğü ama benim bugün geçmişe dönüp baktığımda "iyi ki yapmışım" dediğim şeyler var. O yüzden birisi bana bunları yirmili yaşlarımın başında söyleseydi, bu kadar zorlanarak öğrenmeseydim dediğim bazı yaşam kurallarını paylaşmaktan mutluluk duyarım:
1) Bir adam yüzünden üzülüyor ve ağlıyor olabilirsin. O adamın hayatının aşkı olduğunu da sanabilirsin; ama inan o adamdan çok daha harika adamlar tanıyacaksın. Yine de şimdi sabah gitmek zorunda olduğun bir iş olmamasının ve depresyona girebilmenin tadını çıkar. Yağlı saçların ve dizi çıkmış eşofmanınla aç Sezen Aksu'ları, aç şarapları ağla ağlayabildiğin kadar. Bir işin olduğunda, ölsen de sabah kalkıp hiç bir şey olmamış gibi tiril tiril görünüp, gülücükler saçmak zorunda kalacağın günler olacak. O yüzden şimdi vurabilecekken vur o melankolinin dibine.
2) Okuyabildiğin kadar çok kitap oku, izleyebileceğin kadar çok film izle ve çıkabileceğin kadar çok seyahate çık. İleride pek çok insanı anlamanı, her şeyi ve herkesi daha kolay yönetmeni sağlayacak bunlar.
3) Bir şey yapmak istediğinde, etrafındaki herkes yapmak istediğin şeye "saçma, zaman kaybı, ayıp" dediğinde, sakın vazgeçme. Çok biliyor olsalardı, bu kadar mutsuz bir toplumda yaşamazdık. O çok bilenler, aslında her şeyi yanlış biliyorlar ve mutsuzluğun dibindeler. Sen kendi doğrularını keşfet.
4) Şimdi hayalini kurduğun ve sana uzak görünen şeyler var ya, hepsini yapabilirsin. Umutsuz olma, kendine güven ve farklı ol. Kimse senden daha mükemmel değil. Sadece o televizyon denilen boktan vazgeçsen harika olur, çok fazla zaman kaybı. Ona harcadığın zamanla harikalar yaratabilirsin. (Mesela benim bu blogu iş ve seyahatler arasında ne zaman yazdığımı merak edenler var; ben yıllardır hiç ama hiç televizyon izlemeyerek çok zaman tasarruf ediyorum.)
5) Hayatın boyunca bir işin olsun, para kazan. Ne iş olduğu, ne kadar para kazandığın çok da önemli değil; ama kimseye hesabını vermeyeceğin kendi kazandığın paran olması hareket kabiliyetini arttırır, özgürleştirir.
6) Hiçbir şeyi üniversiteden mezun oluncaya erteleme. "Mezun olunca yaparım." diye ertelediğin hiç bir şeyi mezun olduğunda yapamayacaksın. Ayrıca, kimse dört senede üniversiteden mezun olup, hemen koşa koşa mesleğinizdeki kariyer basamaklarını tırmanmaya başladığın için, gelip seni muhteşem bir hayatla ödüllendirmeyecek. Üç beş kuruş fazla para kazanmak için, bu güzel yıllarını heba etme, fırlamalık yapma fırsatlarını kaçırma. Valizler topla, aşık olduğunu san, ağlamaktan öl, saçma işler yap. İnan bana, ileride korkunç günler yaşadığında, bu maceraların hatırası seni ayakta ve keyifli tutacak.
7) Her zaman yapmadıkların için, yaptıklarından daha çok pişman olursun. Hayatının geri kalanında "O adamın yanına dünyanın bir ucuna gitseydim ne olurdu?", "Ona onu ne kadar sevdiğimi açıklasam ne olurdu?", "Arkadaşlarıma o seyahatte katılsaydım neler yaşardım?", "Tek başıma trenle Avrupa'yı turlasam başıma bir iş gelir miydi?" gibi şeyleri düşünmek yerine, bunların hepsini yap, en kötüsü kısa dönemli pişmanlıklar yaşarsın. Rezil olduğun her anı ileride büyük kahkahalarla anacaksın, rezil olmaktan korkma.
8) Yeni insanlarla tanışmaktan asla çekinme. Ömrünün sonuna kadar yanında olacağını düşündüğün insanların çoğuyla bir yerde kopacaksın, hiç ummadığın insanlarla çok yakınlaşacaksın. O yüzden yeni insanlar tanımaya açık ol, biraz güleryüzden, birkaç tanımadığın insana merhaba demekten kimseye zarar gelmez.
9) Kız arkadaşlarınla birlikteyken, her çeşit içkiyi - hatta merakın varsa kafa yapıcı her türlü maddeyi- iç, sınırlarını ve bunların bünyendeki etkisini öğren. Yarın öbür gün elin adamının yanında, absürd ortamlarda ilk defa deneyimleme bunları.
10) Ailenle en az zaman geçirmek istediğin dönemler bunlar, gayet normal. Senin dinlediğin müzikleri dinlemiyorlar, geleceğin hakkında endişelenip seni sıkıştırıyorlar. Yine de telefonda nemrut nemrut konuşma onlarla ve mümkün olduğunca fazla vakit geçir. Daha sonra, bunları yaptığın her anı "iyi ki" diyerek anacaksın. Yapmadıklarına ileride fazlasıyla pişman olacaksın.
11) Yüzyıllardır olan kural hala geçerli: Sen mesaj attığında cevap yazmayan, aradığında açmayan adama bir daha sakın sakın sakın sakın hiçbir şey yazma ve bir daha arama. Onun yerine elin ne zaman telefona gitse, en yakın kız arkadaşını taciz et.
12) Vücuduna iyi bak. Yürü, pilatese git, bol bol seviş, yüz, ne yaparsan yap yeter ki bir şeyler yap. Genel kriterleri, sıfır beden takıntısını boşver, yalnızca kendi estetik algına göre "çıplak halini kıyafetli olandan daha çok seveceğin" bir kıvamda kalmayı esas al.
13) Evli olmadığın sürece, hayatındaki erkeğin mallık seviyesi ile senin kaltaklık seviyen eşit orantılı olmalı. Hayatındaki adamın mal gibi davrandığı, seni üzdüğü zamanlar elbette olacaktır. Adamı seviyorsan ve seni anlayabileceğini düşünüyorsan ne hissettiğini açıkla ve bekle uygulamada hayata geçiriyor ve kendini afffettiriyor mu diye. Ama adam anlamıyorsa, bil ki ne ona trip atman, ne cadolozluk yapman, ne de kendi kendine gözyaşı dökmen bir şeyleri yoluna koyar. Adam sana istediğin gibi davranmıyor mu, alternatiflerle zaman geçirme hakkına sahipsin. Yalnızca ve yalnızca adam tatlılıktan öldüğü, senin ayaklarını yerden kestiği veya en azından elinden gelenin en iyisini yaptığı sürece, bütün diğer kanalları kapatmalısın.
14) Bir hobi edin. Gerçekten zevk aldığın şeyi keşfedene kadar türlü türlü kursa git, bir şeylerle uğraşan arkadaşlarına katıl. Hayatında her şey ters gittiğinde veya tek başına kaldığında, başına oturduğunuzda dünyayı unutacağın bir uğraşın olması kendine yapabileceğin en büyük iyilik.
15) Kız arkadaşlarına yatırım yap ve onlarla mümkün olduğu kadar çok anı paylaş. Bir sevgilin oldu diye, bir işe başladın diye onları ihmal etme. O adamdan ayrıldığında, patronun ağzına sıçtığında, pantolonunun içine sığamadığında seni kahkahalarla güldürebilecek ve her şeye rağmen senin tarafında duracak olanlar onlar.
16) El çantanda mutlaka diş fırçası ve yedek iç çamaşırı olsun. Bunların insana nerede ne zaman lazım olacağı belli olmaz, bir ay boşuna taşırsın, sonra bir gün gününü kurtarırlar.
16) El çantanda mutlaka diş fırçası ve yedek iç çamaşırı olsun. Bunların insana nerede ne zaman lazım olacağı belli olmaz, bir ay boşuna taşırsın, sonra bir gün gününü kurtarırlar.
Evet bunlara ekleyecekleriniz veya otuzlarının başında olanlara vereceğiniz tavsiyeler var mı? :))
Keyifle ve güzel yaşayarak kalın!