Hep
savunduğum bir şey var, insan miskinleşmeye bir başladı mı,
evden çıkmak, arkadaşlarıyla bir kahve içmek bile zor gelmeye başlıyor.
Her
şeye üşeniyor.
Hiçbir
şey yapmadan, saçma sapan bir şeye takılıp saatler
geçirebiliyor.
Tam
aksine, insan yoğun bir tempoya girdi mi de, öyle bir ruh haline
giriyor ki, beş dakika boş dursa huzursuz oluyor. O yüzden hiç
boş kalmayacak şekilde planlıyor hayatını. Her şeyi aralara
sıkıştırıyor, her şeye vakit buluyor.
Ben
iki ruh halini de yaşadım.
Aynı
insan, aynı karakter, tamamen iki farklı ruh hali...
Ve
ruh hali insanın bütün hayatını değiştiriyor. Çünkü
olaylara bakışın, olup bitenleri algılayışın farklı oluyor.
Mesela
ben miskin olduğum dönemde, bir sürü boş vaktim olmasına
rağmen, ne yemek yapardım, ne kendimi geliştirecek bir şeye
odaklanırdım. Ivır zıvır işlere saatler harcardım. Bir de
gereksiz çok düşünür, her şeye inanılmaz çok takardım.
Takılmayacak şeylere bile...
Şimdi
yoğun bir dönemdeyim ve ironik bir şekilde her şeye yetecek kadar
vaktim de enerjim de var. Bir şeyler yaptıkça daha çok şey
yapasım geliyor.
Çalışıyorum,
geziyorum, evde yemek pişiriyorum, kendime bakıyorum, sık sık
blog yazıyorum, arkadaşlarımla görüşüyorum, roman ve dergi
okuyorum, Mr. Prozac'imle vakit geçiriyorum... Ivır zıvır işler
de aralara derelere bir şekilde sıkışıyor. Mesela duruşmadan
çıkmış ofise giderken, tamir edilmesi gereken ayakkabılarımı
lostraya bırakıveriyorum; e-maillerimi sabah ofise giderken yolda
okuyorum, metrodan eve yürürken arkadaşlarımla telefonda
konuşuyorum, ocakta yemek pişerken gündüz araya 389987 tane
telefon konuşması ve e-mail girdiği için yetişmeyen
dilekçelerimi yazıyorum...
Çünkü
boş durmayı unuttum, boş durunca huzursuz oluyorum.
Böyle
olunca da, başka zaman takabileceğim şeyleri düşünmeye bile
fırsatım olmuyor. Kızsam da, üzülsem de, kırılsam da,
geçiyorum, yapmam gereken şeyleri yaparken onu unutuyorum. Bir
rahat bir neşeli ruh hali, “Amaaan napalım yani?” tavrı
anlatamam.
Bu
aralar, Mr. Prozac ile ikimiz hayatımızın oldukça yoğun bir
dönemine başlıyoruz. Onun doktora macerası, benim yüksek lisanta
mazoşistlik sınırında sayılabilecek kadar çok ders almış
olmam, ofislerimizdeki iş yoğunluğu, annelerimizin evinden bizim
himayemiz altına gelen üniversiteye başlamış kardeşlerimiz,
onun takıntılı sayılabilecek kadar sık yaptığı sporu, benim
fırsat buldukça gittiğim yogam...
Oturup
düşününce birbirimizi ne zaman nasıl göreceğiz sorusunun
cevabını veremezken, tamamen tesadüfen ikimizin de çarşamba
günlerinin derssiz kalması gibi süprizler işimizi
kolaylaştırıyor.
"Biz
bu dönemi atlatabilirsek, bize daha bir şey olmaz." dedi Mr.
Prozac. Hatta bu cümlesini farklı konuşmalarda iki veya üç kez
daha hatırlattı bana. Biliyor çünkü beni, geçen sefer sırf bu
sebeple, benimle yeteri kadar ilgilenmiyor diye pire için yorgan
yakmıştım çünkü.
Benim
bir ilişkiyi sürdürebilmem için karşımdaki adamın beni
sevdiğini, beni özlediğini, beni hayatında gerçekten istediğini
bilmem lazım. Sözlü olarak karşıma oturup bunları söylemesine
gerek yok, anlarım zaten bana bakışından, beni aramasından, bana
attığı mesajdan, ne kadar sonra bana cevap yazdığından, beni ne
kadar planlarına dahil ettiğinden, benimle birlikte bir şeyler
yapma hayalleri olup olmamasından... Tabii bunları anlayabilmem
için de adamı görmem lazım, konuşmam lazım, birlikte bir şeyler
yapabiliyor olmam lazım.
Adamın
beni hayatında gerçekten istediğini bildiğim sürece de dünya
tatlısı bir sevgiliyimdir, her şeye uyarım, kıskançlık yapmam,
her yerde eşlik ederim, her role girerim. Ama bunu yeteri kadar
hissedemediğimde, arızanın ve cadalozun önde gideni oluyorum;
hatta adam
daha ne olduğunu anlamadan, ben "Herşey için teşekkür
ederim tatlım.” diyip hayatından çıkıp gidiyorum. Mr. Prozac
beni tanıyor, bunu bir kere yaşadık çünkü, yıllar önce.
Bu
sefer başından oturup açık açık konuştuk. O beni yoğun olsa dahi ihmal etmemeye söz verdi, ben gerçekçi olup arıza
çıkarmamaya.
Ajadamın
sayfalarına bakıyorum, gerçekten de öyle olacakmışım gibi
görünüyor. Sadece işle okulla dolu değil, güzel şeyler de var
ajandamın sayfalarında.
Mesela
bugün Lale Kart aldım. Sonunda! Yıllardır niyetlenip de
ertelediğim bir şeydi. Film Ekimi bahanem ve gaza getiricim oldu.
Lale kartınız yoksa da, biletler cumartesi günü genel satışa
çıkıyor:
İşte
benim şimdilik izleyeceklerimin listesi:
Havana'da 7 Gün / 7 Dias En La Habana:
Havana, müzikler ve İspanyolca bile yeter bence!
Üstelik Emir Kusturica bu sefer oyuncu.
W.E:
"- Are you trying to saduce me? - Is it working?"
"Attractive, my dear, is a polite way of saying a woman's made the most of what she's got."
Madonna ne yapsa, oluyor. Peki ya senaryo yazarsa, kıyafetleri tasarlarsa ne olur?
İzleyip göreceğiz, ama fragmanından bakınca oldukça zevkli bir şey çıkıyormuş ortaya gibi görünüyor. En azından bir görsel keyif olacağı kesin.
Dördüncü Kuvvet / Die Vierte Macht:
Hiç bir tavsiye listesinde olmamasına rağmen, sırf Soul Kitchen'dan sonra sevdiğim oyunculardan biri haline gelen Moritz Bleibtreu'nun hatırına ve bilet aldığım bütün diğer filmlerin yavaş seyrini kırmak adına izleyeceğim bu filmi ve beklentim yüksek!
Aşk / Amour:
"Aşk ve ölüm... Peki arada ne var?"
Bütün film tavsiteleri listelerinde istisnasız bu film bulunuyor. Cannes'ta Altın Palmiye'yi kapmış. Fransız filmlerindeki "son" eksikliği muhtemelen canımı yakacak olsa da, bize henüz uzak olan yaşların ilişkisini görmek değişik bir deneyim olacak gibi geliyor.
Üstelik de bu filmin fragmranındaki son, bana sokağımda yaşayan ve kocasının öldüğünü bir türlü kabul edemeyip, her gece sokakta onun adını bağırarak kocasını arayan yaşlı komşumu hatırlattı. Sırf onun hatırına bile izlerim!
Havana'da 7 Gün / 7 Dias En La Habana:
Havana, müzikler ve İspanyolca bile yeter bence!
Üstelik Emir Kusturica bu sefer oyuncu.
W.E:
"- Are you trying to saduce me? - Is it working?"
"Attractive, my dear, is a polite way of saying a woman's made the most of what she's got."
Madonna ne yapsa, oluyor. Peki ya senaryo yazarsa, kıyafetleri tasarlarsa ne olur?
İzleyip göreceğiz, ama fragmanından bakınca oldukça zevkli bir şey çıkıyormuş ortaya gibi görünüyor. En azından bir görsel keyif olacağı kesin.
Dördüncü Kuvvet / Die Vierte Macht:
Hiç bir tavsiye listesinde olmamasına rağmen, sırf Soul Kitchen'dan sonra sevdiğim oyunculardan biri haline gelen Moritz Bleibtreu'nun hatırına ve bilet aldığım bütün diğer filmlerin yavaş seyrini kırmak adına izleyeceğim bu filmi ve beklentim yüksek!
Aşk / Amour:
"Aşk ve ölüm... Peki arada ne var?"
Bütün film tavsiteleri listelerinde istisnasız bu film bulunuyor. Cannes'ta Altın Palmiye'yi kapmış. Fransız filmlerindeki "son" eksikliği muhtemelen canımı yakacak olsa da, bize henüz uzak olan yaşların ilişkisini görmek değişik bir deneyim olacak gibi geliyor.
Üstelik de bu filmin fragmranındaki son, bana sokağımda yaşayan ve kocasının öldüğünü bir türlü kabul edemeyip, her gece sokakta onun adını bağırarak kocasını arayan yaşlı komşumu hatırlattı. Sırf onun hatırına bile izlerim!
Acı / Pieta:
"Zalimliğimiz ve para hırsımız yüzünden birbirimize inancımızı kaybetmiş olabilir miyiz?"
Kim Ki-Duk'un Boş Ev'i benim en favori 10 film listemin başlarında yer alır. Hala. Hep. Uzakdoğu'ya olan ilgimin başlamasına neden olan yazarlar ve yönetmenlerden de biridir. O yüzden şiddet sahneleri yüzünden eleştirilmiş olsa da bu film, filmekimi kapsamında izleyeceğim filmlerden biri.
"Zalimliğimiz ve para hırsımız yüzünden birbirimize inancımızı kaybetmiş olabilir miyiz?"
Kim Ki-Duk'un Boş Ev'i benim en favori 10 film listemin başlarında yer alır. Hala. Hep. Uzakdoğu'ya olan ilgimin başlamasına neden olan yazarlar ve yönetmenlerden de biridir. O yüzden şiddet sahneleri yüzünden eleştirilmiş olsa da bu film, filmekimi kapsamında izleyeceğim filmlerden biri.
Listemde yarın biletlerini almayı planladığım 5 film daha var.
Bu arada 25. yaşımı da devireceğim, bol bol bol bol film izleyerek muhtemelen.
Ben başkalarının tavsiylerini umursamam, kendi filmlerimi kendim seçerim derseniz filmekiminin programı ve filmler için tık!
Keyifle kalın. Yepyeni şeyler düşündürecek, ufuk açacak şeyler yapmayı ihmal etmeyin.
Dip Not: Bir önceki evlilik yazısına gelen yorumlara bayıldım. Müdahale etmemek için bir şey yazmıyorum şimdilik. Sırf gelen yorumlardan bir yazı yazacağım en kısa zamanda. Evlilik mevzuu, bekarlar kadar hali hazırda evlilerin de kesin şöyle diyemediği bir konuymuş anlaşılan. :) Öperim!
1 yorum:
Yorum Gönder