Öğleden sonra Dedeağaç’a
varıyoruz. Otobüsten indiğimiz noktadan on adım uzaklıktaki otelimize hemen
girişimizi yapıyor, hava soğuk olduğu için üstümüze daha kalın kıyafetler
giyip, makyajımızı yapıp, kendimizi sokağa atıyoruz.
Akşam yemeği için yaptırdığımız
rezervasyona daha saatler var; ama karnımız oldukça aç. Bu nedenle, otobüste tanıştığımız, Dedeağaç’ta okuyan öğrencilerin şiddetle
tavsiye ettiği restoranın yolunu tutuyoruz.
Bu noktada atlamadan uyarmam
gerekir ki, Yunanistan’da kullanılan alfabe, latin alfabesinden oldukça farklı
olduğundan, restoranları telaffuz edilen isimleri ile bulmanız imkansız
sayılabilecek güçlükte. Bu nedenle foursquare gibi bir aplikasyon kullanmanızı;
mekanları bu aplikasyondaki harita aracılığı ile bulmanızı tavsiye ederim.
Zaten Dedeağaç’ta çoğu noktada bizim yerel operatörler çalışıyor, hattınızı
yurtdışına açtırmadan, internet paketinizi çoğu noktada kullanmaya devam
edebilirsiniz.
Sahildeki Otel Erika’nın
arasından girdiğinizdeki sokak sağlı sollu salaş, ayak üstü oturup atıştırmalık
restoranlarla dolu. Burada yaşayanların favorisi Καναβιδης olduğundan biz de
tercihimizi buradan yana yapıp, patates kızartması, köfte ve sucuktan oluşan
karışık tabaktan söylüyoruz. Yanına da, ilk defa Midilli’deyken tattığım ve
sonra Yunanistan’a ne zaman ayak bassam ilk sipariş verdiğim şey olan taze
reçine şarabından...
Gittikçe bu şaraptan İstanbul’a
da getiriyorum; ama hiç bir zaman orada olduğu kadar lezzetli gelmiyor evde
içtiğimde. Henüz tatmadıysanız bu taze reçine şarabını şiddetle tavsiye ederim.
Yediğimiz sucuk ve köftenin
lezzeti aklımızı başımızdan alıyor. O kadar ki, otelimizin dibindeki bu mekana,
her acıktığımızda uğramaya karar
veriyoruz.
Sonra sokaklarda keyfimize göre
geziniyoruz. Bazı sokaklar, yıllar öncesinden kalmış gibi görünen dükkanlarla
doluyken, bazı sokaklarda çok keyifli tasarım mağazaları çıkıyor karşımıza.
Zaten Dedeağaç oldukça küçük bir yerleşim, her yere yürüyerek en çok yirmi
dakikada ulaşmanız mümkün.
Biz oradan oraya gezinirken,
yolun karşı tarafındaki bir bar dikkatimizi çekiyor. Diğer mekanlar henüz
bomboşken, burası oldukça kalabalık. Hemen yolun karşısına geçip, boş olan az
sayıdaki masadan birine oturuyoruz ve fark ediyorum ki, burası gitmeden
önce bana Gökçemin tavsiye ettiği Absolutely Fabulous Soho.
Masaların ve menüsünün şıklığına, servis yapanların güler yüzlülüğüne,
kokteyller ve gelen atıştırmalıkların tadına bakarken, “Dedeağaç daha şimdiden
bana beklediğimden fazlasını verdi.” diye düşünüyorum.
Üstelik de Dedeağaç’taki en güzel
şeylerden biri de, her şeyin İstanbul’a kıyasla gerçekten çok ucuz olması.
Saat 20:00’ye yaklaşırken, yemek
konusunda gözüm kapalı tavsiyelerine ve tercihlerine güvendiğim O’nun “mutlaka
ama mutlaka gitmelisin” dediği Nisiotiko'daki rezervasyonumuza yetişmek için
Soho’dan kalkıyoruz.
Yolda yürürken açık bir eczane
gördüğümüzde, bir blog yazması için büyük bir keyifle kendisine baskı yaptığım
Buket’in tavsiyesi olan Korres'in doğal kozmetiklerinin peşine düşüyoruz.
O sırada fark
ediyorum ki, yıllar önce Yunan Adaları’na yaptığım seyahatte aldığım ve sonra
da bitene kadar kullanıp çok memnun kaldığım rujun markası Korres. Bu sefer paketi
oldukça sade ve fiyatı market şampuanlarının seviyesinde olan şampuanından
alıyoruz denemek için.
(Bu seyahatin üstünden yaklaşık bir ay geçtikten sonra
şunu söyleyebilirim ki, sadece bir şişe aldığım için oldukça pişmanım.
Gerçekten annem de ben de bu şampuandan, inanılmaz memnunuz. Aklınızda
bulunsun.)
Yine yürüyerek on dakika sonra Nisiotiko'dayız. Harika duvar panolarını incelerken, kendimizi Niko’nun
yönlendirmelerine teslim ediyor ve bir de Barbayani söylüyoruz.
Meze
porsiyonları oldukça doyurucu ve hepsi gerçeken çok lezzetli. Uzun zamandır bu
kadar keyifle meze yememiştim. Deniz ürünlü pilava özellikle bayılıyorum.
Karnımız doyduktan sonra, taverna
eğlencesi yaşamak için, Pica Plus'a gidiyoruz; ama günlerden Perşembe olduğu için
canlı müzik olmadığını öğreniyoruz. Üst kattaki barın havasını soluduktan
sonra, yine yürüyerek otelimize dönüyoruz.
Biraz yol çekmeyi göze alırsanız,
Dedeağaç’ta gerçekten lezzetli yemekler yiyerek ve kesinlikle İstanbul’dan çok
daha az para harcayarak, yorulmadan, strese girmeden, her yere yürüyerek
giderek harika bir haftasonu geçirebilirsiniz. Giderseniz de bu saydığım
mekanlara yolunuzu düşürmeyi ihmal etmeyin derim.
Keyifle ve lezzetle kalın!
2 yorum:
Keyifli bir hafta sonu olmuş.Sevgiyle kalın.
barbaryani yamas
Yorum Gönder