Annem ile geçen sene Christmas
yaklaşırken, kışları Almanya’da yaşayan Güneşköy’deki arka komşularımızı
ziyarete gitmiş ve Vesfalya eyaletindeki Weihnachtsmarkt’ları gezerek harika birkaç gün geçirmiştik.
Yine Weihnachtsmarkt’ların kurulma zamanı yaklaşırken, “Bu sene
de acaba Viyana’ya mı gitsek?” diye konuşuyor, ikimize uygun tarihleri
belirlemeye çalışıyorduk. Tam o günlerde efsane bir uçak bileti kampanyası olunca,
Berlin’deki Weihnachtsmarkt’ların kurulma tarihlerini kontrol ederek annem ile
bana birer bilet alıverdim.
Berlin’e ilk defa, Frankfurt –
Oder’deki bir insan hakları hukuku yaz okuluna kayıt yaptırdığımda gitmiştim.
Frankurt – Oder, adının aksine Frankfurt’a değil, Berlin’e yakın bir yerleşim
yeri olduğu için ve -büyük bir yanılgıyla- okunun çok sıkıcı olacağını düşündüğüm için,
birkaç gün öncesinden Berlin’e uçmuş, tamamen tesadüfen elimde Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna'sı ile Berlin sokaklarını arşınlamıştım. O günlerde karar vermiştim, kendimi en çok aşıkken ve seyahatteyken sevdiğime.
Hala devam edip etmediğini
bilmiyorum; ama o yıllarda Almanya’daki tren yollarının harika bir uygulaması
vardı. Haftasonları beş kişilik gruplar için her yere tren bileti kişi başı 5
euro’ya geliyordu. Bu nedenle İnsan Hakları Hukuku eğitim programı boyunca,
hafta içleri Almanya – Polonya sınırında takılırken, her haftasonu oldukça
keyifli grubumuz ile Berlin’e gidiyor, gündüzleri nehir gezisi gibi turistik
aksiyonlara katılıyor, geceleri de Berghain gibi club’ları arşınlıyor ve sonra
geri dönüyorduk. Haftasonları Berlin’e gitmek bir ritüel haline gelmişti ve o
dönemde Berlin’in turistik noktaları ile gece hayatını oldukça sağlam biçimde
keşfetmiştim.
Yıllar sonra, Polonya’nın
sınırındaki Heineken Opener Festival’e giderken de, festivali, Berlin’den başlayan bir Polonya turu olarak planlamıştık. Bu nedenle tekrar Berlin’de
birkaç gün geçirme fırsatım olmuştu. Ancak festival ruhuna uygun olarak,
ağırlıklı biçimde Neukölln civarındaki alternatif mekanlarda takılmış,
grafittilerin peşinde koşmuş, böylelikle daha önceki Berlin seyahatlerimden
bambaşka bir Berlin deneyimlemiş, Klunkerkranich ile Urban Spree’ye aşık
olmuştum.
Bu sefer beni bekleyen Berlin
yine bambaşkaydı. Listemde Berlin’de yapmak ve görmek istediğim onlarca mekan
olmasına rağmen, esas niyetimiz Weihnachtsmarkt’ları gezip, Christmas ruhunu
yaşamaktı. Berlin’deki daha önceki keşiflerimin bir kısmını şuradan
okuyabilirsiniz, bu seferki seyahatten havadisleri de bütün detayları ile
anlatıyor olacağım; ama öncelikle yolculuk ve konaklamadan bahsedeyim.
Daha önce hiç kullanmadığım bir
havayolu olan Onur Air ile uçtuk Berlin’e. 1.60 boyum ve 48 kilomla genellikle
her yere sığdığım için, ucuz uçak bileti bulduğumda genellikle hangi firma
olduğuna çok bakmaksızın karşı koyamayanlardanım. Genellikle uçak bileti kampanyaları biraz aldatmalı oluyor, mesela gidiş bileti gerçekten çok iyi bir
fiyata oluyor, ama dönüş bileti de aynı oranda artırılmış oluyor. Eğer aynı havayolu ile gidip döneyim der,
gidiş dönüş bileti alırsanız, aslında indirimli filan almış olmuyorsunuz
biletinizi. Onur Air’in kampanyası gerçekten iyi bir kampanyaydı, iki kişi
Berlin’e haftasonu yaklaşık 500 TL’ye gidip döndük ki, gerçekten yurt içi uçuş
fiyatına bir bilet oldu.
Berlin’e giderken oldukça rahat,
koltuk araları arasında makul bir mesafe olan bir uçakla uçmamıza rağmen, dönüş
uçuşumuzdaki uçak benim boyutlarımı bile zorlayacak darlıkta koltuk
aralıklarına sahipti. Aynı şekilde giderken uçağın yolcu profili, şaşırtıcı
derece klas, kampanyadan faydalanan gezgin kişilerle dolu iken, dönüş
uçuşumuzdaki yolcu profili kabusa yakındı. En son, çocuğunu verdiği
rahatsızlıktan dolayı uyarmamıza “medeni bir cevap olarak” arkamda oturan elli
yaşında kadın koltuğumu tekmeliyordu.
Azıcık ağlayan bebeği için bile “Kusura
bakmayın.” diyen Almanların arasında birkaç gün geçirdikten sonra, koltuk
tekmeleyen bir koca kadın tramvatik oldu tabii, “Türkiye’ye dönmekle hata mı
ediyoruz?” diye düşünmeden edemedik.
Diğer yandan hem gidişimiz, hem
dönüşümüz –üstelik de dönüşte hava şartları nedeniyle pek çok uçak gecikme
açıklamasına rağmen- saatinde oldu. Onur Air bu kampanyalarını yıl boyunca
tekrarlayacakmış, birkaç saat uçuş nasıl olsa, dar koltuk aralığı ve az
gelişmiş yolcularla karşılaşma riskini göze alırım, derseniz, bence aklınızda
bulunsun.
Konaklamaya gelince, hangi semtte
kalmak istersem, aklımdakine uygun bir ev bulmam mümkün olduğu için ve
genellikle aynı klasmandaki bir otele kıyasla oldukça avantajlı fiyatlar
sunduğu için son zamanlardaki seyahatlerimin tamamında Airbnb’den yana tercih
yapıyorum.
Ancak Berlin için konaklama
ayarlamakta biraz geçe kaldığım için güzel seçeneklerin çoğu çoktan başkaları
tarafından kapılmıştı. Şiddetle tavsiye edilen birkaç otele göz attığım zaman, karşıma
çıkan fiyatlar bence gereksiz pahalıydı. Sonuçta otelden sabah erkenden çıkacak
ve uykumuz gelince birkaç saat uyumak için geri dönecektik.
Sevgili ile gidilip
odada bol zaman geçirilecek seyahatler dışında, otelin yalnızca lokasyon
bakımından iyi olmasına özen gösterenlerdenim. Biraz araştırma yaptıktan sonra,
Mitte’deki Hotel 4 Youth’ta karar kıldık. Lokasyonu güzel, yorumları iyiydi.
Otele ilişkin büyük
beklentileriniz yoksa ve ziyaret etmek istediğiniz adresler Mitte
dolaylarındaysa, burayı tavsiye ederim. Oda boyutları çok büyük olmamakla
birlikte, köşe bina olduğu için, odalar çok aydınlık ve ferah.
Mobilyalar ile banyosu gıcır gıcır. Kaloriferi
canavar gibi çalışıyor, çalışanları hem yakışıklı, hem yardımcı. Bir zamanlar
duvar tam otelin önünden geçtiği için, otelden metronun Bernauer durağına
gidinceye kadarki beş dakikalık yürüme mesafesi, bir açık hava müzesi. Yol
boyunca tabelalar, geçmişten fotoğraflar ve bir zamanlar duvardan kaçanların
anısına işaretler var.
Yalnızca uzun boylu veya iriyseniz, yatak boyutlarının
biraz küçük olduğu konusunda uyarmalıyım.
Havalı bir konaklama yeri
arayışındaysanız da, ortalıkta gezinirken tesadüfen keşfettiğimiz Casa Camper
aklınızın bir kenarında olsun derim. Perdelerinin arkasına oda numaralarını
basmışlar, bu yüzden otele dışarıdan bakınca bir tiyatro sahnesi gibi görünüyor.
Hangi odalarda kalanların uyanık olduğunu görebildiğiniz gibi, otelin
karşısında birkaç dakika dikildiğinizde, bir numaranın kenara kaydığını, içeride
birinin aynanın karşısında makyaj yaptığını izleyebiliyorsunuz. Çok eğlenceli!
Dikkatimizi
perdeleri ile çeken bu otel, Camper’ın otellerinden biriymiş. Şu anda dünyada
iki tane var, biri Barcelona’da, diğeri de bu Berlin’deki. Fiyatı çok makul
değil; ama karşılanamaz da değil. Ben Berlin’e yeniden gitme sebebi olarak bu
oteli bir kenara not ettim bile.
Seyahat planları yaparak kalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder