02 Temmuz 2010

-Monk müsün?


Günler ne çabuk geçiyor böyle! Ben Çeşme'den döneli bir hafta devirdik bile. İtiraf ediyorum hala valizimi boşaltmadım. Hani lazım olur yeniden diye... Mesela aklımızda bir de Bodrum planı var bu aralar.

Gerçi bugün biri beni gerçekten uzaklara kaçırıyormuş neredeyse, ama yurtdışına çıkış yasağım bozdu her şeyi. Hele şimdi başka bir işe baş koydum ki oy oy altı aydan uzun sürebilir bu şehirdeki yerleşik mobiliteyi kaybetmiş hayatım.

Neyse ben yarın İstanbul'da havanın yağmurlu olacağını unutmak için biraz daha Çeşme'den bahsedeyim:

Çeşme merkezde gezmeye bayıldım ben; çok zevkli binalar, birbirinden şık cafeler ve sakinlik bir arada.
Babylon Çeşme'yi fathini bir adım daha ilerletmiş ve Monk by Babylon'u açmış bir de. "Hayatın her anından keyif almayı bilenlerin, birer “Monk” olduğunu düşünüyoruz. Aynı sebepten, kendimize de bu adı seçtik." diye de açıklamışlar bu yeni ismi.

Hemen yanındaki Carrefour benim hayatımda gördüğüm en havalı marketlerden biriydi, hem konumu, hem de iç dekorasyonu sebebiyle.

Bir de marinadaki Milesstone'u çok sevdim. Yeni açılmış gıcır bir cafe / restoran. Güneş batarken akşam üstü kahvelerimizi burada içip, tatlılarımızı mideye indirdik.

Bu arada İstanbul'daki cafe ve restoranların hepsinin ne kadar zincir olduğunu da hiç bilmediğim cafe ve restoranlarda oturmak bu kadar hoşuma gidince fark ettim. Housecafe, Starbucks, Kitchennette, Dükkan Burger, Gloria Jeans, Dominos Pizza, Subway, Nero ve dahası her köşe başında karşımızda. O kadar sıkmış ki!


Babylon'un temmuz programına göz atmak isteyenler aşağıdaki fotoğrafa tık tık:

Bir önceki gece hiç uyumadığım için Çeşme'de geçirdiğim geceyi uyuyarak geçirmeyi planlıyordum ki, bir arkadaşım "Eğer Çeşme'dekş tek gecende uyursan seninle öyle bir dalga geçerim ki!" diye kışkırttı beni. Soluğu MFÖ konserinde aldım.

Ben MFÖ ile büyüyen çocuklardanım, annem ile babam MFÖ'yü çok severdi ve benim çocukluğumda biz çok sık arabayla uzun yolculuklara çıkardık. Devir kaset devri, yolculuğa 3-5 kasetle çıkılır, evrile çevrile aynı kasetler dinlenirdi. MFÖ şarkılarının neredeyse hepsini o günlerden ezbere bilirim ve de çok severim.

Babylon Ayayorgi'nin de konser için ideal olduğuna karar verdim. Bu sene gittiğim konserler içinde en rahat konser atmosferi buradaydı. Açık havaydı, çok sıkışık değildi ve ses sistemi şahaneydi.

Bu yazının sonuna tabii ki vazgeçilmez bir MFÖ klasiği yakışır: Sakın gelme!

"sakın gelme" dedikçe gidesi gelir insanın bir deniz kıyısındaki sevgiliye. kışkırtıcı, istemem yan cebime koy etkili, bağıra bağıra söylenesi bir yol şarkısı. fırtınalı... (atlantis - ekşisözLük)

1 yorum:

renklendirhayati dedi ki...

süper yaa gün batımındaki kareye bayıldım, mfö diyince ilk aklıma "vurgun yedim" gelir bayılırım bayılırrrr

Pinterest'im

Instagram'ım