Her yeni yıla girerken yepyeni kararlar alanlardandım ben de. Listeler hazırlar, erteleyip durduğum şeylere el atma konusunda kendi kendime söz verir ve yeni yılın daha ilk ayı bitmeden de hem listeyi hem de kendime verdiğim sözü unuturdum.
2010 yılı başlarken (tam olarak sağdaki gibi görünüyordum :) ) kendi kendime bambaşka bir söz verdim. Bu sene yapılacak işler listesi hazırlamayacaktım. Sadece bütün bir yıl boyunca hiçbir şey yapmadan tek bir gün bile geçirmeyecektim. Tabii ki keyif çatmalar "hiçbir şey yapmama"ya dahil olmayacaktı. Ne de olsa keyif veren tembellikleri arada sırada olduğu sürece çok faydalı bulanlardanım ben.
Ve 2010 yılının sonuna geldiğimizde, geride kalan günlere bakıyorum ve tereddüt bile etmeden çok güzel bir yıl geçirdim diyebiliyorum. Hayatımdaki en güzel en dolu dolu geçmiş sene oldu demek bile yerinde olur hatta.
Öğrencilik yıllarımı olabilecek en dolu dolu şekilde geçirdiğimi inkar edemem. Bu yıllarda hem bol bol seyahat ettim, hem farklı sektörlerde iş deneyimlerim oldu, hem harika insanlarla tanıştım, hem de gece hayatı konusunda bir dönem epey uzmanlaştım. Ama artık bu periyodun bitme zamanı gelmişti. 2010'un ilk çeyreğinde kahve ve çikolatadan oluşan bir beslenme menüsü ile yarasalar gibi gündüz uyku gece ders çalışma şeklinde yaşayarak İstanbul Hukuk Fakültesi'nden mezun olmam yılın en büyük olaylarından biriydi benim için.
Yine 2010'un ilk aylarında Young Guns projesinin bir parçası olma şansını yakaladım. Fikir olarak şahane olup, uygulama kısmında batan bu projenin ilk başlarında iş hayatına, sosyal medyaya ve pazarlamaya dair pek çok şey öğrendim. İş "ne bir şey öğrenebiliyoruz, ne de para kazanıyoruz" şeklinde zaman ısrafına dönüşmeye başladığında tatsızlaşmadan herkesin projeden elini ayağını çekmesi de isabet oldu. Sonuç olarak bana harika arkadaşlar ve bir sürü deneyim bıraktı.
Deneme yanılma yoluyla çalışmayı düşündüğüm bütün sektörlerde büyük hayal kırıklıkları yaşadıktan sonra, malesef oldukça yaygın olan avukat stajyeri = köle anlayışından fersah fersah uzak, kurumsallık konusunda gerçekten örnek alınası bir avukat ortaklığında çalışmaya başladım. "Avukatlık yapmayı düşünmüyorum" diyen ben, bu iş sayesinde "Kesinlikle yapmak istediğim işin avukatlık olduğuna eminim." der oldum. Tamamen tesadüf eseri başladığım bu ofiste yaklaşık 9 aydır gerçekten işimi çok severek çalışıyorum.
Hatta yıllık iznimin tamamını tamamen gönüllü olarak hukuka harcadım ve Europa University Viadrinna'da İnsan Hakları Hukuku Programı'na katıldım. Dünyanın her tarafından müthiş insanlarla gündüz son derece ciddi ders çalışarak, akşamları Polonya votkalarının dibine vurarak çok eğlenceli bir (kısa) öğrencilik de orada geçirmiş oldum.
Bütün bunların arasında mezun olduktan sonra yapmak zorunda olduğum stajımın da bütün sıkıntı ve disiplin kurulluk oluşlarıma rağmen, ilk periyodunun neredeyse sonuna geldim.
Bütün bunları yazınca sanki bütün senemi ders ve işle geçirmiş gibi oluyorum biliyorum; ama aslında hiç de öyle olmadı. Şubat ayında AEGEE'nin eventi ile Abant, Kartalkaya, Sapanca, Bolu'daydım, mart ayında Young Guns ekibi ile Eskişehir'e gittik, nisan ayında yaz sezonunu başlatmak için hala kahkahalarla andığımız bir sürü an yaşadığımız Büyükada kaçamağımızı yaptık, mayıs ayında kebaba yumulmak için Adana'ya gittim, yine aynı ay Polonya'da bir arkadaşımı İstanbul'da ağırladım, haziran'da kardeşimin doğum günü şerefine Çeşme'ye gidip yeni Babylon'u hayırladık, temmuzda Sapanca'ya bir huzur kaçamağı yaptım, yine temmuzda Dalyan Club'a dadanıp her haftasonu havuz keyfi yaptık, temmuzun son haftasonu Ağva'ya kaçtım ki bu da herhalde sene boyunca yaptığım en sarhoş en çılgın ve en anlamlı seyahat oldu benim için, ağustosta Sedef Adası ve Büyükada maceramız oldu tamamen spontane bir biçimde, ağustosta bir de Altınorfoz'a ailecek tatile gittik, ağustosun en son haftasında Ağva ekibi ile birlikte Bozcaada yolları tuttuk, eylülde kapağı bütün engellere rağmen yurtdışına atmayı başardım ve Berlin, Frankfurt, Postdam, Slubice hattındaydım, kasımda süpriz katılımlarla birlikte Adana ve Hatay'da bir yemek turu yaptık ve aralıkta Aşk'ın doğum günü için Ada'daydık.
Böylece insanın seyahat etmek için tek ihtiyacı olan şeyin yeterli istek olmasını da kendime kanıtlamış oldum, çünkü bütün sene boyunca çalışıyordum ve bütün bu kaçamaklar haftasonu, bayram tatili, 19 mayıs, 23 nisan, 30 ağustos gibi haftasonu ile birleşen tatillerle yetinerek yapıldı.
Facebook'ta "Seminer Konferans Toplantı Duyuruları" grubunu kurdum ve "Nasıl her şeyden haberin oluyor?" diye sitem edenlerle ve hatta beni hiç tanımayanlarla haberdar olduğum etkinlikleri paylaşmaya başladım.
Chucha Boutique projesini hayata geçirdim, böylece dolabına sığamayan ama yine de giyecek bir şeyi olmayan dişiler arasındaki kıyafet döngüsüne benim de bir katkım olmuş oldu.
İstanbul'da da geceler evde pineklemekle geçmedi çoğu zaman. Kaç defa dışarıya çıktım, kaç yüz partiye katılımcı oldum bilmiyorum. Histanbul, Shopping & Fucking, Punk Rock, Malafa ve Mağara Adamı oyunlarını izledim. IAMX, Infected Mushroom, Nil Karaibrahimgil, Jay Jay Johanson, MFÖ, Caz Vapuru, Imogen Heop, Teoman, Medeski Martin & Wood, Scorpions, Parov Stealar ve Müslüm Gürses gittiğim konserlerden ilk aklıma gelenler. Taksim'de izlediğim birbirinden harika canlı performanslar da cabası.
Ha bir de bu arada Anadolu Yakası'ndan yeniden Avrupa Yakası'na göçtüm ve kendime sıfırdan bir yuva kurdum.
Son zamanlardaki uykuculuğumun nedeni de bütün sene boyuncaki uykusuzluğum olsa gerek! :)
2010 bana diploma, iş ve ev getirdi. Bunların hepsi öyle ya da böyle er ya da geç sahip olmayı beklediğim şeylerdi. Ama bir de Aşk getirdi ki, onun varlığından ben çoktan umudu kesmiştim! O kadar iyi geldi ki... Aradan aylar geçmesine rağmen, hala kapı zili çaldığında heyecanlanıyor olmak, bir insanın hem sevgilin, hem dostun, hem eğlence partnerin olabilmesi benim yazma kabiliyetimi aşar.
Tabii ki 2010'un her saniyesi kahkaha dolu her şey yolunda giderek geçmedi. Kaybettiklerim oldu, isteyip alamadıklarım oldu, göz yaşlarım aktı, umutsuzluğa kapıldım, sık sık isyan ettim, her şeyi bırakıp kaçmak istedim, yanlışlar yaptım, kırdığım insanlar oldu, çaresiz kaldığım anlar, "Kendi kendime neler ettim boşu boşuna bir telaş / Kaç kere ölmek istedim ama sevişirken yavaş yavaş / Sabah oluyor yeni bir tuzak" diyen MFÖ'yü yüzlerce kez dinledim... Ve bu anlarımda hep kızlar yanımdaydı. En mahremlerimizi, en ağırından en basitine dertlerimizi bölüştük, devam etmek konusunda birbirimizden güç aldık... 2010'u onlarla kapatmak istedim o yüzden, yılbaşında hepimizin ayrı bir planı olması ihtimaline karşı biraz erkenden birlikte kutladık yeni yılı. Çok güzeldi. (Yukarıdaki fotoda o gece aramızda olmasına rağmen bir tane ayakta fotoğrafını yakalayamadığım için Sinem chucham yok malesef. Kendisini gecenin en kafası güzeli seçtik.)
Bir erkek arkadaşım da en az kızlar kadar derdimi çekti, gerçi onun hangimizin arkadaşı olduğu konusunda Aşk ile kavga ediyoruz. Kendisi bizi bırakıp Tayland'a yerleşmeye karar vermiş olsa da :))
Ve bu blog... Her başına oturduğumda beni aldı götürdü başka diyarlara, en güzelinden ruh hallerine...
En başta ne halt yiyor olursam olayım arkamda olduklarını bildiğim ve hissettiğim ailem olmak üzere, bu yılıma kenarından köşesinden bulaşan herkese gerçekten çok teşekkür ediyorum. Sizin için bu sene nasıl geçti bilmiyorum, kötüyse de üzerine bir kadeh devirin bir sigara yakın bitsin, yenisi başlıyor. Kendinize bütün sene boyunca elinizden gelenin en iyisini yapacağınıza söz verin ve inanın: 2011 çokçokçokçok güzel olacak!
1 yorum:
telefonun kapalı, burdan kutluyorum. mutlu bir yılın olsun bebeğim.
hazirandan sonra hep beraber oluruz umarım! :)
Yorum Gönder