10 Ağustos 2010

Orda öyle yerlerime dokun dokunmadığı kimsenin...

Başlarken: Teoman & İrem - Duş

Eski bir Budist deyişi vardır: "Öğrenci hazır olunca, öğretmen de belirir."


Aynen de öyle oldu.
Hukuk sektöründe çalışmaya başlarken, kendi kendime bir söz vermiştim: Ne olursa olsun, iş-ev-iş-ev arası mekik dokuyan, sadece mantıklı bir açıklaması olan şeyleri yapan bir insana dönüşmeyecektim. Hiçbir haftasonumu da farklı bir şey yapmadan çar çur etmeyecek, mümkün olduğu kadar yakın uzak tatillere çıkacaktım. Hiç de fena sayılmazdım bu konuda. Konserler, haftasonu kaçışları, hiç olmadı pazar günleri havuz fasılları, kahve içelim diye buluşup margaritayla devam eden akşamlar, hiç kimseyi sallamayıp herkesle dalga geçebilen bir adamla geçirdiğim olağanüstü geceler derken gerçekten çok eğleniyordum.

Ama bu keyfi ve spontane planların kralını tatmam için Müslüm Gürses konserinin iptal olması ve benim Foursquare kullanmam gerekiyormuş. Böylece bir adamla tanıştım.

Ben + o + onun spontane planları + benim arkadaşlarım + onun arkadaşları + alkol = benzersiz eğlence ---> Bu formülün doğruluğunu da Ağva ile doğruladık ve birlikte gerçekten son zamanların en bomba haftasonunu geçirdik.

Adam öyle planlar yapıyor ki, hali hazırda başka bir planın varsa bile saniyede satıveriyorsun. Hatta bizim kızların arada bir tutan üşengeçliklerini bile aldı üstlerinden. Geride kalan haftasonunda bütün en yakın arkadaşlarımı birden görmüş oldum onun "hayır" denemeyen planları sayesinde... Kendisini "spontanist kral" ilan ettik. :)

O kadar çok yeni yer keşfettim ki bu haftasonu, önümüzdeki koca bir hafta boyunca bu haftasonundan bahsedebilirim. Keşfettiğim diğer bir şeyse benim sıkılganlığım. İçmekten ve dans etmekten bile sıkılıyor(muş)um. Perşembeden salıya içtik, çılgınlar gibi dans ettik, çok güldük, çok eğlendik, planların hepsi birbirinden güzeldi. Ama işte ben ne kadar eğlenirsem eğleneyim bir süre sonra bambaşka tarzda bir şey yapmak istiyorum. Çikolataya taparsın mesela, ama bir paket yedikten sonra ikinci paketi yemeye başladığında o kadar lezzetli gelmez, canın su içmek ister. Ben de alkolden ve dans etmekten ne kadar hoşlanırsam hoşlanayım, o tatmin noktasından sonra alakasız bir şey yapmak istiyorum. Bu akşam nefis bir chill out arşivi eşliğinde hazırlanan güzel bir yemek, sakin sohbet üzerine yayılıp film izlemek, çılgınlar gibi içip dans etmekten daha cazip geldi. Ya da artık yaşlanıyorum bilmiyorum :))

Yine de şu anda Salı Sallanır etkinliğinde boy gösteren, hala içen ve hala dans eden spontanist kral ve daha önce oldukça enteresan tanışma hikayemizi anlattığım çıtıra helal olsun demeden duramayacağım.

Şimdi cuma akşamına bir flash-back yapıyoruz! Taksim'deki BiBuçuk'ta (kanat & biranın en güzel adresidir) karnımızı doyurup, buz gibi biralarımızı tokuşturduktan sonra İstinye'den Çubuklu Hayal Kahvesi'nin shuttle'ına bindik; çünkü gece Teoman konseri vardı.



Teoman'ı "Papatya"dan beri çok severim. Bence gerçekten tapılası şarkı sözü yazan az sayıda insandan biridir. O yüzden Teoman konserinde eğlenmeme ihtimalim zaten yok benim. Ama bu seferki Teoman konseri diğerlerinden biraz daha güzeldi. Aramızda dönen "kuma" ve "güvenlik" esprileri, gece boyunca olup bitenler, Teoman'ı keşfedip sahneye çıkartan adamdan Küba'da çekilen klip hikayelerini dinlemek, Renkli Rüyalar'ı avaz avaz söylerken hayatı renkli rüyalar oteline çeviren adamı öpmek, güzel kafalar, buz gibi margaritalar...


Benim en sevdiğim Teoman şarkılarından oluşan bir playlist de konseri kaçıranlara kıyağım olsun:



Ayrıca "Ne güzelmiş bu Hayal Kahvesi!" dediyseniz ve henüz Çubuklu Hayal Kahvesi'ne adım atmadıysanız elinizi çabuk tutun, bu hafta o hafta! Kapanıyor sonra çünkü.

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım