30 Aralık 2014

2014'e veda yazısı...

Bir yılın daha sonuna geldik. 

İnsan isterse hayatı için pek çok dönüm noktası ve özel tarih belirleyebilir; ama ben hala bunun için yeni yılı tercih edenlerdenim. Her yılın sonunda oturuyorum, bütün bir seneme bakıyorum. Neler yaptım, nelerde iyi, nelerde kötüydüm dürüstçe kendimi tartıp biçiyorum. Sonra da, bir sonraki sene yapmak istediklerim hakkında listeler oluşturuyorum.

Bu seneye başlarken defterime "Değişiklikler, denemeler, heyecanlar, sallantılar, büyük adımlar derken son birkaç yılım dolu dolu; ama çok karmaşık ve dağınık geçti. 2014 dengemi bulacağım, kendimi keşfedeceğim, çok çalışacağım, çok seyahat edeceğim ve hobilerimi geliştirebileceğim bir yıl olsun istiyorum." yazmıştım.



2014 de oldukça hareketli ve dolu dolu bir sene oldu; ama en azından temel konularda istikrarlıydım: Biraz daha yerleşmiş ve eksikliklerini biraz daha tamamlamış olarak aynı evde yaşıyorum, Mr. Feelgood ile iki senemizi doldurduk ve aynı ofiste çalışmaya devam ediyorum. Dengemi bulup bulmadığımdan emin değilim; yine de kendimi dinlemeye, keşfetmeye, test etmeye zamanım oldu.

Böylelikle, nasıl bir hayat yaşamak istediğim konusundaki temel taşları fark ettim. Mesleğimi seviyorum ve piyangodan ikramiyeyi bile vursam çalışmadığım bir hayat düşünemiyorum. 

Son zamanlarda kurumsal hayatı bırakalım, kendi işimizi kuralım modası yaygın olsa da, bir yerde buna da karşıyım ben. Evet, bazı insanlar için bu doğru bir seçenek olabilir; ama temel prensiplerde anlaşabildiğiniz bir ofiste çalışmak da harikadır. Dolayısıyla bu yıl boyunca da çalışmayı planlıyorum, ne blog yazmayı ne de başka bir hobimi, "iş" olarak konumlamayı düşünmüyorum. 

Bu sene, hobileri, hobi olarak, mesleğin yanı sıra sürdürmeyi denedim ve pekala da mümkün olduğunu keşfettim. Gerçekten çok çalıştığım bu sene boyunca Mushaboom8'e 146 yazı yazdım, 8 ülkede 29 şehrin sokaklarını arşınladım.



Diğer yandan ben ev ve iş arası yaşayarak mutlu olabilecek insanlardan biri olmadığımdan artık kesinlikle eminim. Hayatımın mesleğimden ibaret olmasını istemiyorum. Yazmayı da çok seviyorum, keşfetmeyi de çok seviyorum, evde kitabım ile miskinlik yapmayı da öyle...

Dolayısıyla benim hayatımı seyahat edebileceğim ve yazı yazabileceğim bir şekilde tasarlamam gerekiyor. Ancak mesleğim buna şu aşamada izin vermediği için, bütün bunları bir arada yapmak için zaman planlaması ve önceliklendirme konusunda kendimi eğitmem ve geliştirmem gerekiyor. Elbette spontane keyiflere de izin verecek biçimde.

Bu sene boyunca gerek İstanbul'da gerek Türkiye'de gerek yurtdışında çok gezdim tozdum. Harika lezzetler tattım, hiç bilmediğim sokaklarda yüzlerce kilometre yürüdüm, bütün bunları burada iki günde bir yazma kararıma büyük ölçüde uyarak anlattım. 2014 yılı boyunca geçtiğimiz üç seneden çok daha fazla blog yazısı yazdım. 

Aynı zamanda, kariyer bazında harika projelerin içinde yer alma fırsatı yakaladım ve bunun için ortalamaya vurursak günde 15 saatten uzun çalıştım. Her seyahatime ofis bilgisayarımı yanımda taşıdım. 

Ancak kendimi, evimi, arkadaşlarımı, sağlığımı zaman zaman ihmal ettim bu tempoda.




2015 yılında yeniden doğmayı planlıyorum. Gerçekten. Kendimi ve hayatımı seviyorum; ama çok daha iyisini yaratabileceğime inanıyorum. Zamanını çok daha efektif kullanan, çok daha ışıl ışıl, çok daha iyi görünen, çok daha huzurlu bir kadın olabilirim.

Bunun için çok fazla kaynak okuyacak, çok deneme yapacak ve gerçekten disiplinli ve listeli biçimde çalışarak, bir çeşit "make-me-over" projesi yaratacağım. 

365 günde büyük fark yaratılabileceğine inanıyorum. Temel konularım, bakım, her türlü fazlalıktan arınmak, düzen, zaman planlaması, sağlıklı yaşam ve ruhu beslemek olacak. Bütün bu süreci de buradan paylaşıyor olacağım, umarım siz de kendinize ilham bulabilirsiniz.



2014 iyisiyle kötüsüyle bitti, kendi hesaplaşmanızı yapın; ama karamsarlığa kapılmayın. Çünkü artık 2014'te olan biten hiç bir şeyi değiştiremezsiniz. Yalnızca hesaplaşın kendinizle, nerede neyi yanlış ve eksik yaptığınızı görün ve anlayın yeter. Yepyeni bir sene başlıyor ve bu sene harika şeyler yapabilirsiniz! 



Ayrıca bu sene boyunca, yolda karşılaştığımızda verdiğiniz coşkulu tepkiler, buraya bol bol uğradığınız, harika yorum ve e-mailler ile günlerimi şenlendirdiğiniz için de ne kadar teşekkür etsem azdır. İyi ki varsınız, siz olmasanız bu sene bu kadar güzel olmazdı!


Mutlu yıllar : ) 

28 Aralık 2014

2014'ün özeti: My kitchen is for dancing!

Bu sene başlarken yazdığım ilk yazıda şöyle demişim: "Çünkü ben inanıyorum ve 2014 harika bir sene olacak!"

Oturdum ve 2014'te yazdığım bütün yazıları okuyarak, bu senenin özetini çıkardım. Elbette yaptığım ve yaşadığım her şeyi buradan yazamıyorum; ama yazmadığım şeylerin büyük bir kısmını da gerçekten unutuyorum. Bu blog, benim için bir nevi dijital bir hafıza. 


Yazılarıma baktığım zaman net olarak gördüm ki, bu sene gerçekten kazandığım parayı gözü kapalı olarak uçak biletlerine yatırmışım ve evde gerçekten hiç zaman geçirmemişim. Valiz toplamak, uyumak, duş almak, kıyafet değiştirmek için gelmişim ve hemen çıkmışım. "My kitchen is for dancing!" derken abartmıyorum, gerçekten de evde kendi başıma dans ettiğim zamanlar oluyor. Yazının sonuna geldiğinizde ne dediğimi anlayacaksınız :)


Benim açımdan liste liste 2014:



İzlediğim Filmler: La Grande Belezza, Blue Jasmine, Tabutta Rövaşata, Matmazel C, Yozgat Blues, Kemerlerinizi Bağlayın, Meydan, Dallas Buyers Club, The Broken Circle Breakdown, The Wolf of Wall Street  , Büyük Budapeşte Oteli, Nymphomaniac, Pas ve Kemik, 20.000 Days on Earth, Kış Uykusu, Pek Yakında





Okuduklarım: Oyun, Bir Kadının Hikayesi, Susan Sontag , Hayal, Lükse Övgü, Türk Lokumu, Aynı Yıldızın Altında, Osho Yaratıcılık , Yasaklı Apartman, Onwards, Born To Blog, Kocan Kadar Konuş, Garson ve Mutlu, Kısa Saçlı Kadınlar, Heralde Kız, Bir Gün,  Amazon Kadınlar Kulubü, Şıklığın Resmi Tarihi, Hiç Yoktan İyidir, Anais Nin, Güneş ve Ada.


Okuduğum kitapların neredeyse hepsi best-seller tarzı kitaplar olmuş. Görünen o ki bu sene, okuyarak hiç derinleşmemişim, sadece oyalanmış ve keyifli zaman geçirmişim. 



İzlediğim oyunlar: Katilcilik, Katil Joe, Garaj, Kim Korkar Hain Kurttan, Poz, Parkta Güzel Bir Gün ve Üst Kattaki Terörist 



Seyahatlerim: Berlin (1) (2) (3), Varşova (1) (2),  Şile, Maşukiye, BrüjBrüksel (2), Antwerpen (2), Paris (2), New York (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) (9), Mardin (1) (2), Hasankeyf, Adıyaman Nemrut, Opener Festival, Sopot, Ausschwitz, Krakov, Lviv,  Adana (1) (2) (3), Güneşköy - Sığacık (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7), Prens Adaları, Akyaka ve Gökova, Roma (1), (2), (3) (4), Amasra (1) (2), Dortmund, Lünen, Bochum, Düsseldorf, Diyarbakır, Elazığ Harput 


Hiç fena sayılmaz değil mi? Üstelik de bu sene ne kadar fazla mesailerle çalıştığımı göz önünde bulundurursak... Hem yurtiçinde, hem yurtdışında çok sokak arşınlamışım. 



Pişirdiklerim: Elmalı pancake, Burçaklı supangle, Kabaklı makarna, Havuçlu pilav


Dışarıda çok fazla yemek yedim bu sene, ama onları burada listelemek yerine Mekanist'e ekledim, daha fazla kişinin, daha sistematik bir biçimde yararlanmasını sağlamak umuduyla. 

Ayrıca, "Madem bu kadar çok dışarıda yemek yiyoruz, bunu da sistematik biçimde yapalım" dedik ve böylece Foodie İstanbul projesi doğdu. Umarım ki, 2015'te bu projenin adını çok daha fazla duyacaksınız.  


Bu seneki "hayat ve aşk" yazılarımdan bence en güzelleri:




Tavsiye içerikli dersli "how-to" yazılarım:

Bu sene, aldığım kararların hiçbirini uygulamadım. Hala kötü besleniyorum, uyku düzenim yok, evde her şey her yerde, kendime bakım için hiç zaman ayırmıyorum. Ülkede de gerçekten iç acıtıcı çok fazla şey oldu. Hepimizin içinden pılıyı pırtıyı toplayıp kaçıp gitmek geldi çoğu zaman. 

Yine de bu sene, evde kendi kendime umarsızca dans ettiğim veya gün içinde yüzümde saçma sayılabilecek kadar kocaman bir gülümsemeyle dolandığım harika anlarım oldu. 

Çok çalıştım, çok şey öğrendim, çok gezdim, güzel insanlarla tanıştım; o yüzden benim açımdan 2014 gerçekten güzel bir sene oldu.



Umarım ki bu sene de size bir şeyleri yapmak ve bir yerlere gitmek konusunda ufak da olsa bir gaz verebilmiş, "bir doz minik güzel şey" aşılayabilmişimdir. Çünkü bu sene tam 146 yazı yazmışım, yani yazmaya hiç azımsanmayacak kadar zaman ayırmışım.


Keyifli kalın!

26 Aralık 2014

Diyarbakır: Mustafanın Kahvaltı Dünyası, Kaburgacı Selim Amca ve Arka Sokaklar

Diyarbakır sokaklarında oradan oraya gezerken, içtiğim çayların da etkisiyle olsa gerek, midem isyan bayraklarını çekti. Artık bir şeyler yemeliydim; ama o saatlerde canım oturup et yemek de istemiyordu. Mustafanın Kahvaltı Dünyası'nı not etmiştim defterime, çok da yakınlarındaydım. "Öğleni de geçti, hala kahvaltı servisi var mıdır acaba?" sorusuyla istikametimi Hasan Paşa Hanı'na çevirdim. 



Hasanpaşa Hanı'nı Sokullu Mehmet Paşa'nın oğlu yapmış ve o dönemlerde oldukça önemli bir han olmuş, pek çok gezgin eserlerinde bu handa kalmış ve buradan bahsetmiş. 

Minicik bir kapıdan geçtikten sonra, avluya çıkıyorsunuz. Avlunun ortasında aktı sütunlu bir şadıvan var. Etrafı da çeşitli turistik eşyalar satan mağazalar ile çevrili. Ahmet Kaya ve Che Guevara en idol kişiler anladığım kadarıyla bu bölgede, çünkü her türlü nesnenin üstünde onların fotoğrafları var.




Yiyecek mekanları üst katta, ben "Mustafanın Kahvaltı Dünyası"na aşağıdan baktım baktım, nereden çıkacağımı anlamam biraz uzun sürdü. Merdivenlerin yanında tabelalar yok, yolunuz düşerse aklınızda bulunsun, şu fotoğrafı gördüğünüz yerdeki merdivenleri çıkmanız gerekiyor.



Yukarı çıktım ve güzel havadis ile karşılandım, evet öğleden sonra da kahvaltı servis ediyorlardı. Oturur oturmaz, önüme minik minik bir sürü tabak koymaya başadılar. Bir kısmı gerçekten anlamsızdı, içinde birkaç tane kızarmış sebze olan da vardı, üzerinde kırmızı şerbet gezdirilmiş muz ve kivi ile dolu olan da...  Bu nedenle önce, "Eyvah yerel bir şeyler tatmak isterken, tam turistik yere mi düştüm!" diye endişelenmeye başlamıştım ki, asıl istediklerim de geldi önüme.





En üstteki bir çeşit helva. Çok tatlı değil, sıvı sayılabilecek bir kıvamda. Sucukları, kasap sucuğu, alıştıklarımızdan çok daha yumuşak ve aromalı. Oldukça lezzetli. Peynir konusunda zor bir insan olmama rağmen, özellikle peynirlerine bayıldım. Bal kaymak da uzun zamandır yediklerimin en lezzetlisiydi. 




Ben kahvaltımı ederken, çayım sürekli tazelendi. "Daha bitmemişti ki." dediğimde de, "Abla sen buralı değilsin galiba, ılındı o çay içilmez, sıcağını iç." diye dersimi aldım.  Sucuk kasaba özel yaptırılıyormuş, kaymak ile bal dışarıdan alınıyormuş, geri kalan kahvaltılıkların hepsini Mustafa Bey hazırlıyormuş. Ben en sevdiklerimi paylaştım, ama koca masa kahvaltılıklarla donanmıştı. Gelen hesap ise sadece 15 TL idi. 

Bal kaymağın tamamını mideye indirip, enerji dolduktan sonra kendimi tekrar sokağa vurdum. 












Biraz çarşı pazar gezdikten sonra, kafama göre, labirent gibi daracık ve izbe arka sokaklara girdim. Buralarda insanlar nedense turist olduğuma inanmak istedi. "Hello hello" diye seslenen yaşlı amcalar oldu, "How are you?" diye yanıma koşan küçük çocuklar da... Şevklerini kırmadım, hepsi ile ingilizce konuştum, anlamadığımı sanarak Türkçe dedikodumu yapıp kikirdeşmelerine de izin verdim. Sadece gülümsedim ve fotoğraf çektim.













Turistik gezimi sonlandırmadan önce, tarihi üç yer daha gezdim. Bunlardan ilki, üçüncü yüzyılda yapılan Meryemana Süryani Kadim Kilisesi oldu. 






İkincisi ise dört sütun ile başlıklar üzerine oturan kare mimarisi ile Anadolu camiileri içinde tek olan ve Akkoyunlular tarafından inşaa edilen Dört Ayaklı Minare. Bu minarenin altından yedi kere geçenin dileklerinin gerçek olduğuna inanılıyor, o yüzden bu mistik şehirde dilek dileme fırsatını kaçırmadım ve hemen yan tarafta kaynak yapanların garip bakışları eşliğinde tam yedi kere geçtim. :)




Üçüncüsü durağım da, Katolik mezhebi tarafından kullanılan ve ne zaman inşaa edildiği tam olarak bilinmeyen ama 17. yüzyıl olduğu varsayılan Mar Petyun Kilisesi oldu. 




Bu kilisede ben içinden çok, bahçesinden görünen ve henüz restore edilmemiş tarihi binalardan etkilendim.









Güneş yavaş yavaş kaybolurken, Diyarbakır ile vedalaşma zamanım geldi. Dolu dolu bir gün geçirmiş, Diyarbakır'da umduğumdan fazlasını bulmuş, yüzlerce fotoğraf çekmiştim. Geriye bir tek şey kalmıştı, Selim Amca'da kaburga dolması yemek. Çok lezzetli bir kapanış olduğunu ve Nişantaşı'nda bir salata fiyatına tıka basa doyduğumu sanırım söylememe bile gerek yok. 




Diyarbakır benim için bitmedi. Bir kere daha gideceğim, üstelik de bu sefer kendimi sevgili Deniz'e teslim edeceğim. Şehri bilen, çok şeker bir mimar adayı ile birlikte Diyarbakır'ı arşınlayacak, bambaşka köşelerinden havadisler vereceğim! : ) 

Keyifle, keşifle ve lezzetle kalın!

Pinterest'im

Instagram'ım