30 Eylül 2009

AEGEE ruhu ve event'leri!!




Onlarca yahoo gruba üyeyimdir, bulduğum her türlü etkinliğe başvururum, zaman ve emek harcayacağım aktivitelerin okuduğum bölümle alakalı olması gibi bir takıntım yoktur, internet başında gerçekten azımsanamayacak kadar zaman geçiririm ve her gün onlarca siteyi köşe bucak incelerim. Pek çok etkinliği, kursu, programı keşfedip, etrafındaki insanlara duyuran kişi olmaktan da gerçekten zevk alırım.

Ama yine de kaçırdığım şeyler olabiliyormuş. Mesela keşke AEGEE'yi daha önce keşfetseymişim, diyorum bu günlerde. İstanbul'daki ofisine gidip, dernek tanıtımını izledikten sonra, AEGEE fikri hoşuma gitmişti gitmesine; ama öyle ayılıp bayılmamıştım.

Sonra SU denilen yaz üniversitesi etkinliğine katıldım. Burada da o etkinlik hakkında pek çok şey yazdım malum. İnanılmaz ucuza, inanılmaz eğlenceli bir tatil yaptım. Böylece kafamda AEGEE "ekonomik ve pek keyifli tatiller yapmaya yarar" fikri oluştu.

Geçen hafta Network Meeting için İzmir'deydim. AEGEE'nin sadece "eğlence" üzerine olmadığını çok net bir şekilde gördüm. Yüzlerce projeden ve gerçekten yoğun dersler içeren değişik alanlardaki okullarından haberim oldu. Bir kere daha "Keşke bu AEGEE'yi daha önce keşfetseymişim." dedim.

Durup düşününce, daha önce keşfetmediğim bir yandan da iyi olmuş. O zaman work&travel ve interrail fasıllarına hiç girişmezdim çünkü. Ama AEGEE ruhu bambaşka! Şehirdeki ofise gidip toplantılara katılımcı olmak o ruhu kesinlikle aşılamıyor. Ama kalkıp bir event'e gidiyorsun, hayatında daha önce hiç görmediğin bir sürü insanla tanışıyorsun, ingilizce olarak iletişim kuruyorsun, günlerce bu insanlarla birlikte yemek yiyor, birlikte uyuyor, birlikte partiliyor, birlikte work-shoplara katılıyorsun. Çok kısa sürede gerçekten çok yakınlaşıveriyorsun. Gittiğin şehri bir yandan kültürel, bir yandan gece hayatıyla keşfediyorsun. Aynı zamanda bir şeyler öğrenip, work-shoplarla beyin fırtınası yapıyorsun.

Üst limit olan 35 yaşıma kadar kalabildiğim kadar aktif kalma sözü verdim kendime! : )

Bu konuda daha detaylı bilgi almak isterseniz sitesini inceleyebilirsiniz.



Biraz iddialı olacak ama Avrupa'daki en güzel AEGEE ofisi İzmir'de galiba; köşkün içinde!


AEGEE-spirit denilen şey hakkında fikir sahibi olmanız için de en son katıldığım "beachy network meeting" isimli event'ten rastgele kareler:






Share/Bookmark

Konser bileti kazanmanın en kolay yolu : ))


Yukarıda 1.sinin afişi bulunan Balkan Soundz Festival'in 2.si bu hafta cuma günü Maçka Parkı'nda gerçekleşiyor. Detayları için Biletix'in bu sayfasına göz atabilirsiniz.

Ben de bu aralar blog yazılarımı ihmal ediyor olmanın özürü niyetine "izleyen"lerime bir güzellik yapmak istiyorum. Kim, bu blogu niçin sevdiğini bir kaç cümleyle en güzel şekilde anlatıp e.sezenturker@gmail.com adresine mail olarak iletirse, kendisine Balkan Soundz Festival için 2 kişilik davetiye armağan edeceğim!!!! : ))

Öpücükler...

Share/Bookmark

29 Eylül 2009

Group hug

İstanbul'a döndüm! : )
Blog yazılarıma da hemen hemen geri döneceğim; ama şu anda çok sempatik bir Azerbaycanlı misafirim var. Türkçesi de inanılmaz eğlenceli. Örneğin pastanede kurabiyeyi gösterip "Bu şirin mi?" diye soruyor. Şirin = şekerli. Arabayı park etmek yerine "arabayı saklamak" diyor. Kapıcı demek kaleci demek.

Onların "Kişi" kavramının içinde "gadın"lar dahil değil. Asansördeki "4 kişiliktir" yazısına bakıp, "Gadınlar ne kullanıyor?" diye soruyor. Evde şenlik var kısaca! : )


Ayrıca group hug denilen şeyin ne kadar iyi hissettirici bir şey olduğunu bu tatilimde bol bol deneyimlemiş oldum.

Bir sonraki Suriye gezisine kadar İstanbul'da keşifler yapma zamanı! Yeni sezon başlasın!!!

Share/Bookmark

22 Eylül 2009

Herkes İstanbul'a döner, Sezo kaçar!



Yine yollara düşmek için sebebimi yarattım, minicik çantamı hazırladım ve gidiyorum.

Uzun süreli, uzak diyarlara kaçışlarımdan biri değil bu sefer. Toplantı bahane, Ege şahane diyerek düşüyorum yola. : )

Bu süre boyunca internete gireceğimi sanmıyorum, o yüzden burası sessiz kalacak. Siz bu arada True Blood izleyerek beni bekleyebilirsiniz.


Hayatımdaki en tembel bayramı geçirdim. Düzenli çalışmayınca, her gün tatilmiş moodunda yaşayınca, bayramlar o kadar da önemli gelmiyormuş insana. Evimi toparladım, bool bool aburcubur tükettim, hala bayram ziyareti alışkanlığını sürdüren tek arkadaşıma şebek pozlar verdim, hiç makyaj yapmadım, saatlerce müzik dinledim, bol bol yazı yazdım, iyi bayramlar mesajlarını okumaktan sıkıldım, onlara cevap yazmaya üşendim... Bu kış için kendime ayırdığım tembellik kotamın yarısından fazlasını doldurdum böylece.







Bugünün şarkısı:"Bebe- siempre me quedara."Dinlemek için buraya!!

Share/Bookmark

21 Eylül 2009

Bayram şekeri niyetine fotoğraflar


Bu aralar yapmam gereken çok iş var evet; ama kafamı toplayıp, kendimi verirsem çok çok 5 saatte bitecek bu işleri bir türlü bitiremiyorum. Bayram tatili ve yağmurlu hava kombinasyonu beni fena halde mayıştırdı. Bol kahve, bol çikolata, geceliğin üzerine atılan bir şal ve dizi çılgınlığı şeklinde günlerimi deviriyorum. Neden İstanbul'da kaldım bu tatilde sorusunun cevabını da bilmiyorum... Post. yazmaya bile üşendim, o kadar yani!

Hepsi birbirinden muhteşem bir kaç fotoğraf paylaşmakla yetiniyorum:


away (by mediocre_matt)

sweet dream (by NOSTARWARS)


ex inhaler (by mediocre_matt)

city lights (by Disco_Love)

"Catch it if you can" (by_S_t_r_a_n_g_e)

"Family" (by ElifKarakoc)

Share/Bookmark

19 Eylül 2009

Balkon Sefası



Bilmeyen kalmadı herhalde;
benim için son bir senedir İstanbul'da dışarı çıkmak = Asmalımescit: )

Sevdiğim ve sık sık gittiğim mekanlardan biri de Balkon! Balkon'un üçgen asansöründen şurada, yolluk votka jestlerinden de burada bahsetmiştim; ama mekana ait fotoğraf bir türlü koyamamıştım.

Şimdi o eksiği kapatma zamanı! : ) Yanında fotoğraf makinesi ile gelen ve bu post.taki bütün fotoğrafları çeken Doğa'ya da teşekkür ediyorum.

Balkon'un yeme de yanında yat yemekleri ve günün yorgunu ben:




Share/Bookmark

WebStar olmak isteyenleri görelim!


Biliyorsunuz çok basit gibi görünen fikirler uygulamaya konulduğunda, hem bizim hayatımızın ayrılmaz parçası haline geliyor; hem de o fikri hayata geçirene inanılmaz paralar kazandırıyor.Google, facebook, yemeksepeti.com, blogger, youtube ilk anda aklıma gelenler... Tam liste çıkarmaya kalksam epey uzun bir liste olacağından eminim, hali hazırda çıkarılmış listeler zaten vardır, o yüzden o kısmına hiç girmiyorum işin.

Böyle bir projeniz varsa veya "Şöyle bir şey olsa ne tatlı olurdu" şeklinde eksikliğini hissettiğiniz; ama hayata geçirmek için harekete geçmediğiniz fikirleriniz varsa, Webstar Türkiye sizin için bir fırsat olabilir.

Katılmak için web tasarım bilmeye, taslak hazırlamaya filan gerek yok. Tek koşul 12 yaşından büyük olmanız ve her hangi bir dijital fikir-projeye sahip olmanız.

Dip not: Bence webstar çok kötü bir isim seçimi olmuş. Pornstar veya Popstar çağrışımı yapıyor.

: ))

Günün şarkısı tam burada!!

18 Eylül 2009

Babylon dergi çıktı!!!!

Bu resimdeki iki objeyi de ayaküstü aldım. Çanta okul kaydından çıkmış, Asmalı'da yemeğe giderken gözüme çarptı. Fıstık yeşili mi çingene pembesi mi çelişkisinden sonra bunu kapıverdim. Dergiyi de aynı gün Asmalı'da Babylon'un önünden geçerken aldım.



Yıllar önce sessiz sedasız, insanların girmeye korktuğu bir yerde açılmıştı Babylon. Ben o zamanlar -18 yaş olduğumdan Babylon severlerden biri değildim. Babylon'a ilk defa 2004'te gitmiştim. Çok net hatırlıyorum; mekanı bulana kadar canımız çıkmıştı, çıkışta da ortalığın ıssızlığından ürpermiştik. Sonra Oldies but Goldies'lerle iyice ayağımız alıştı Babylon'a. Ardından da Asmalımescit oldukça popülerleşti ve İstanbul'un diğer bütün semtlerinin pabucunu dama attırdı.

Babylon da kendi halinde, değişik konserlere ev sahipliği yapan bir mekan olmakla yetinmedi, yazları Alaçatı'ya taşınır oldu. Yetmedi, hemen paralel sokağa kardeş mekan Babylon Lounge açıldı ve bize konser öncesi happy hour alışkanlığı aşılamaya çalıştı. Son olarak da 10. yılı şerefine bir kitap ve 3 ayda 1 yayınlanacak bir dergi çıkartacağını duymuştum. Alternatiflikten ticariliğe geçişleri rahatsız edici de olsa, Babylon çizgisini beğenen biri olarak dergisini de çıktığı gün alıverdim.

Derginin kuşe kağıda değil, mat ve kalın sayfalara basılı olması, ilüstrasyonların ağırlıklı olması bana Bant'ı çağrıştırdı. Zaten de Bant ekibi hazırlıyormuş dergiyi.

Henüz "göz atma"nın ötesine geçemedim, o yüzden içeriği hakkında bir şey diyemeyeceğim; ama müzik dergilerini, bahsedilen kişi ve grupları internetten dinleye dinleye okuyanlardan olduğum için bu dergi bana 3 ay yeter gibi. : )




Akbank Jazz Festivali başlıyor da, kimi dinlesek? diye derdinde olanlar için de faydalı bir çalışma yaptım. Jazz festivali kapsamında Babylon'da sahne alacak grupların myspace linkleri:


Andy VoteL:
http://www.myspace.com/andyvotel

Justin Adams:
http://www.myspace.com/justinadamsproducer

Trio 3:
http://www.myspace.com/triothree

Grand Pianoramax:
http://www.myspace.com/leotardin

Aki Takase:
http://www.myspace.com/akitakase

Jose James:
http://www.myspace.com/josejamesquartet

Dj Yakuza:
http://www.myspace.com/yakuza972971

Günün şarkısı da Wax Poetic & Nil karaibrahimgil'den Girl olsun (Orjinali çok daha güzel; ama sadece canlı versiyonunu bulabildim)


Wax Poetic feat. Nil at Nublu New York


Share/Bookmark

Yasaklı dergi ve beatles ruhlu oteL


Dergilere karşı bir zaafım var. Kitapçılarda dergi reyonlarını pas geçmeyi başaramıyorum, renkli renkli sayfalarını karıştırmaya bayılıyorum ve sürekli dergi alıp duruyorum. Dergilerin çoğu reklamlar yüzünden ansiklopedik boyutlarda olduğundan, yolda yanımda taşımaya üşeniyorum ve bu yüzden de bazılarını ancak aldıktan aylar sonra okmaya fırsat bulabiliyorum.

Bazılarını ise gayet kasıtlı olarak okumuyorum. Food& travel da kasıtlı olarak okumadığım dergilerden biri. Sayfalarını karıştırıp ve resimlerine bakmam bile çantamı toparlayıp kaçıp gitmemi söyleyip duran bir şeytan sokuyor içime. Gelgelelim geçen gün düzenlediğim ders notlarının arasından bir Food& Travel çıkınca, güzel bir fincan kahvemi hazırlayıp oturdum başına.

Yukarıya koyduğum resimler beni benden aldı. Hele Air France'ın "Business Class, 2 metre uzunluğunda yatağa dönüşebilen koltuklar, rahat bir yolculuk için ferah ve huzurlu bir atmosfer, leziz mönü ve seçkin Fransız şarapları ile GÖKYÜZÜNÜ DÜNYANIN EN GÜZEL YERİ YAPAR" cümlesini içeren reklamına içim gitti.


Bir de ilgimi çeken bir otel oldu: Hard Days Night Hotel

Liverpool'da 1884 yılında inşa edilen ve 2. dereceden tarihi eser sayılan bir bina, The Beatles temalı bir otele dönüştürülmüş. 110 standart odası, adları Lennon ve McCartney olan iki pek lüks suiti varmış. Otelin her yerinde grubun orjinal fotoğrafları yer alıyormuş. Özellikle barındaki "Strawberry Fields" kokteyli pek meşhurmuş.




Günün şarkısı da yumuşak yumuşak gelsin:

Morcheeba - Otherwise


Share/Save/Bookmark

17 Eylül 2009

Dikiz toplumunun bir parçası oLmak


Her gün rutin olarak yaptığım kıtalararası yolculuğumda bana eşlik eden üç vazgeçilmez unsurum var: 1) Müzik (i-pod'umun şarjı olmadığında kendimi huzursuz hissediyorum) 2) Kitap / dergi 3) Kahve

Son favorim de Newsweek. Hem yer kaplamıyor ağırlık yapmıyor, hem de reklamların arasından yazı seçmek zorunda kalmıyorum.

Bu ayki sayısında bana son derece saçma gelen bir mesaj iletip durmuşlar: Doğa afetler zenginlerden çok yoksulları hırpalar. Hayat tarzları araştırmasına göre 1125TL olan ortalama hane gelirinin altında geçinenlerin yüzde 80'i AKP seçmeni. Bu iki bilgiyi birleştirip, doğal afetlerin etkileyeceği insanların büyük çoğunluğu AKP seçmeni olacaktır, sonucuna ulaşmışlar...Türbanlılara olan antipatimi, AKP'ye oy verenlerin zekasından şüphemi, İran'ın nasıl şimdiki hale geldiğini anlatan çizgi-belgeselin başlarını Türkiye'nin şimdiki durumuna ne kadar çok benzettiğimi bilmeyen kalmamıştır herhalde; ama "AKP'ye oy verenler cezasını sel felaketiyle çekiyor." demek de bana doğru gelmiyor.


Neyseeeeee bunu geçiyorum, aynı dergideki ilgimi çeken "Dikiz Toplumu" başlığı altında toplanmış yazılardan güzel parçaları sunuyorum size:

- Basit bir denklem söz konusu: Dikizliyoruz ve dikizlenmek üzere kişisel bilgilerimizi paylaşıyoruz. Yapıyoruz çünkü yapabiliyoruz. Teknoloji masadan kalkmadan, başka insanların burnunun dibine kadar girebilmemize imkan veriyor. Üstelik onlar da tıpkı bizim gibi buna rıza gösteriyorlar. İtiraflarımızı dışa vurarak onlardan kurtuluyoruz, dedikodunun riskli cazibesine, hatta bazen yasak cinselliğin ürpertisine kapılıyoruz. zamansız ve mekansız davranabilmenin rahatlığı gözlerimizi kamaştırıyor.

- Niedzviecki: Fark edilmek istiyoruz. Kimse bizi bilmiyor, biz kimseyi tanımıyoruz. Bu yüzden dışarıya ısrarla kim olduğumuza ve varolduğumuza dair sinyaller gönderiyoruz. Hem biricik olduğumuzu hem de bizim gibilerle iletişim kurma potansiyelimiz olduğunu gösteren sinyaller...

- Psikiyatr Dr. Gürkan Odabaşı: İnsanların ortak kaygısı kendilerini kötü göstermemek ve heğ mutluymuş imajı çizmek. Bu yalnızlık duygusu o kadar baskın ki sanal ağlar üzerinden içi boş bir kalabalığın içinde var olmaya çalışılıyor ve ego tatmin ediliyor.

- Ersan Özer: Twitter ve diğer sosyal ağlar üzerinde ne kadar çok takipçiniz varsa o kadar popüler bir kimlik haline geliyorsunuz ve şöhretiniz artıyor. Popüler kültürün popüler figürü olarak bir kimlik yaratmak tercih edilen bir şey günümüzde. İnternet buna imkan tanıdı.

- Mehtap Erel: Yazı yazmak nefes almak kadar doğal bir durum benim için. Ben böyle bir insanım ve şu konularda şöyle düşünüyorum demek isteyen, biraz kendini beğenmiş insanların yaptığı iştir yazı yazmak. Bu kafada insanların kendilerini ifşa etmek gibi dünyevi düşüncelerle işi olmaz gibi geliyor bana. Aksine ortada yerli veya yersiz bir 'tüm dünya ne düşündüğümü bilsin' narsizmi var bence. Sunduğu fikirlerin ya da yaptığı şakanın arkasında duramayacak olanlar zaten isimlerini kullanmadan, lakapla yazıyorlar. Bence ismini saklamadan yazan bir blog yazarı deşifre değil değil, güvenilirdir.

Benim için nasıl iki insanın birbiriyle flört etmesi romantikken, birden fazla insana göz kırpmak bayağılık ise, çoğunlukla bu amaçla kullanıldığını düşündüğüm siteler de aynı şekilde basit ve bayağı.

- Pelin Akat (BBG, Survivor, Gelin Kaynana'nın yapımcısı): Bazıları doğal olarak ve fark etmeden bu izleme sürecinin bir parçası haline geliyor. Ancak bu noktada bir temel davranışın devam ettirildiğini düşünüyorum. Günlük hayatta da zaten birbirimizi takip ediyoruz. Çocuklarımızı, ailemizi, yakın çevremizi... Birbirimizi ve ne yaptığımızı izliyor olmayı seviyoruz.



Facebook, twitter, ff, last.fm kullanan ve düzenli olarak blog yazan biri olarak, bunları doğru kabul edersem kendimi "rontgenci, asosyal, narsist (evet bu biraz doğru aslında) ve bayağı ilan etmem lazım. Yine de okuması eğlenceli bir yazı dizisi olmuş.

Bir de dip not: Fortune dergisinin bu yıl belirlediği dünyanın en büyük 100 firmasının yüzde 32sinin şirket blogu, yüzde 54ünün twitter hesabı, yüzde 29unun da facebook fan sayfası varmış. Artık PR = internet olmuş! (?!)

Günün şarkısı da burada; süper süper süper şarkı:

BangGang, "I Know You Sleep"


Share/Save/Bookmark

Pinterest'im

Instagram'ım