29 Aralık 2008

edoardo delille

"1974 yılında İtalya'da, Floransa'da doğdu. Az daha zengin ve ünlü bir avukat olacakken, mezuniyetine bir yıl kala "Ama ben gezmek istiyorum." dedi ve bu tutkusunu fotoğraf tutkusuna ekleyip fotoğrafçılık okumaya karar verdi. 8 yıl önce Milan'a taşındı (ki hala nefret ediyor) moda dergilerine (UomoVogue, Vogue Japan vb.) çekimler yaptı, reklam kampanyalarını fotoğrafladı. Ama "gerçek hayat" fotoğraflarına olan aşkını hiç unutmadı. Takımı Fiorentina, Enduro motorsiklet tutkunu, iyi bir vodka içicisi, takdir gören bir "şef" ve hala Milan'daki evinde, deniz gören bir evin hayalini kuruyor. "

Bu yazıyı okudum ve adama aşık oldum. Bir erkekte hayalini kurabileceğim her şeye sahipti adam. İtalyandı, avukat olmak yerine hayallerinin peşinden gitmeye cesaret etmişti, motorsiklet tutkunuydu, seyahat etmeyi seviyordu, sanatıyla yaşıyordu ve yemek pişiriyordu!! Vodka kısmına ve yaşına bakınca başka yetenekleri konusunda aklımda bir soru işareti oluşmuş olsa da, "Kimmiş bu adam?!" diye araştırmaya başladım hemen.

Kendi fotoğrafına malesef ulaşamadım, facebook'tan ekleyeceğim en sonunda o olacak (yaşasın facebook! ) ; ama onun çektiği fotoğrafların hepsi birbirinden şahane!

Bana aksülamel gösterme!!!


Elime ilköğretim öğrencileri için hazırlanmış bir Türkçe sözlük geçti. Hani metinler vardır, sözcükler seçilir, sözlükten onların anlamlarına bakılır ve sonra o kelimelerle cümle kurulur. Bezmiş öğrenci de “Ben vazo gördüm.” , “Ben vazo aldım.” şeklinde devamlı 'görmek' ve 'almak' fiilleriyle kurar bu cümleleri.
Çok okuyan bir insan sayılabilecek olmama rağmen, sözlükteki kelimelerin çoğunu hayatımda ilk defa gördüm. Bazılarına epeyce de güldüm. Buyurun, rastgele 10 tanesi:
Galiz: kaba ve çirkin
Hamhalat: kaba saba
Heyamola: ağır bir yük kaldırır veya aktarırken hepbirden söylenen söz
Hodbin: yalnız kendini düşünen, bencil
Becelleşmek: Sürekli uğraşmak
(ben cebelleşmek biliyordum ama… )
Cevelan yapmak: dolaşmak
Kakavan: geveze
Pabuççu: Çorapla girilen yerlerde ayakkabıları bekleyen kimse
Perükar: Berber
Aksülamel: Tepki

kırmızı noktalı klipler (!)



MTV klipleri bariz bir şekilde seksapel kokarken Türk kliplerinin de açılıp saçılmaya ve cesurlaşmaya başladığı inkar edilemez. Peki bu seksi kliplerin öncüleri kimler? Bu klipleri çekmeye ilk kimler cesaret etti?
Dert Değil – Metin Arolat
Merve İldeniz’in göğüslerinin arasından süzülen yoğurdun kaşıklandığı sahne
Karabiberim – Serdar
İlknur Soydaş’ın göbeğinden zeytin yenmesi
Hatta bir sahnede Soydaş’ın göğüslerinin ucunun görünmesi
Bu Gece Uzun Olacak – Hülya
Popo hareketleri
Kaçın Kurası – Sibel Tüzün
Klibin hamamda geçmesi
Foolish Casanova – Petek Dinçöz
Üzerindeki liseli üniforması ile ıslandığı sahne (ler)
Sarışınım – Gülşen
Rtük tarafından yasaklanan klibi

karşıya geçmek eziyetti hani?!

İstanbul hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi. Kelimeler anlatmaya hiç bir zaman yetmedi, resimler hiç bir zaman gerçeği kadar etkili olamadı. Bir kere tadını almış olan, defalarca pılıyı pırtıyı toplayıp uzaklara kaçma girişimlerinde bulunsa bile, simidi, boğazı, aileyi özlemeyi bahane ede ede geri döndü. Oysa hepsi hikaye! İstanbul'un bir cazibesi var: Tek olması, benzeri bulunmaması. "İstanbul'da sıkılan hayattan sıkılmış demektir" sözü her saat her yerde bir aktivite olduğunu yeterince anlatıyor; ama sadece aktiviteler mi?! Karmaşıklığı, insanlarının çeşitliliği, yeni ve eskinin bir arada yaşayışı, birbirinden bambaşka semtleri, kokuları, lezzetleri... Koca bir paragraf yazdım, hiç bir şeyini anlatamadım. İşte İstanbul böyle bir şehir!
Anadolu yakasında yaşamaya başladım başlayalı her gün "karşıya geçmem" gerekiyor. Senelerce Cihangir'de yaşamış, hiç trafik derdiyle boğuşmamış biri olarak bunun kabus gibi olacağına kendimi psikolojik olarak hazırlamıştım. Ne yanılgı! Arabasıyla köprü trafiğine giren kafasızlar için geçerliymiş o. Atlıyorum vapura, kulağımda o günkü ruh halime göre bir playlist, biraz kitap dergi karıştırıyor, biraz manzarayı izleyip hayal kuruyorum. Genelde de günün en keyifli şeyi bu "karşıya geçme" aktivitesi oluyor. Yukarıdaki fotoğraf da, filtresiz ve photoshopsuz. Üstelik gayet amatör bir dijital kamera ile çektim. Yaşasın vapur! Yaşasın İstanbul! Yaşasın karşıdaki halledilmesi gereken işler!

minik ayna parçaları

Fazla renkli ve süslü olmasını istemediğiniz, ama bomboş durmasına da tahammül edemediğiniz köşelerde, minicik aynalar kullanabilirsiniz. Ortamın sadeliğini bozmadan, biraz sıradışı hale getirmek için risksiz ve kolay bir uygulama bu. Minik ayna parçalarını istediğiniz şekilde çift taraflı bant ile duvara yapıştırabilir, sıkıldığınızda aynı kolaylıkla sökebilirsiniz.

Bir duvarı komple turuncu tonları ile boyalı olan odamda diğer duvarların sadeliğini bozmak istemediğim için ben bu köşe duvarımda minik aynalar kullandım. Daha frapan görünümler için çok daha büyük veya değişik şekilli aynalar kullanmayı deneyebilirsiniz.


28 Aralık 2008

Metrodaki kemancı

Soğuk bir Ocak sabahı, bir adam Washington DC'de bir metro istasyonunda, kemanla 45 dakika boyunca altı Bach eseri çalar. Bu süre içinde, çoğu işe yetişme telaşındaki yaklaşık bin kişi kemancının önünden geçip, gider.

Kemancı çalmaya başladıktan ancak üç dakika kadar sonra, ilk kez orta yaşlı bir adam kemancıyı fark edip, yavaşlar ve birkaç saniye sonra da gitmek zorunda olduğu yere yetişmek üzere yine hızla yoluna devam eder..

Kemancı ilk bir dolar bahşişini bundan bir dakika kadar sonra alır. Bir kadın yürümesine ara vermeksizin parayı kemancının önüne koyduğu kaba atarak, hızla geçer, gider.

Birkaç dakika sonra, bir başka adam duraklayıp, eğilerek dinlemeye başlar ancak saatine göz attığında işe geç kalmamak için acele ettiğini belirten ifadelerle hızla yoluna devam eder.

En fazla dikkatle duran ise üç yaşlarında bir oğlan çocuğu olur. Annesinin çekiştirmelerine rağmen, çocuk önünde durur ve dikkatle kemancıya bakar. En sonunda annesi daha hızlı, çekiştirerek çocuğu yürümeye zorlar. Oğlan arkasına dönüp dönüp kemancıya bakarak, çaresizce annesinin peşinden gider. Buna benzer şekilde birkaç çocuk daha olur ve hepsi de anne, babaları tarafından yürümeye devam için zorlanarak, uzaklaştırılırlar.

Çaldığı 45 dakika boyunca kemancının önünde sadece 6 kişi, çok kısa bir süre durur. 20 kişi duraklamadan, yürümeye devam ederek, para verir. Kemancı çaldığı süre içinde 32 dolar toplar. Çalmayı bitirdiğinde ise sessizlik hakim olur ve kimse onun durduğunu fark etmez, alkışlamaz.

Hiç kimse onun dünyanın en iyi kemancısı Joshua Bell olduğunu ve elindeki 3,5 milyon dolarlık kemanla, yazılmış en karmaşık eserleri çaldığını anlamaz. Oysa Joshua Bell'in metrodaki bu mini konserinden iki gün önce Boston'da verdiği konser biletlerinin tamamı ortalama 100 dolara satılmıştı...

Bu gerçek bir hikayedir ve Joshua Bell'in öylesine bir kılıkla metroda keman çalması, Washington Post gazetesi tarafından algılama, keyif alma ve öncelikler üzerine yapılan bir sosyal deney gereği kurgulanmıştır. Sorgulanan şeyler; sıradan bir yerde, uygunsuz bir saatte güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup ondan keyif alıyor muyuz? Beklenmedik bir ortamda, bir yeteneği tanıyabiliyor muyuz? İdi...
Bu deneyden çıkarılacak kıssadan hisse ise, dünyanın en iyi müzisyeni, dünyadaki en iyi müziği çalarken, önünde durup, dinleyecek bir dakikamız dahi yoksa, başka neleri kaçırıyoruz acaba?

where the wild things are






Patrick Demarchlier'in Vogue için yaptığı "where the wild things are" isimli çekim renkleriyle göz yoruyor yormasına ama aynı zamanda cezbediyor ve kendisine baktırtıyor. Her bakışta da yeni bir detay fark ediliyor. Herkesin siyahlara büründüğü kış havasındaki İstanbul sokaklarında geçirilen bir günden sonra ihtiyacım olan görüntü tam olarak buydu!

"janmm benimm"lerime yeni yıL mektubum =)

CanLarımmmm =))

hayatımdaki radikaL değişimler & kafa karışıklıkları aynen sürmekte. Adliyelerde koşturan bir avukatcık olmuş olsam da şuursuzluklarım da tam gaz devam =))

ben kendi halimde, topuklu ayakkabılarım üzerinde, fındık vodkaların ve svetaların etkisi altında, kafa karışıklıklarım ve sonu gelmeyen planlarımla boğuşup dururken, bir yıL daha devirmenin ucuna gelmişiz!

dört farklı işte çalıştığım, interrail olayının efsanesini gerçekleştirip hayatımın en güzel yazını devirdiğim, çok sarhoş olup, çok eğlendiğim, çok geceler güneşi görüp evi girdiğim, black& nescafe eşlikli dedikoduların en güzellerini yaşadığım, hepsi birbirinden özel kırıtıklar edindiğim, cihangir'den kozyatağı'na göçtüğüm, sonunda hukuk sektörüne atıldığım ve daha bir sürü muzip bir gülücükle anımsadığım haltlar yediğim en şahanesinden bir sene oldu 2008!

şerefelerdeki eşlikleriniz, danslardaki partnerlikleriniz, dedikodulardaki "güzin abla"lıklarınız, tatlı sohbetleriniz, gitmek için tutturduğum aktivitelere katılımlarınız, müzik arşivlerinizi benimle paylaşımlarınız, uzakta olup da facebook & msn muhabbetlerimizle beni gülümsetmeleriniz ama en çok da hayatımda olduğunuz için teşekkür ederim.Teşekkür ederim pek resmi ve yavan kaldı; öpücüklere boğar, gıdıklayarak mıncıklarım! =p

zaman zaman kızmanıza sebep olan şeyler yapsam da, ortadan kaybolup arayıp sormasam da, bir adama ayılıp bayılıp ondan bahsederek beyninizi ütülesem de, kalıplara aykırı hatta bazen abartılı şeyler yapsam da beni hala seviyorsunuz biLiyorum =p (bu da bu yıLki son şımarıklığım olsun )

yeni yıLda artık birilerinizin evlenmesini diliyorum, şahane elbiselerimi giymek için "mezuniyet" ve "kep" törenimden (ki bunların olup olmaması da hala şüpheli =)) ) daha fazla sebebe ihtiyacım var =P
bu tabii ki işin geyiği! aman ha! =p

2009'da da her canınız sıkıldığında "sezo nerdesin ben de geliyorum" diyebileceğiniz, devamlı planlar yapan biri olarak kalacağım; hukuk ve adliyeler benim ziLLiliğimi ve enerjimi götürmeyecek söz! Bir sürü güzel şey yaşayın, hep kocaman bir gülümseme olsun yüzünüzde, aşık ve yaramaz olun 2009'da!

Kocamaaan öpücüler.... Bir kaç gün öncesinden yeniii yıL yeniii yıL yenii sizLere kutLu oLsun =)

27 Aralık 2008

the do!

Hani bazı şarkılar vardır, ilk dinlediğinizde tahammül edememenize rağmen, dinledikçe kanınız ısınır. The do'nun on my shoulders'ı benim için o şarkılardan biri. Şarkı sözlerini pek sevmeme rağmen, kızın sesi fazla tiz, fazla çığırtkan ve çekilmez gelmişti. Sonra konserleriydi, radyoda rastlaşmalarımızdı, last.fm'in önerdikleriydi derken karşıma oldukça sık çıkmaya başladı ve artık her gün dinlediğim şarkılardan oldu. Tiz ve çekilmez değil, şımarık ve eğlenceli geLiyor artık o ses bana...

Why would I carry such a weight on my shoulders ?
Why do I always help you carry your boulders ?
You wonder why I carry such a weight on my shoulders
And why would I tttts such a load

Cos someday you'll see
Next time I'll try it another way

Why would you try to make me friends with them soldiers ?
When you know that I've never been familiar with orders
When you know that my heart is in a pretty disorder
And you should know that in my heart you fill every corner

And someday you'll see that all I want is to please
Next time I'll try it another way

How long will I sit and wait like a soldier ?
How many summers will it take ?
How many summers will I wait ?
How many shoulders will I break ?

Why would I carry such a weight on my shoulders ?
Why am I always by your side when you're down ?
Why did I help you build a beautiful house ?
And why did I break my back for you in the cold ?

Cos someday you'll see
Next time I'll try it another way

Why would I have to quit if time makes me older ?
Why do they wonder why I never get bored ?
How could I tell them that I'll never let go
But hey, you're my man but they just won't understand

And someday you'll see that all I want is to please
Next time I'll try it another way

How long will I sit and wait like a soldier ?
How many summers will it take ?
How many summers will I wait ?
How many shoulders will I break ?

Why would I carry such a weight on my shoulders ?
Why do I always help you carry your boulders ?
You wonder why I carry such a weight on my shoulders
And why would I tttts such a load

And someday you'll see that all I want is to please
Next time I'll try it another way

How long will I sit and wait like a soldier ?
How many summers will it take ?
How many summers will I wait ?
How many summers will I wait ?

23 Aralık 2008

caddeye disco baLL indi =)




Bağdat Caddesi'ne devasa bir disco topu gelmiş! BayıLdım! Keşke bütün reklamlar bu kadar eğlenceli olsa...

22 Aralık 2008

murat süter




Bir zamanlar Beymen kreatif direktörlüğü yapmış Murat Süter ile yapılmış bir röpörtajdan parçalar ( elle dergisi - eylül 2007 )
- Erkek müşteri çok zor. Alışverişten keyif almayan bir kitleden bahsediyoruz. Nasıl bir tasarım yaparsanız yapın onu alacak bir kadın vardır, ama erkekte böyle bir durum yok.
- Seksilik bence büyük dekoltelerle ve allı pullu giyisilerle olacak şey değil. Sade bir gömleğin kaç düğmesini açtığıyla, gömleğin kollarını nereye kadar kıvırdığıyla, bir aksesuar veya sütyenle bütün havasını değiştirebilir.
- Düzgün olmayı seviyorum; ama ayrıntılardaki uyumsuzluğu da bir şekilde yakalamalıyım. Hem kadın hem erkek giyiminde her şeyin birbiriyle uyumlu olmasından nefret ederim. Bana kolaya kaçmak gibi gelir. Zekice yapılmış bir uyumsuzluktan ve üzerinde çok uğraşılmamış gibi duran bir şıklıktan yanayım.

21 Aralık 2008

aşk meleği ya çapkın çıkarsa?!


Absolut reklamları "in an absolut world" sloganına eşlik eden karelerle (bacasından devasa baloncuk çıkaran fabrika, perfect man'inin parçalarını bir araya getiren kadın...) hayal gücümüzü genişletip bizi gülümsetirken; Smirnoff da hiç boşta durmamış. Attığı ok ile kadınla erkeği birbirine aşık eden şişko bebek aşk meleğinin yerine, saçları röfleli de olsa hoşundan bir adamı melek yapmış. Yetmemiş: Melek okuyla adamı bayıltıp kadını tavlamış! Kafalardaki mitleri yıkan, çarpıcı, bayılınası bir reklam!

20 Aralık 2008

"sveta"sız gece olmazZ!


Pi'nin ilginç kokteyllerine alışmıştık da, Sveta'yı keşfetmek için biraz geç kalmışız. Alkole dayanıklıca sayılan bizi bile oldukça az bir miktarıyla yukardaki fotoğraftaki hale getiren bu işkinin içilişi de hazırlanışı da oldukça sıra dışı.

İçeriğini bilmediğimiz ve tadından da anlayamadığımız bir karışım masaya geliyor, öncelikle bu karışım çakmakla yakılıyor.





Tamamı alev aldıktan sonra, alttaki bardağın içine dökülüyor, dökülmüş olan sıvı shot yapılırken, diğer bardak pipetin üzerine kapatılıyor ve pipetten buhar haline getirilmiş alkol dumanı çekiliyor.


Sveta içilebilecek olan yer: Taksim'deki pi! Tanesi: 10 YTL

16 Aralık 2008

çölde prada görmek!





New orleans’tan el paso’ya giderken olan yolda, yani “yol” mevcut olsa da “yol geçmez, kervan geçmez olarak” nitelendirilebilecek çölün kenarında bir Prada açılmış. Avrupa başkentlerinin en fiyakalı caddelerine yerleşen Prada’nın kovboy çizmesi- kovboy şapkası- kaktüs üçlemesi bölgesinde yapayalnız bir mağzasının amacı nedir peki?

Sanat! Bu mağaza gerçekten Prada’nın bir şubesi değilmiş çünkü. “Marfa Prada” adı verilen bir sanat eseriymiş. Yolu bir şekilde “vahşi batı” ya düşen süslü kadınların “çölde serap görmesiyle” bir çeşit dalga geçme biçimi. Evet, bazılarının serabı Prada olabilir =)

13 Aralık 2008

8 istanbuL

Müdavimi olunan mekanlara gitmek ayrı keyifli oluyor tabii, ama ben yeniyi de hep merak edenlerdenim. Pek kimse tarafından bilinmeyen, henüz popülerleşmemiş güzel bir mekana gidiyor olmaktan da çok keyif alırım.

Dün akşam da arkadaşım, "bir yer keşfettim, hadi oraya bir bakalım" diyince hiç itiraz etmedim. 8 yan çevirince sonsuzluğun sembolü olduğu için sevdiğim sayılardandır. Mekanın adı da "8". Yoldan geçeni tavlayacak kadar güzel bir binası ve güzel bir ışıklandırması var. Tarz olarak Asmalımescit mekanlarına benziyor. Asmalımescit'te olmayan bir Asmalımescit barı! Gerçi "bar" demek de yanlış sekize. Yemekten kahveye kadar oldukça iddialı.

Yaş ortalaması Asmalımescit'e göre yüksek olsa da geniş tavanı, bitişik bitişik olmayan masaları ile Taksim'in üst üsteliğinden sıkılanlar için süper bir seçenek. Ben en çok bar taburelerine bayıldım. Barda oturmayı sevip de, o taburelerde bir türlü rahat edemeyenlerden olarak, üzerinde bağdaş kurabileceğim kadar geniş ve oldukça rahat bu taburelerde büyük bir zevkle yudumladım içkimi.
Ayda bir kaç kez partiler düzenleniyormuş. Web sitesinden bunların duyurusunu yapıyorlarmış. Şu anda web sitesindeki tek duyuru 24 Aralıktaki çok iddialı ve ağız sulandıran yılbaşı yemeği! Zencefilli tarçınlı kekten şampanyaya kadar yılbaşı lezzetleri düşünülmüş.

http://www.8istanbul.com/

Gitmeden kroki incelense iyi olabilir. Biz gitmeye çalışırken kaybolup"iki süper film birden" tarzındaki sinemaların kapısında da bulduk kendimizi. =)

12 Aralık 2008

hayatı pi'ye aLın

pi'de 'bubble gum' denemem =)


İlk göz ağrımız Nevizade olmuştu. Sokaklardaki taburelerde oturup, biralarımızı yudumlarken laflamaya bayılıyorduk. Okul çıkışı Nevizade'ye gidiyorduk, geceki plan ne olursa olsun -Etiler'de canlı müzik dinlenecekse bile- geceye Nevizade'de başlıyorduk.

Sonra Asmalımescit, Nevizade'nin pabucunu dama attırdı. Fındık vodka leziz bir şeydi, o kadar ayak altında olmadığından sadece bilen geliyordu ve ortamı daha kaliteliydi. Her geceye Parantez'de fındık vodka eşliğinde başlar hale geldik.
Şimdi havalar iyice soğuyunca ve o minik sobalar yetersiz kalmaya başlayınca, Asmalımescit konsepti de sokak olduğu için içerideki alan maksimum 10 kişi kapasitesinde olunca "Eee geceler artık nerede başlayacak?" diye sorduk kendimize dün gece Asmalımescit'te üşürken.
Asmalımescit fazla yazlık, Nevizade fazla salaştı. Böylece arada sırada gittiğimiz, ama hiç bir zaman da çok müdavimi olmadığımız Pi, geceye başlangıç noktamız oldu.

Beşiktaş şubesindeki "Burada pi'neklemek yasaktır" tabelası daha esprili olsa da, "hayatı pi'ye alın" sloganı ile Taksim'deki Pi oldukça hoş bir mekan. Değişik ve hepsi birbirinden leziz kokteyllerini özlemişim. Konseptli kampanyalar aynen devam ediyor, dün gece çok komik bir fiyata 30 shot vodka seçeneği vardı mesela. Garsonları hep güler yüzlü ve ilgili. Hatta bazıları oldukça yakışıklı. =)

Müzikler biraz karmakarışık takılsa da, kokteyllerdeki çeşit çokluğu ve neşeli isimleri bunu affettiriyor. Ortam genç, fiyatlar düşük, alkoller leziz!
"Damsız girilmez" tabelesı konulmamış girişe; ama uygulamanın böyle işlediğini öğrendim. Boş masaların hepsinde "rezerve" yazısı duruyormuş. Gelen grup kızlı erkekliyse o rezerve yazısı toz oluyor ve o masaya buyur ediliyormuşsunuz. Eğer erkek erkeğe gitmişseniz o "rezerve" yazıları aynen yerinde duruyor, yer yokluğu sebebiyle kovalanıyormuşsunuz. Bir dişi olarak hiç böyle bir sorun yaşamadığım için bilemiyorum.

Adres: İstiklal Caddesi'nde Mc donalds'ın arasından içeri saptığınızda sokakta tavla oynayanları geçince solda... Ekvator'un hemen bitişiği

Bir de dün beyaz büyü içtim. Lezizzz! Hindistancevizli, malibulu süt! =)




Radikal İki'den...
Çok hoşuma gidiyor, her bakışta irkilten, şaşırtan bir fotoğraf.
Sigarayı tutan ayağın erkek mi kız ayağı mı olduğu, erkek ayağına benzemesine rağmen neden ojeli oluşu da ayrı bir soru =)

10 Aralık 2008

dersli keyifli bir hikaye

Aracın direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar. Aracını durdurur ve kiliseye kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar.
Rahibin gözü kayar ve rahibenin bacaklarına bakayım derken kısa bir süre için aracın kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağ elini rahibenin bacağı üstüne koyar. Rahibe ona bakar ve şöyle der: " Rahip 129. ayeti hatırlıyor musunuz?"
Utançtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini sıralar. Ama bir süre sonra dayanamayıp vites değiştirme bahanesiyle yeniden rahibenin bacağına dokunur. Rahibe yeniden aynı soruyu sorar: "Rahip 129. ayeti hatırlıyor musunuz?"
Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "Aferdersin rahibe, insanoğlu bazen zayıf düşebiliyor." der. Kiliseye vardıklarında rahibe tek kelime etmeden, ama çok manalı bir bakış fırlatarak kaybolur.
Rahip aceleyle içeriye koşturur ve bir İncil alarak 129. ayeti açar. Ayet şöyledir: "İleriye gidiniz, daha yukarılarda arayınız. Orada güzellikler bulacaksınız." =))

Yani neymiiiiş? Görev alanınızla ilgili her zaman eksiksiz bilgi sahibi olun, aksi takdirde fırsatları kaçırabilirsiniz.

mini posterler yaratmak

Bomboş olan, ne asacağınıza karar veremediğiniz duvarlarınıza, beş dakikada hazırlanabilecek, çok havalı bir geçici çözüm: dergilerden mini posterler yaratmak!

1. adım: birbiriyle renk uyumu olan degi sayfaları kesilir.
2. adım: sayfa boyutundan kenarları 2,5 cm kadar görünecek büyüklükte uyumlu renkte kartonlar hazırlanır.


3.adım: bu dergi kapakları, yapıştırıcı ile kartonlara yapıştırılır.


4. adım: Poster yapıştırıcıları veya çift taraflı bantlarla duvardaki yerlerine asılırlar



Inside and Out (The Audience Honey Remix) - Feist

dünyadan tuhaf seks hikayeleri


Pekin, Çin: 14yılın ardından hükümet, AIDS hastası turistlerin ülkeye girmeleri konusundaki yasağı kaldıracağına söz verdi.
Singapur: Bir adam bir kadına kendisinde frengi bulaştırdığı için 200.000 dolarlık dava açtı.
Tokyo, Japonya: Harajuku Bölgesi’deki son seks fetişinin adı: ‘yaralı idol’. Sağlıklı kadınlar, erkekleri etkilemek için başlarını veya vücutlarının farklı yerlerini bandajlıyorlar.
Sidney, Avustralya: Bir şirket, yaşı küçük olan kızlara egzersiz olarak striptiz kursu açtı.
Nottingham, İngiltere: 16 yaşındaki bir çocuğun okuldaki doğum günü partisinde striptizci izlendi. Çocuğun annesi okula balonlarla gelecek goril kostümlü bir adam kiralamıştı, ama organizasyon firmasındaki yanlışlık sebebiyle polis kıyafetli bir striptizci geldi.
Berlin, Almanya: 78 yaşındaki playboy Rolf Eden, 19 yaşındaki bir genç kız kendisiyle yatmayı reddedince onu yaş ayrımcılığı yapmaktan mahkemeye verdi.
Roma, İtalya: İngilizce eğitimi veren bir öğretmenin hard core porno yıldızı olduğu ortaya çıktı.

09 Aralık 2008

anarşist kraLiçe








Bazı meslekler kurallar içinde kalmayı ve göze batmamayı gerektirir. Aksi takdirde o işte iyi olduğunuza inanmak için ‘ciddiyet’inizi temel alan insanların gözünde hiçbir zaman yeterince iyi olmayacaksınızdır. Fıstık yeşili vintage bir Chanel takım giyen avukat veya platin sarısı saçlarına pembe balyaj attırmış bir matematik öğretmeni tanıyor musunuz?

Başka bazı meslekler içinse sıra dışı ve biraz uçuk olmak şarttır. Mesela moda sektöründe kalıpları aşamayan birinin başarılı olması düşünülemez. En sevdiğim ‘deli’lerden biri de “anarşist kraliçe” lakaplı Vivienne Westwood’tur. Yine yapacağını yapmış, ilkokul öğrencilerine küresel ısınmayı anlatıp, bununla ilgili resim çizmelerini istemiş. Sonra da o çizimleri kumaşlara bastırıp, elbiseler yaratmış. Son defilesinde çocukların o resimlerini giymişti mankenler. Politik mesajlar veren tek modacı o değil elbette; ama bu mesajları en eğlenceli şekilde veren kesinlikle o.

Peki kimdir bu Vivienne Westwood? Bunu cevaplamak için öncelikle biraz “punk”lardan bahsetmek gerekir; çünkü Westwood ‘punk estetiğini’ yaratan insandır.

Punklar içinde bulundukları durumu protesto etmek için ellerindeki her malzeme ile (bedenleri dahil) kendilerini ironik bir biçimde toplumsal atık olarak sunarlar. Köle kıyafetleri, zincirler, deriler, parçalanmış giyisiler, rahatsız edici saç biçimleri… Punk anti-modadır; amacı geleneksel kalıplar içinde yaşayan topluma karşı algıyı bozmaya yönelik açık bir saldırıdır.

Vivienne Westwood da, fikirlerin giyisilerle sözlerden daha iyi anlatılabileceğini savunan İngiltere doğumlu bir modacıdır. Ona göre kıyafetler, kitaplar, posterler, broşürler kadar etkili bir şekilde mesaj iletirler. Böylelikle Vivienne Westwood ile punk’ların felsefesi bir noktada kesişir ve punk’ı daha estetik bir hale getirir.

İlk dükkanı “Let it rock!” tan sonra “Sex” isimli fetiş giyisiler satan bir mağaza açar ve burası “Sex Pistols”e de ilham kaynağı olmuştur.

Kendini tanımlanamaz kılıp, hep şaşırtanlardan bu süper kadına ilan-ı aşk yazımı da yine onun bir sözü ile bitireyim:
YOU HAVE A BETTER LIFE IF YOU WEAR IMPRESSIVE CLOTHES.

= daha etkileyici kıyafetler giyerseniz, daha iyi bir yaşamınız olur.

08 Aralık 2008

bir doz FREUD! =)


Kağıttan hazine valizimden bir zamanlar aldığım psikanaliz derslerine ait notlar da çıktı. Freud’sal yaklaşımlar ve rüyalar hakkında bilgi almak için buradan buyurun:

Uyku 3 evreden oluşur.
  1. evre, dış realiteden tam kopmamış, uyku uyanıklık arası evredir. Bu evreye gündüz gözler açıkken de geçilebilir.
  2. evre, “rem”dir. Gözler kapalıyken, sağ-sol veya daire biçiminde hareket eder. Rüyalar bu evredeyken görülür.
  3. evre “derin uyku”dur.Bu evredeyken rüya görülmez.


Bazı rüyalarımızı hatırlarken, bazen kendimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım rüyayı hatırlayamamız nedendir? Görsel veya içerik olarak hatırladığımız rüyalar, ‘açık rüya içerikleri’dir. Bilinçaltında kalması gereken arzuları, öfkeleri ve hisleri içermeyen rüyalardır bunlar. Eğer bu bastırılmış arzu ve hislerimizi içeren rüyalar görürsek, ya uyanırız ya da beynimiz bunları açık rüya içeriklerine dönüştürür. Böylece saçma ve manasız rüyalar çıkar ortaya.




Gizli rüya içeriklerinin açık rüya içeriklerine dönüşmesi, üç şekilde olur: yer değiştirme, yoğunlaşma ve simgeleştirme.

Yer değiştirme en çok ses öğesi benzerliği ile gerçekleşir. Engin isimli kişiyi arzulayınca enginar görmek gibi.

Simgeleştirmede ise,
sopa ve silah - erkek cinselliğinin
kutu, valiz, oda - kadın cinselliğinin
merdiven çıkma, trene binme gibi ritmik hareketler - cinsel ilişkinin simgesidir.

Neden dişi kediler sokaklarda azgın azgın inlerken, kadınlar böyle bir şey yapmazlar?
İçgüdü hayvansal bir arzudur. İçgüdülerin bastırılması veya başka bir şeye kanalize edilmesi mümkün değildir. Açlık veya madde bağımlılarının yoksunluk krizi buna örnek olarak gösterilebilir. Dürtü ise insana özgü, modern hayat düzenine geçişte ortaya çıkmış içgüdülerdir. Dürtüler başka bir alana kanalize edilebilir veya alternatif olabilecek bir şey ile tatmin edilebilir. Cinsellik hayvanlar için bir içgüdüyken, insanlar için dürtüdür.
*** Sanat yaratımları, cinsellik libidosunun aktarılmış versiyonlarıdır.




Fade Away - Prince Alec

Mushaboom8 ile işbirliği yapmak istiyorsanız...

Mushaboom8, henüz "blogger"lığın bu kadar moda olmadığı bir dönemde, küçücük bir eve taşınırken, notlarımdan ve yazılarımdan oluşan kağıttan hazinemden vazgeçmek zorunda kaldığımda, "Bu notlarımı online tutayım bari." fikri ile doğmuş bir blog. 

Süper tatlı insanlardan oluşan, belli bir yaş aralığı veya cinsiyet biçiminde gruplanamayacak bir takipçi kitlesi var, günde yaklaşık 1500 misafir ağırlıyor. Bunu da samimiyetine borçlu olduğunu sanıyorum. Çünkü bu blog, hiçbir zaman ticari bir amaç gütmedi. Tam tersine benim asıl mesleğimden (avukatlık) kaçış noktam, soluklanma bölgem oldu. 

Daha havalı bir tasarıma geçmeyi veya "şu gün bu konudan bahsedeyim" gibi bir planlamaya girmeyi inatla reddetmem de bu amatörlüğü ve samimiyeti bozmaktan korktuğum için...

İçimden ne zaman, ne gelirse onu yazıyorum. Her zaman cevap vermeye fırsat bulamasam da, gelen yorumlara ve maillere bayılıyorum, çok mutlu oluyorum. 



Mushaboom8 ile iş birliği yapmak isterseniz o nasıl olacak?

Aldığım iş birliği tekliflerinin artması, bu açıklamayı yapmamı zorunlu kıldı. Para karşılığında veya rica minnet hiçbir basın bülteni veya duyuru Mushaboom8'e yakışmayacağından, böyle bir uygulama yok ve hiç olmayacak. 

Tanıtmak istediğiniz ürünleriniz, oteliniz, yayınlarınız, kursunuz, serginiz, restoranınıza varsa, keşfetmeye bayılan bir insan olarak büyük bir keyifle, gelirim, katılırım, tadarım, okurum, kullanırım. Ve gerçekten ne düşündüğümü paylaşabilirim. 

İstediğiniz dayatılan bir reklam değil, samimi bir paylaşımsa e.sezenturker@gmail.com'dan benimle iletişime geçebilirsiniz.

Keyifle Mushaboom8 ile kalın! :)

07 Aralık 2008

şekerimmm bu gün boğazda değil, tiffany's de brunch yaptım







Pazar günü için hiçbir plan yapmamışsam ve bayram öncesi alışveriş merkezlerinden birine gidip alışveriş yapmak gibi bir çılgınlığı da göze alamıyorsam, yatak keyfinin hakkını verip bütün gazeteleri okuduktan sonra elim DVD köşeme gidiyor. Ya “how i met your mother”a gömülüp bol bol kikirdiyorum, ya da klasiğim olmuş filmlerden birini izliyorum.

Bugün “Breakfast at Tiffany’s”i bir kere daha izledim ve filmde bayıldığım şeylerin listesini yaptım:

-Başta Audrey Hepburn’un kendisi… Nasıl güzel bir kadınsın sen! Bir insan hem masum görünüp, hem bu kadar cilveli nasıl olabilir?

-Bizim boğaza karşı kahvaltı alışkanlığının Tiffany’s e karşı versiyonu hep çok esprili gelmiştir bana. Pırlantalara karşı kahve yudumlamak…

-Audrey Hepburn’un kendisi kadar kıyafetlerini ve aksesuarlarını da seviyorum. Filmin ilk sahnesindeki inci kolyeyle tamamlanmış siyah elbise, dirseğe kadar uzanan siyah eldivenler, upuzun ağızlık / sigaralık, ince vücudunda çok hoş duran belden bağlamalı trenchcoat ve bornozlar, gösterişli şapkalar, pembe elbise giydiği sahnede taktığı çok parlak aksesuarlar, kocaman güneş gözlükleri… Simli uyku bandı ile püsküllü kulak tıkaçlarını da unutmamak lazım.

-Doktor’a neden onunla gelemeyeceğini açıkladığı replik: “but you can't give your heart to a wild thing: the more you do, the stronger they get. until they're strong enough to run into the woods. or fly into a tree. then a taller tree. then the sky. that's how you'll end up, mr. bell. if you let yourself love a wild thing. you'll end up looking at the sky”

-Herkesin herkese “darling” şeklinde hitap etmesi

-Holly’nin sütü şarap kadehinden içişi

-Salondaki küvetten bozma koltuk : Yarısı kesilmiş bu küvet, renkli minder ve yastıklarla o kadar yaratıcı ki.

-Zengin koca bulma hayali ile partilerde boy gösterip çirkin ama zengin adamlara yüz veren Holly Golightly ile aslında yazar olup, Holly ile tanışana kadar yazmaya çoktandır ara vermiş, jigololuk yapan Paul Varjak’ın aşkı

-Holly ile Paul’un “daha önce yapmadıkları şeyleri yaparak” geçirdikleri gün. Özellikle de çaldıkları kedi ve köpek maskeleriyle sokaklarda koşuşturmaları…

-Holly’nin “no-name slob”u = film çekilirken epeyce eziyet çektiği aşikar olan ama süper rol yapan ve pek tatlı kedisi. Garfield’ın esin kaynağı olduğu şeklinde bir his var içimde. ;p

-Holly’nin erkekleri “rat” ve “super rat” olarak ikiye ayırması. “Ben onu sıçan sanıyordum, ama o bir süper sıçan çıktı.” Diyişine bayılıyorum.

Dip not: Adı Audrey olan herkes çok sıra dışı ve düzgün yüz hatlarına ve kocaman gözlere mi sahip oluyor acaba? Audrey Hepburn’deki dişi ve cilveli taraf biraz eksik olsa da Audrey Tatou o büyük gözleri ile Audrey Hepburn’u çağrıştımıyor mu?

06 Aralık 2008

ayın efsanesi: Love Lockdown

Love Lockdown - Kanye West Uzun zamandır huzurlu müziklere adamıştım kendimi. Hayatımın arka fonunda genelde soft alternatif, jazz veya lounge müzikler oluyordu. Çünkü oldukça yoğun bir tempoda yaşıyordum ve eve gelince sakin müzikler eşliğinde şarabımı içip, dergi karıştırmak, takipçisi olduğum bloglara göz atmak ve facebooking aktivitemi sürdürmek iyi geliyordu.
Bayram tatili geldi çattı, hazırlıksız yakalandım. Hiç bir planım olmayan 9 gün var önümde. İlk günü film izleyip, bilgisayar başı araştırmalar yaparak geçirdim. Hayat bu kadar huzurlu olunca, müziklerin huzurlusu bayıyormuş. Ve daha kıpırdak müzikler arayışına girdim. Böylece lounge fm'e kilitlenmişken kaçırdığım Kanye West single'i ile tanıştım: Love Lockdown! Son zamanlarda dinlediğim en seksi parça! Üstelik şarkı mı daha seksi, beyazlar giymiş, bembeyaz dekore edilmiş evdeki Kanye West mi karar veremedim. 'Yamyam'ları gereksiz bulmuş olsam da, beyazlar arasındaki Kanye West için klip de 2183723 defa izlenir.

en seksi düğün albümü







Wedding Plus’tan sonra evlenmek de ilgi alanlarım arasına girdiğinden araştırmalarım devam
ediyor. ‘En çılgın ve sıra dışı düğün nasıl yapılır’ın ayrıntıları üzerinde çalışmaktayım.

Mesela o klasik ve nedense hep gelinin de damadın da facia çıktığı stüdyo fotoğrafları yerine, erotik bir evlilik albümü hazırlama modası varmış İngiltere’de. Erotik fotoğrafçılık ödülü almış Petra Joy, stüdyosunda yeni evli çiftleri ağırlayıp nefis albümler hazırlıyormuş. Geleneksel düğün fotoğraflarına alerjisi olanlar için ‘Strawberry Seductress’ (Çilekli Vamp) adlı bir stüdyo kurmuş. Çektiği fotoğraflardan bahsederken, “Hardcore değil, artcore çekiyorum” diyor. Çiftlerin yüzde 95i kadınların isteğiyle geliyor olmasına, erkeklerin başlangıçta biraz endişeli olmalarına açıkçası şaşırdım biraz.

Çekimler şöyle başlıyormuş: Petra Joy, çifte Şampanya veya kahve eşliğinde çikolata ikram ediyormuş. Bunlar tüketilirken çekim konseptleri hakkında fikir yürütülüyormuş. Genellikle üç farklı bakış açısı ve senaryo sunuyormuş, hepsi beğenilirse üçünü de hayata geçiriyorlarmış. Stüdyoda bürünülmek istenen bütün karakterlere uygun kıyafet ve aksesuarlar bulunuyormuş. Sonunda 200 pozdan oluşan bir CD ile Strawberry Seductress ziyareti sona eriyormuş.

Doğum günlerinde, yılbaşlarında sevgililerine güzel bir hediye vermek için tek başına çekim yaptıran kadınlar da oluyormuş.

ayrıntıLı biLgi:
http://www.strawberry-seductress.com/service.asp

Pinterest'im

Instagram'ım