29 Aralık 2008

karşıya geçmek eziyetti hani?!

İstanbul hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi. Kelimeler anlatmaya hiç bir zaman yetmedi, resimler hiç bir zaman gerçeği kadar etkili olamadı. Bir kere tadını almış olan, defalarca pılıyı pırtıyı toplayıp uzaklara kaçma girişimlerinde bulunsa bile, simidi, boğazı, aileyi özlemeyi bahane ede ede geri döndü. Oysa hepsi hikaye! İstanbul'un bir cazibesi var: Tek olması, benzeri bulunmaması. "İstanbul'da sıkılan hayattan sıkılmış demektir" sözü her saat her yerde bir aktivite olduğunu yeterince anlatıyor; ama sadece aktiviteler mi?! Karmaşıklığı, insanlarının çeşitliliği, yeni ve eskinin bir arada yaşayışı, birbirinden bambaşka semtleri, kokuları, lezzetleri... Koca bir paragraf yazdım, hiç bir şeyini anlatamadım. İşte İstanbul böyle bir şehir!
Anadolu yakasında yaşamaya başladım başlayalı her gün "karşıya geçmem" gerekiyor. Senelerce Cihangir'de yaşamış, hiç trafik derdiyle boğuşmamış biri olarak bunun kabus gibi olacağına kendimi psikolojik olarak hazırlamıştım. Ne yanılgı! Arabasıyla köprü trafiğine giren kafasızlar için geçerliymiş o. Atlıyorum vapura, kulağımda o günkü ruh halime göre bir playlist, biraz kitap dergi karıştırıyor, biraz manzarayı izleyip hayal kuruyorum. Genelde de günün en keyifli şeyi bu "karşıya geçme" aktivitesi oluyor. Yukarıdaki fotoğraf da, filtresiz ve photoshopsuz. Üstelik gayet amatör bir dijital kamera ile çektim. Yaşasın vapur! Yaşasın İstanbul! Yaşasın karşıdaki halledilmesi gereken işler!

2 yorum:

kaan dedi ki...

Yazı siparişi;
Avrupa-Anadolu yakasında yaşam arasındaki farklar. Cihangir vs. iken şöyleydi şimdi şöyle... Eğlence, alışveriş, genel değerlendirme...vesaire
Hemen değil ama biraz zaman geçsin sonra.

zillosh dedi ki...

Hala eğlenmek ve alışveriş yapmak için karşıya geçip durduğum için o konularda yazamam ama yaşam tarzı farkı olarak evet güzel bir yazı çıkabiLir bundan =)

bu arada sen hangi yakadasın?

Pinterest'im

Instagram'ım