Roma seyahatinden İstanbul'a çılgın gibi alışveriş yüküyle, hayata geçirilecek projelere dair ilhamla, nasıl bir hayat yaşamak istediğim konusunda oldukça kararlı biçimde döndüm. Döndüğüm gibi de yoğun çalışma saatleri gerektiren bir projenin ortasına düştüm.
Kafamın içi de, ajandam da oldukça dolu. Zihnimi ve işlerimi yoluna koyar koymaz bir sürü yazı ile huzurlarınızda olacağım. Bu seferlik valizimden çıkan ganimetlerimin bol fotoğrafı ve az kelime ile karşınızdayım:
İtalya'ya gidince mutlaka yapılması gereken bir şey varsa o da market alışverişi... Türkiye'de gerçekten fahiş fiyatlara satılan makarnalar, filtre kahveler ve peynirlerle bir valizi doldurabilir, aylarca o lezzetlerin keyfini sürebilirsiniz.
Ayakkabı, İtalya'ya gitmişken alınabilecek en mantıklı şeylerden bir diğeri. Çin malı ürünler, malesef Roma'daki pek çok butiği de işgal etmiş durumda; ama Türkiye'de saçma sapan iki giyişte ağzı yüzü kayan markaların ayakkabılarına vereceğiniz paraya, gerçek deri ve taş gibi sağlam ayakkabılar alabilirsiniz.
İtalya benim için zaten şarap ile neredeyse eş anlamlı. Her yerde çok ucuza çok leziz şaraplar içebilirsiniz. Benim favorim geçen sene Toskana'da hakkında bilgi sahibi olduğum Chianti.
Chianti, bir marka değil, sangioveta üzümünden yapılan bir şarap türü. Chianti'nin 'classico' olabilmesi için, şarabın %90'ında sangioveta üzümü kullanılmış olması gerekiyor. Chianti ile chianti classico arasında fiyat farkı da var. Bunların arasındaki farkı anlamak için şişede horozlu bir amblem var mı yok mu ona bakmanız lazım. Şişenin boyun kısmında horozlu bir sticker varsa (yukarıdaki fotoğrafta görebilirsiniz), bilin ki elinizde tuttuğunuz %90 sangioveta üzümünden yapılmış bir Chianti Classico'dur.
Tatmak isterseniz, Chianti, Zorlu'daki Beymen Cafe'de kadeh olarak da servis ediliyor. Tabii orada bir kadeh Chianti için ödediğiniz fiyata, İtalya'dan bir şişe Chianti Classico alabileceğinizi herhalde söylememe bile gerek yok. İtalya'dan şarap stoklamadan dönerseniz pişman olursunuz. Ayrıca birine misafirliğe giderken de daha iyi bir hediye düşünemiyorum ben.
Bol bol çanta ve mont alarak, bu sezonki alışverişimi de tamamladım. Bunlara yer açabilmek için, önümüzdeki günlerde bir çok çantayı da chucha boutique'ten yeni sahiplerine kavuşturacağım, takipte kalın.
Valiz ihtiyacınız varsa, Caprisa kalite ve fiyat orantısı bakımından harika bir seçenek. İtalya'daki her şehirdeki alışveriş caddesinde en az bir butiği var zaten, çok aramanıza gerek bile yok.
KIKO, Milano çıkışlı bir İtalyan kozmetik markası. Bolonya'da keşfetmiştim, bugüne kadar da aldığım her üründen çok memnun kaldım. Fiyatları oldukça makul ve mağazaları da her zaman tıklım tıklım.
Her girdiğimde aklımı yediğim, bu güne kadar pek çok Avrupa ülkesinde mağazasına girip de hiç boş çıkmadığım İskandinav kökenli marka TIGER, İtalya'ya özgü değil; ama hangi şehirde ne zaman karşınıza çıkarsa, girin mutlaka bayılacağınız bir sürü şey bulacaksınız. Çok yakında Türkiye piyasasına da gireceklerinin müjdesini de buradan vereyim. : )
"Eee, iyi hoş, güle güle kullan da bize ne?" derseniz, artık gittiğim seyahatlerden sadece o şehirde çektiğim fotoğraflar ile keşif havadislerimi değil, minnoş hediyeler de getirmeye karar verdim. Herkes hediyeleri sever öyle değil mi? Roma valizimden, Mushaboom8 okurlarının bahtına çıkanlar:
1. Şık ve kullanışlı bir beyaz deri bozuk para cüzdanı
2. Süper tatlı bir minnoş nutella kavonozu. Her yediğimde kavonozun dibini görüyorum diyenler için, zararsız bir boy
3. MOSCHINO tasarım Coca Cola Light
4. Tiger'dan bıyık şeklinde kulaklık sarıcı. Çantanızda kıvrılıp bozulan kulaklıklardan yorulduysanız veya sadece süs olsun isterseniz...
5. Wallpaper'ın Roma Şehir Rehberi
Peki bunlardan birine sahip olmak isterseniz ne yapacaksınız? Mushaboom8'deki en sevdiğiniz yazıyı seçip, bunun linkini herhangi bir şekilde twitter, facebook, blog aracılığı ile sevdiklerinizle paylaşmanız ve paylaşım linkinizi yorum olarak aşağıya yazmanız veya bana e.sezenturker@gmail.com ile mail yoluyla ulaştırmanız yeterli. :)
Mushaboom8'in bir de Facebook sayfası oldu, şanslı beş kişiyi de oradan paylaşacağım.
Keyifle ve şansla kalın!
Bu arada, Roma sokaklarında dolanırken, zihnimin arka fonunda dolanan şarkıyı da paylaşayım. Bir cover'ı Romeo ve Juliet'in de soundtracki olmuştu. When doves cry: