29 Nisan 2010

Punk Rock + Dukkan Burger + Mr. Prozac = ooo yeaah!


Çok alışkanlık sahibi bir insan değilimdir ben. Her şeyin yerini başka bir şey tutabilir hayatımda. Atıyorum Starbucks'tan her gün mutlaka bir şey alıyorum; ama Starbucksların hepsi kapansa da hiç söylenmeden yerini başka bir şeyle doldurabilirim.

Gelgelelim son zamanlarda fena halde alışkanlık yaptığım bir şey var: Dot'un oyunları! Kürklü Merkür ile bir daldık Dot alemine, bir daha da çıkamadım. Özeti şiddet, cinsellik ve küfür ama şöyle olağan hayat akışında iki tokat da iyi geliyor insana.

Öyle ki pek sevgili sevgilim Mr. Prozac bana korkunç bir 1 Nisan şakası yapıp, çok az ömrünün kaldığına beni inandırdığında yaptığımız birlikte yapılacaklar listemize "Dot'ta bir oyun izlemek" de yazmıştım.

Bugün Dotmarsta'nın yeni oyunu "Punk Rock" için G-Mall'un yolunu tuttuk. Öncesinde Good Mood'ta bir kahve içtik. Good Mood hakkında her yerde mükemmel yorumlar yapılıyor, atmosfer şahane filan hepsi kabulüm de, ya menü, ya da servis yalan: Latte Coco'nun içinde coco'dan; karamelli beyaz sıcak çikolatanın içinde karamelden eser yoktu.

Saat 21:00'i gösterdiği anda salondaki yerlerimizi, metal tellerin arkasında oynanacak olan oyunu merak ederek aldık.


Öyle bir oyun ki, "Ne anlatıyordu?" sorusunun cevabını vermek çok zor. Konudan çok konunun işlenişi güzel çünkü.

İngilitere'de bir lise... Kızlardan biri çok zayıf olduğu halde kilosuna takıntılı. Bir diğerinin üzerine herkes kilosu yüzünden geliyor, hatunun hayali bir hocasından hamile kalmak. Çocuklardan biri inanılmaz zeki, her şeye bilimsel açıklama getiren ve diğerleri tarafından çok hırpalanan bir tip. (Bu tipi oyunda ezik ezik tavırları ile izlerken, arada baterinin başında bambaşka bir moodda görmek şahane oluyor.) Birinin sinir sistemi gerçekten arızalı, şiddete aşırı şekilde meyilli bir gizli eşcinsel. Bir diğeri gerçekte olmayan şeyleri gerçek oluyor sanıyor. Bir tane daha çocuk var, onun göze çarpan tek özelliği yeni gelen kızı 'götürmesi'. Eh bu ortama bir de yeni gelen kız var işte, Cambridge'ten... Sınavlar, gelecek kaygısı, sınıf farklılıkları, şiddet bazen çok sert, bazen çok komik bir şekilde işleniyor.

Bu arada canlı canlı Punk Rock da dinliyorsunuz, süper geliyor.


Kıyafet sponsorunun Tommy Hilfiger olduğunu ben oyuna gitmeden önce bilmiyor olsam da, anlamam için bir dakika yetti. Çoraplarına kadar Tommy. Çok da isabet olmuş, armalı gömlekler, yüksek bel şortlar, kolej ayakkabıları tam İngiliz tarzı olmuş. Bu tarzı bu kadar iyi bir Tommy, bir Fred Perry, bir de Lacoste yansıtabilirdi zaten.

Erkek karakterleri karşıma koysanız İngiliz aksanı ile konuştursanız, İngiliz olduklarını çok rahat yerim. Bir de Mr. Prozac fark etti, bana söylediğinde çok çağrışım yapmamıştı; ama şimdi fotoğraflara bakarken fark ettim. Başkahramanımız William gerçekten Twilight'taki vampir aşkımıza benziyor. Hayranları Punk Rock'a saldırın derim. :))

Şaka bir yana gerçekten gidip izleyin bu oyunu.
Oyuncular da oldukça genç ve performansları ayakta alkışlanası. Hepsini daha ileride daha sık göreceğimizden eminim.


En son izlediğim Dot oyunu Shopping & Fucking oyunculardan birinin sahneye kusması ile başladığı için bu sefer oyundan önce bir şeyler yememiştim. Oyun bitti, benim midem kazınıyor.

Kendimizi Dükkan Burger'e attık. Hamburger lezizdi, patates kızartması tam kıvamındaydı, ama en çok dekorasyonuna ve içerideki ham ahşap kokusuna bittim. Mano'nun kalbimdeki yeri ayrı, ama Dükkan Burger'in de hakkını teslim etmek lazım. Yummy!



Bir de bu gece çok güzel bir dolunay var. Köprüden geçerken, köprü ışıklarının arasından süper görünüyordu; ama fotoğraflama çabalarım sonuçsuz kaldı. Siz camdan kafayı uzatıp bakın bir kendisine! =)

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım