28 Kasım 2010

Yedik, gezdik, yedik, güldük, yedik, yedik, yedik, geldik!

Bayram tatilini 'kafa tatili' ilan etmiş Adana'ya kaçmıştım. Son derece sakin kendi halimde günler geçiriyordum. Veeee "Aşk" her zamanki gibi yapacağını yaptı beni hem çook şaşırttı, hem de mutlu etti. Sino'yu da kapıp Adana'ya geldi. Üstelik bana hiç haber vermeden... Annemle alışveriş yapıyoruz, arkamdan biri sarılıyor, bir dönüyorum Aşk ve Sino! Bir kahve içene kadar şoku atlatamadım zaten! Annem bile "Deli bunlar" dedi.



Birlikte geçirdiğimiz günlerin sonunda, Sino telefonda "Nasılsın ne yapıyorsun?" diye soranlara, "Yiyorum yiyorum yiyorum sonra yine yiyorum" diye cevap veriyordu. Gerçekten de bütün planlarımız ve gezilerimiz yemek yemek üzerine oldu. Leziz bir tatil oldu. Adana- İskenderun- Antakya hattına gidecek olanlar için benden tavsiyeler geliyor:

Adana'da kebap yemek üstüne daha önce defalarca ahkam kestim zaten, onlar yazılar için buraya ve buraya göz atabilirsiniz. Hala Tarihi Kazancılar Kebapçısı (Turgut Özal'daki) ve 52 (Ziyapaşa'daki) benim favori kebapçılarım. Rakılarınızı da Adana usulü şalgam ile birlikte içmeyi deneyin tabii ki.

Balık severlerdenseniz, Adana'da her şeyini Ege'den getiren şahane bir de balıkçı var: Kumkapı Balıkçısı. Tatlıları da oldukça sıradışı ve leziz: Sıcak dondurma ve Haşhaş Tatlısı mutlaka denenmesi gereken lezzetlerden.

Adana'da yediklerimiz bize yetmedi ve başka lezzetler için Antakya yolları tuttuk. Sabah kahvaltımızı da yolda İskenderun'daki Petek Cafe'de yaptık. Haftasonları zeytin salatası ve yöresel peynirleriyle kahvaltısı çok meşhurmuş buranın.

Yukarıdaki fotoğraftaki yazı da geyik değil, son derece gerçek. Antakya Çarşısı'nda yürürken bir taytçının camında dikkatimizi çekti.






Antakya'nın çarşısını gezip, sokaklarda biraz dolandıktan sonra, Savon Hotel'e gittik. Malesef bayram sebebiyle çok yoğunlardı ve boş odaları yoktu.


Biz de oteli gezip, hediyelik eşya dükkanından yerel lezzetler ve hatıralık eşyalar almakla yetinip, önce Mozaik Müzesi'ne sonra da Hatay'a yemek yemeğe gittik.

Akşam yemeğimizi Hatay'da Hidro Otel'in Restoranında yedik. (Yazının başındaki fotoğraf oradan...) Tıka basa dolup, güneşin batışını künefe eşliğinde izledikten sonra, Hatay'ın meşhır ipekçilerini gezdik. Kendimize şallar aldık ve tekrar Adana'ya dönmek üzere yola çıktık.

Adana'da kapanışımızı da tarihi Kazancılar'da dansöz, fasıl ve rakı eşliğinde yaptıktan sonra İstanbul'a döndük. Bu adreslerin hepsini bir kenara not alın, o taraflara yolunuz düşerse hepsine uğrayın derim ben. Kebap, fındık lahmacun, küşleme, tahinli salata, pastırmalı humus, içli köfte, ciğer, çiğ köfte, sıkma, sarmısaklı köfte yemeden de dönmeyin.



Yediklerimizin tadı hala damağımızda, ama popomuzdaki kurtlar hala yerli yerinde tatil hevesimizi almamıza yetmedi bu gezi, aklımızda hala gitmek var...

O yüzden İstanbul'dan haftasonluk gidilebilecek mesafede mutlaka gidilmeli görülmeli diyebileceğiniz şehirler, bölgeler, oteller varsa tavsiyelerinizi benden esirgemeyiniz. :) Öpüyorum!

Dip Not: Boynumdaki mavi şal da Hatay ganimetlerimden biridir :))

Türkiye içindeki diğer seyahatlerim için buraya TIK TIK, yurtdışı maceralarım için buraya TIK TIK!

2 yorum:

huylandırma servisi dedi ki...

süper ya. Kıskandım yahu yazıyı

Zeynep Şeker dedi ki...

blogunuza bayıldımmm !
bundan sonra zevkle takıp edecegım:)
sızde ıngılız edebıyatı yada gundelık yasam ıle ılgılı eglencelı yazılar okumak ıstersenız bende bloguma beklerım:)
http://zeynepsek.blogspot.com

Sevgıler
Zeynep

Pinterest'im

Instagram'ım