03 Aralık 2009

İstanbul'dan havadisler, Adana'dan lezzetler

"Sezo yine ne alemlerdesin de bu blogu aksatır oldun?" sorusuna verebileceğim çok net bir cevabım yok. Devamlı bir koşturma halindeyim ve bu koşturmaca benim için inanılmaz keyifli. İçimdeki "Her şey güzel olacak" hissini besliyor.

Hayatımdaki bu günlerdeki en güzel şey YoungGuns. Bunu şu anda bir kaç cümleyle özetlemem mümkün değil. Daha sonra uzun uzun bahsedeceğim zaten. Özellikle bir kişiden bahsedesim ve ondan öğrendiklerimi sizinle paylaşasım var; çünkü benim yıllardır fakültemde görmek istediğim 'hoca', burada karşıma çıktı. Ancak bunun için acele etmeye de hiç niyetim yok, daha iyi tanıyayım, daha güzel anlatabileyim istiyorum.

Bunun dışında T24'teki köşeme bir iletişim sıkıntısı sebebiyle uzun süredir yazı yazamamıştım, oraya yeniden haftada üç yazacak şekilde geri döndüm, okuldaki final sınavlarım için geriye sayımlar başladı, gönüllü olarak faaliyet gösterdiğim AGM2010 için katılmam gereken bir toplantı için Brüksel vizesi alma konusunda bir sıkıntım var... Bu tempoyu benim için daha da keyifli yapan iki şey var: 1) Bana leziz yemekler pişiren kedi gibi uysal, evcil ve uykucu adam 2) Metrobüsü keşfetmiş olmam, metrobüs - metro bağlantısı kullanarak Kozyatağı'ndan hem ofise, hem Taksim'e trafiksiz çabucak gidebiliyorum artık.

Anlatmak istediğim daha bir sürü şey var; ama şu an için onları ertelemek zorundayım. Adana seyahatimden devam edelim. Çok lezzetli yemekler de vardı bu seyahatte:

Bir Adana klasiği olan şalgam:

Sofraya gelmesi ile bitmesi arasında çok çok üç dakika geçmiş olan yoğurtlu kebap:


Pek bilinmeyen, benim en favori mezelerimden biri olan tahinli sarma. Lahana sarmasının içi sadece pirinçten oluşmaz, ona bir de nohut eklenir. Sonra da üzerine tahinli limonlu bu sos dökülür. Buz dolabında bir gün bekledikten sonra sos iyice sarmaya sindikten sonra servis edilir.

Benim Belçikalı arkadaşımı da Adana'da güzelinden bir kebap yemeye götürdük. Babamdan ve kardeşimden ciğerin nasıl pideye çekileceğini, kimyonsuz asla yenmeyeceğini, kebap faslının asla tek bir çeşit etten oluşmayacağını en basitinin ciğer- kebap- yanı beyaz sırası ile gideceğini öğrendi. Bunların hepsini hazırlayan Vahit Usta'ya "Kebap Cumhuriyetinin Tayyip'i" ismini taktıktan sonra ve babamla adabıyla 3 duble rakıyı yuvarladıktan sonra bizimkilerin de gözüne girdi:

Gerçek Adana kebabı:
Her hayvandan sadece 3 şiş çıkan, inanılmaz yumuşak ve inanılmaz lezzetli olan 'yanıbeyaz':

Yemek sonu tatlısı ve üzerine fallı Türk Kahvesi:



Sonra bir de utanmadan "Benim midem niye ağrıyor?" diye sızlandım.

Günün şarkısı da: Etta James- At last

Share/Bookmark

2 yorum:

Coşkun Ongun dedi ki...

Ama haksızlık bu, Adanalı olup da Adana'ya hemen kaçamayacak olanlara büyük haksızlık.:)

zillosh dedi ki...

Su anda ben de o yemeklerden uzak olduguma gore bir haksızLık yok ortada :))

Pinterest'im

Instagram'ım