13 Kasım 2010

milli istirahatimin 1. günü

Üniversiteyi aileden ayrı bir şehirde okumanın bir gereklilik olduğuna inananlardanım ben. Ancak böyle olduğu zaman üniversite sadece mesleki bir eğitim olmaktan çıkıp, aynı zamanda bir hayat eğitimine dönüyor. Tek başına yaşamayı öğreniyorsun, başında ders çalış eve şu saatte gel diyen biri olmadan üniversiteden mezun olabilme çabası veriyorsun, en değerli varlığın olan özgürlüğü ilk defa gerçekten keşfediyorsun, tek başına kaldığın olumsuz anlar oluyor, benim gibi o ana kadar yediğin önünde yemediğin arkanda bir hayat yaşamışsan parasız veya aç kalma ihtimalleriyle ilk defa burun buruna geliyorsun, elektriğinin, suyunun, doğal gazının kesilmesinin ne demek olduğunu öğreniyorsun... Bu dönemde yalnız yaşarken keşfedip daha sonra work&travel ile pekiştirdiğim bir şey de sefaletin eğer geçici ise çok eğlenceli olabileceğidir mesela.

Artık babam benimle aynı şehirde yaşasa da, ben öğrencilikten "düzenli hayatı olan bekar" statüsüne terfi etme aşaması içinde olsam da, annemin evine yaptığım kaçamaklar bana hala çok iyi geliyor. Ne olursa olsun anne evimdeki lüksü, temizliği ve konforu kendi evimde yakalayamıyorum.

Kendimi gerçekten yorgun ve yetersiz hissettiğim bir periyodun arkasından gelen bayram tatili
benim için anne evinde müthiş bir şarj olma fırsatına dönüştü. Herkes benim yorgun ve zayıflamış olduğum konularında hemfikirdi. Haşim Abim beni havalanından aldı, annem kendisine yaptırıp inanılmaz memnun kaldığı Brezilya Fönü için bana da randevu aldı -dört gün sürecek bu işlemden bittikten sonra bahsedeceğim-, İnsaf Ablam bana hemen sıkma ve sarımsaklı köfte hazırladı, kardeşim muhteşem esprilerle kahkahalar attırdı...

"Sıkma nedir?" diye soracaklar için geliyor aşağıdaki fotoğraf. Adana'da gözlemeden daha yaygın bir hamur işidir. Benim favorim patateslisidir. Gözleme gibi katlanmaz da sigara böreği gibi sarılır ve taze taze sıcacık yenir. Nedense İstanbul'da hala bilinmiyor. Belki de gözlemeler artık pek çok yerde hazır yufkayla yapıldığı ve sıkmanın hazır yufkayla yapılması mümkün olamayacağı içindir kimbilir.


Bir de bu gün babamın yıllardır kullanmadığı bürosuna gittik. Büro bizim için uzun bir süredir depoya dönüşmüştü. Yayla evimiz satılmadan önce boşaltılırken mobilya haricindeki bütün hatıralık eşyalar da büroya yığılmıştı. Bugün o kolileri açtık. Neler neler! Benim gibi eski eşya meraklısı için tam bir define! Babaannemin eski Hayat Mecmuaları, Adnan Menderes'in idam edildiği günün Hürriyet Gazetesi, babamın tespih, annemin eski anahtar koleksiyonu, benim ortaokul ve lise yıllarına ait günlüklerim, oyuncakçı olan dedemin bana özel yaptığı bir bebek, kardeşimin üzerinden inmediği plastik traktör, benim Cin Ali serisi kitaplarım, babamın zamanında elle çizdiği projeler, annemle babamın yıllıkları, binlerce fotoğraf ve mektup...




















Özellikle dedemin garajının muhasebe ve hukuki belgelerini sakladığı valizler aklımızı başımızdan aldı.
O eşyaları atılacaklar ve kalacaklar diye ayıklarken, bazı oyuncakları vermeye kıyamayıp kendi çocuklarımız için saklamamız, 1940'lı yıllarda çıkartılmış vekaletnameleri ve çalışan haklarını düzenleyen sözleşmeleri bir gün kendi hukuk bürom olursa çerçeveletip duvara asmak için ayırmam, farkında olmadığım bazı gizli gelecek isteklerimin aynası oldu.

Sonra da kapının önüne koyduğumuz eşyalarla geyik pozlar verip eğlendik. Ben bilgisyar ekranı ve döküntü bir valizle evsiz kadın, kardeşim omzundaki kaset çalarla repçi pozları verdi:


Brezilya fönümün ikinci gün işlemi için kuaföre gittikten sonra, Beymen Cafe'de bir yorgunluk kahvesi içtim ve şimdi evde İnsaf Ablamın leziz sıkmalarını mideye indirerek bu satırları yazıyorum. Az sonra bürodan ayıklamak üzere getirdiğim defter, fotoğraf ve mektup dolu kolilerden ilkinin başına oturacağım. Benim gibi ikinci el kıyafet, kitap, eşya hastası için üstelik de bizzat benim veya ailemin eskilerinin kıymeti tarifsiz...

4 yorum:

SWL dedi ki...

geçen ay adanaya gittiğimde benimkinin annesi yapmıştı da sıkmayı öyle öğrendim. İlk gittiğimizde sıkma- ayrancıları görmüştüm :) "hayatım ayranın sıkması nası oluyo yaaaaa" gibi salak sorular soruyordum:) ama tadına bakınca mükemmel birşey olduğunu öğrendim. hatta istanbula bir adet sıkma-ayrancı açma hayalleri arkasından geldi :D

naz. dedi ki...

bir sıkma olsa da yesem sezen :)) ben gidemedim bu bayramda Mersin'e, Adana'ya ama sen ne yersen benim için de ye noluuurrrrrrrr:)

zillosh dedi ki...

SWL;

Ayranın sıkması :)) Bunu çok sevdim, offf İstanbul'da sıkma-ayrcancı açarsan müdavimin olacağına söz veriyorum. Ayrıca sıkmanın ne olduğunu bir türlü anlatamadığım bütün arkadaşlarımı da getireceğim :)) iyi bayramlar, öpüyorum

Nazlı;

Yemez miyim şekerim seve seve yerim tabii.
İstersen dondurup sıkma getirebilirim bile. İçli köfte, peynirli pide filan hep dondurup götürüyoum ben istanbula:))

naz. dedi ki...

sezen bir tanesinnn:)) neyse ki şimdilerde istanbul evimizde mersin-adana mutfaklarının havası esiyor. Sen İstanbul'a gelince canın isterse gel sulu salçalı yemekler var burada :)

Pinterest'im

Instagram'ım