01 Ağustos 2011

Cennette 3 gece ve İstanbul'a dönüş

Ben son zamanlarda tatillerimi hep "ucuz otel" ve "otel dışı aktivite çılgınlığı" olarak kurguluyordum. Özellikle de yurtdışındaki tatillerimde. Çünkü güzel bir otelde kaldığı zaman insanın ne yataktan ne jakuziden çıkası geliyor. Otel güzel bir kahvaltı da sunuyorsa, şehrin sokaklarına kendini vurduğunda zaten günün yarısı puff!

Tam tersine otel temiz ama özelliksiz bir otel olursa sadece uyku ve duş için odaya adım atılıyor, kalanında şehrin sokaklarında gezilerek tatilin hakkı veriliyor.Bu yüzden bilinçli bir tercih olarak, yurtdışında hiç lüks sayılabilecek bir otelde kalmadım. Bana temiz çarşaf ve banyo sunan, lokasyonu güzel yerlerden yana tercih yaptım hep.

Türkiye'deki tatillerimde de,  tatil köylerinin her şey dahil anlayışında seçilen alkol markalarının berbat, açık büfelerin aç bırakacak kadar kötü ,her tarafın çocuk gürültüsüyle dolu olduğunu yeteri kadar deneyimlediğimden beri de minik ve mütevazi işletmelerden yanaydım.

Taa ki bu en son tatilime kadar.

Benim avukatlık stajım resmen sona ermiş, kardesim üniversite sınavını devirmişti. Annem ve ben çalışmaktan yorulmuş tatil diye sayıklayıp dururken bunlardan güzel tatil bahanesi mi olurdu. Uzun zamandır merak ettiğim Adam & Eve 'de geçecek üç gece planladık.  Yola çıkarken aklım deniz ve güneşteydi, çok büyük bir beklentim yoktu. Gelgelelim otele resmen aşık oldum. Temziliğine, özenine, her şeyi kolaylaştırmalarına, benim bile cadalozluk yapacak bir kusur bulamamama, tasarımına, kitlesine, huzuruna...

Üç gün sonra İstanbul'a döndüm. Açık büfe burnumda tütüyor, bir şeyler yiyip içince para ödemek garibime gidiyor, podyumdan fırlamış gibi insanlardan sonra herkes çok varoş geliyor. İşin özeti bu hafta boyunca size Adam & Eve'den bahsetmeyi planlıyorum. İlk gün şunu ikinci gün bunu yaptım yerine; geceler, yüzme alanları ve yemekler diye bölmek var aklımda. Odalarla başlayalım...

Otelden içeri adım attığınız anda mis gibi bir turunçgil kokusu ile beyaz dar bir gömlek ile beyaz mini etek giymiş kanatları olan bir melek karşılıyor sizi. Siz lounge'ta oturup birşeyler yiyip içerken, meleğiniz check-in işlemlerini yapıyor. Otelin ilk adımda size hissettirdikleri temizlik ve ferahlık oluyor ve bunu her yerde koruyor. Otelde bütün mobilyalar beyaz, her yer ya ayna ya da cam. İlk adımda biraz başınızı döndürüyor aynalar, ama bir süre sonra o ferahlık hissini çok sevmeye başlıyorsunuz. Odanıza girdiğiniz anda, karşılamanın büyüsü biraz daha artıyor. Bizim odamızda içerideki yatakların dışında, balkonda da iki tane kocaman çift kişilik yatak vardı. Her yer ayna kaplı ve bütün mobilyalar beyazdı.




Kendi yastığım olmadan asla'cılar bile düşünülmüş. Yastık menüsünden ince, kalın, orta, pamuk, kaz tüyü gibi pek çok seçeneğin arasından size uygun yastığı seçebiliyorsunuz. Odada iki ayrı mini bar var. Cola, nestea, su, soda, şarap gibi seçeneklerin yer aldığı mini bardan dilediğiniz kadar ürünü ücretsiz tüketebilirsiniz, ikinci minibar viskiler votkalar içeriyor ve ücretli. Banyonuzda da bir köşede tatilde ihtiyaç duyabileceğiniz her şey var: Jiletten, after-sun'a; mumdan makyaj temizleme pedlerine kadar. Hepsi ekstra ücretli ama ücretler minimumda tutulmuş. Otelden çıkıp eczane arayıp almak zorunda kalsanız alacağınız fiyattalar.

  
 Bu kadar beyaz bana fazla derseniz, yapmanız gereken iki tane kumanda kullanmak. Birincisi balkon panjurlarını kapatmak için, ikincisi de odanızı istediğiniz renge çevirmek için. İstediğiniz renkte dümdüz durmasını sağlayabildiğiniz gibi, çeşitli efektlerden yana da tercih yapabiliyorsunuz.


Odalarda benim bulabildiğim tek kusur, dışarıdaki yatakların yanında birer vantilatör bulunmaması. Çünkü dışarısı çok sıcak oluyor ve klima odayı harika bir hale getirirken balkon çekilmezleşiyor.

Yandaki otel de balkon fotoğraflarına oryantal bir ülke havası katıyor:

7 yorum:

Betül Kara dedi ki...

Üf Sezen naptın yahu? Bari şu yazıyı haftasonu yayınlasaydın. İçimiz gitti bilgisayar başında (:

Zekai Kıran dedi ki...

Bak yaaa... Bu bir yazı dizisi olmalı değil mi Sezen? :) Yani tam giriş, gelişme derken kesildi..

Gel de kıskanma...

canan dedi ki...

Gecen yil balayi otelimizdi.adam & eveden sonra baska hicbir oteli begenemicem gibi geliyor...yemekler nuhtesemdiii otelden yana tek olumsuz sey arayip da bir turlu ulasamadigimiz angel idi

Adsız dedi ki...

sana sponsor mu oldular..bir mekânı anlatırkenki tarzından biraz farklı geldi bana

zillosh dedi ki...

Betülcüm, Sorma benim tatilim de bitti. İçim gide gide yazıyorum zaten :))

Zekai, elbette ki öyle! daha havuz & deniz ve gecelerden bahsedeceğim! Nefis fotolar var elimde :))

Canan, Ahhh tahmin edebiliyorum. Yemekler konusunda orada öyle bir iştahım açıldı ki döndüm İstanbul'a kapatamıyorum! Tüh ben meleğimi hiç aramadım, kulağa çok eğlenceli geliyor ama "Ben meleğimi bir arayayım!" :)

Adsız, ahhhhh keşke! tek sponsorum vardı: annem :)ama uzun zamandır bir yerden bu kadar memnun kalmamıştım. Gerçi baktım şimdi oteller hakkında bir tarz oluşturacak kadar çok yazmamışım:

Çeşme:
http://mushaboom8.blogspot.com/2010/06/catch-rainbow.html

Altınorfoz:
http://mushaboom8.blogspot.com/2009/08/iki-gunde-bronzlastm-kendinle-uzlastm.html

Büyükada:
http://mushaboom8.blogspot.com/2010/12/ada-ada-soyle-bana-var-m-bizden.html

Eskişehir:
http://mushaboom8.blogspot.com/2010/03/eskisehir-rehberi.html

Amsterdam:
http://mushaboom8.blogspot.com/2009/11/sihirli-cumle-im-from-turkey.html

Adsız dedi ki...

Otellerde kullanılan mobilyaların rahatlığına ve estetiğine çok dikkat ederim. Gittiğim her otelde önce otel mobilyaları dikkatimi çeker.

zillosh dedi ki...

Enteresan ve gereksiz bir reklam yöntemiymiş bu da :)) selam olsun

Pinterest'im

Instagram'ım