07 Ekim 2013

You can't buy happiness, but you can buy wine. And that's kind of the same thing.

Günlerden pazar.

Sabahın köründe zilin ısrarcı çalmasıyla uyanıyorum. Pazar sabahları, babamla kahvaltı sabahı!


Kendisinin her pazar günü, üç farklı kişiyle kahvaltı planı olduğu için ve başlangıcı benimle yaptığı için, pazar sabahları, günün miskin ruhuna aykırı olarak erkenden kalkmam artık bir klasik. Yine de alışamadım hala. Nasıl üşenmiyor da, sabahın 9:00'unda duşunu almış, traşını olmuş, giyinmiş olarak karşıdan bana gelmiş oluyor anlamıyorum.

Annemin doğum gününde, anneme bayram için gidiş-dönüş İtalya bileti hediye ettiğinde, "Ben de böyle cömert eski koca istiyorum!" diye tutturduğumdan, kızının hayalinin "eski koca" olmasına yüreği elvermemiş, benim biletlerimi de ısmarlamıştı. Doğum günüm yaklaşıyor diye şansımı zorluyorum, taleplerimi laf arasına sıkıştırıp, "27 yaşımı dolduruyorum çok yakında." diye hatırlatma yapıyorum. Şakaya vurmayı tercih ediyor, "Neredeyse benim yaşıma geldin sen de!" diye takılıyor o da bana.

Kahvaltı demişken, bu araya leziz bir omlet tarifi de yapıştırayım.


Ben tavaya kırılıp karıştırılmış balçık gibi karman çorman yumurtaları yiyemediğim için, yumurtanın tadını azaltmak için de yumurtayı sütle birlikte çırptığımdan, şehirdeki bayıla bayıla yediğim tek omlet kendi yaptığım.

Hafif patatesli omletimin tarifi de şu şekilde: Patatesleri kızartmıyor, haşlıyorum. Sonra küçük küçük dilimliyorum. Bir kasede iki minik yumurta, azıcık süt, tuz, karabiber ve dereotunu çatalla güzelce çırpıyorum. Krep tavasına, biraz zeytinyağı döküyorum, tavayı sağa sola hareket ettirerek her tarafının yağlanmasını sağladıktan sonra, önce patatesleri, ardından da kasedeki karışımı tavaya döküyorum. Ocağın altı önce çok açık bir dakika bekletiyorum, kabarcık olursa onu patlatıyorum, sonra tabak yardımı ile tersini çevirip diğer tarafını da pişiriyorum. Varsa biraz parmesan, yoksa kaşar peyniri de üstüne serpince, pazar kahvaltısı keyfi tamamlanmış oluyor.

Kahvaltıdan sonra, bangır bangır müzik açıp valizimi toplamaya başlıyorum. Bayram vesilesiyle yine, yeni, yeniden İtalya yollarını tutacağım. Annemle, Napoli, Roma, Pisa, Floransa, Milano, Torino hattında on gün kadar dolanmayı planlıyoruz. Floransa ve Napoli hariç hepsini daha önce gördüm, tarihi kısımlarını gezdim. Bu seferki gezinin daha çok yemek, alışveriş ve şarap odaklı olmasını planlıyoruz. Her türlü tavsiyeye açığım. :)


Minik bir seyahat çantası hazırladıktan ve evi toparladıktan sonra, üzerime pazar ruh halime uygun rahat bir şeyler geçiriyorum.

Bu araya da bu aralar en çok dinlediğim, en sevdiğim parçaları yapıştırayım. Yenileri keşfetmiş, eskileri hatırlamış olursunuz. Bu arada müzik konusunda sıkı başvuru kaynaklarımdan biri de Mr. Feelgood. Keşfediyor, dinliyor, listeler oluşturuyor, eksen listesi benim favorim. Daha fazlası için tık!

Ara Not: ChetFaker'ı keşfettiren kişiye de buradan selam olsun!

Waste Of Time by MØ on Grooveshark,

Get Lucky by Daughter on Grooveshark

The National - About Today by The National on Grooveshark

Today by Zero 7 on Grooveshark

I'm Into You by Chet Faker on Grooveshark

Trials of the Past by SBTRKT on Grooveshark

After the Afterlife by Cocorosie on Grooveshark

Biraz daha mutfakta takılıyorum, ne zamandır bir şeyler pişirmemiştim. Bir zeytinyağlı kabak, bir de patates salatası yapıyorum.


Patates salatası dünyanın en kolay ve lezzetli tarifi bence. Patatesleri yıkadıktan sonra kabukları ile haşlıyorsunuz. Bıçağı üzerine daldırarak pişip pişmediklerini kontrol edebilirsiniz. Piştikten sonra ılıkken kabuklarını soymak da çok kolay. Çok aç değilseniz, dilimlemek için soğumalarını bekleyin, daha düzgün dilimler kesebilirsiniz. Sonra tek yapmanız gereken şey, dereotu, kapari, kırmızı pul biber, zeytinyağı, tuz ve limon serpmek. Dışarı çıkmayacaksanız soğan da çok yakışır evet.


Zeytinyağlı kabak için de ihtiyacınız olanlar kabak, domates, soğan, zeytinyağı, tuz, şeker, pirinç. Pirinçsiz yapanlar da var; ama ben yanına pilav yapmaya üşendiğim ve ekmek yemediğim için pirinçli daha doyurucu versiyonundan yanayım.

Öncelikle soğanları küçük küçük doğrayıp, zeytinyağını koyduğunuz tencerede şöyle bir çeviriyorsunuz. Ardından dilimlediğiniz kabakları da ekliyorsunuz üzerine. Rendeyi tencerenin üzerine tutarak dometesleri de tencerenin içine rendeliyorsunuz. Bir yemek kaşığı şeker, biraz tuz koyup karıştırdıktan sonra, en üstüne de yarım bardak pirinci atıyorsunuz. Su eklemeyin. Domateslerin suyunda pişsin, bütün suyu çektikten sonra, pirinçler henüz pişmemişse, yarım bardak sıcak su eklersiniz.


Mr. Feelgood ile Galata'da buluşuyoruz. Tamir edilmesi gereken kırgınlıklarımız, kızgınlarımız var. Şarap böyle zamanları kolaylaştırır ya, istikametimiz en sık gittiğimiz şarap evi Sensus oluyor. Son iki seferdir servise ilişkin şikayetlerimiz oluyordu, ama sevdiğimiz şarapları bulabiliyoruz diye hala gitmeye devam ediyorduk.

Üzerinde rezerve yazan ve yazmayan masalar var. Rezerve yazmayanlardan birine oturuyoruz. Bir garson bitiyor yanımızda, bu masa rezerve yalnız, saat 19:00'a kadar oturabilirsiniz, diyor. Saat 18:15, birer kadeh şarap içmek için yeterli zamanımız var. Tamam, diyoruz. Oturuyoruz. 25 dakika boyunca masaya kimse sipariş almaya gelmiyor. En sonunda ben huysuzlanmaya başlıyorum, iki kere iki garsonu yakalıyorum, "Bakar mısınız?" diyorum, "Tamam" diyip dönüp arkalarını gidiyorlar. Çıldırıyorum.

Şarap alıp kalkalım diyoruz, şarap alacağız, orada çalışan yardımcı olmakla görevli olan birine çok da ahiretlik olmayan birkaç soru soruyoruz. Aldığımız cevap "Şeeey ben çok anlamıyorum şaraptan."

Yaklaşık 45 dakikanın sonunda birer kadeh şarabımız geliyor, kadehlerimiz bittiğinde masaya rezervasyon yaptırmış kimse gelmiyor, hatta boş masa var. Garson kadın gelip, önümüzden boşalmış bardakları alıyor. Şarap evinde olması gereken "Size buna benzer şunu verebiliriz." gibi tavsiyeleri geçtim, "Bir tane daha alır mısınız?" diye bile sormadan, boş bardaklarımızı alıp gidiyor. Şoktayız!

İş yapmaya başlayan her güzel yerin kötü işletmecilik örneğine dönüşmesinin geleneksel sonucu olarak, sevdiğimiz bir mekanı daha kaybetmiş olarak, bir daha da hayatta gelmeyiz diyerek kalkıyoruz oradan.

Kiva'ya oturuyoruz, güzel yemekleri vardı eskiden, ne zamandır yemedik diye, yine rezerve yazmayan masalardan birine yerleşiyoruz, birer sigara içiyoruz, menü bekliyoruz. Bir garson geliyor, "Eee bu masa rezerve!" diyor. "Rezerve yazsaydınız veya oturmadan uyarsaydınız." diyoruz, ukalaca "Siz de sormadan oturmasaydınız." dediği anda ayaklanıyoruz. Arkamıza bile bakmadan.


O sinirle, Galatasaray'ın arasındaki minik, pek bilinmeyen şarap evimiz Solare'ye kadar hızlı adımlarla yürüyoruz. Masaya oturduğumuz gibi güleryüzlü bir garson geliyor, menülerimizi veriyor. Şarap sorularımıza tatmin edici cevaplar veriyor. Oturduktan hemen sonra, şişemiz önümüzde, kadehlerimiz doluyor. Peynir tabağımız, ardından mezelerimiz hiç bekletmeden hemen geliyor. Hatta şişeyi bitirdikten sonra, tek kadeh almamız için şarap tavsiyesinde bile bulunuyorlar. Neyse İstanbul'da hala bozulmamış yerler var, diyerek rahatlıyoruz.

Mr. Feelgood, yan taraftaki büyük masayı gösteriyor, ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz, doğum günü yemeğimi yapacağım yeri buluyorum böylece. Önceki mekanların yarattığı gerginliği unutuyoruz, şarapla ısınıyoruz, şarapla kırgınlıklarımızı sarıyoruz.

Elele kikirdeşerek çıkıyoruz oradan. Pazartesiye, yeni haftaya, her şeye hazırız.
Soğuk havaları çok sevmiyorum; ama kırmızı şarap sezonu açıldığı için mutluyum. Kırmızı şarap ile hayat, başka her şeyle olduğundan daha güzel.

Lezzetle kalın!

3 yorum:

Buket Altaç dedi ki...

Sezen gezicigunluk.blogspot'u oku.. Hatta hatmet:) Sana yakın, senin çok sevebileceğini düşündüğüm tavsiyeleri var.. Diyordum.. Taa ki geçen hafta Solera'ya gidip artık Babylon öncesi takılma mekanımı buldum deyip Solera'yı ayyuka çıkarana kadar:)Yine de seviyoruz:)

Adsız dedi ki...

patatesin kaynatmanın tarifini verdiğine inanamıyorum koptum resmen, kedi canını senin :)

zillosh dedi ki...

Buketcım,

Gec kalmış bir tesekkur ama roma için super geldi o blog. Diger sehirler hakkında fazla bir sey yoktu, ama takibe aldım, istanbul kısmını da hatmedeceğim en kısa zamanda :)) operimm

Adsızcım,
Acemiler tembeller için mutfak 101 malum adı :)) soyup haşlayanlar, sogumadan dilimlemeye calısanlar elbette vardır veya dedıgın gibi benim kedi canım asdf :)

Pinterest'im

Instagram'ım