15 Şubat 2016

Hey seni yerler yerler, mum ışığında yemeğe 1924 Rejans'a götürürler!

Aslında bu yazıyı sevgililer günü yazısı olarak yazmayı planlıyordum; ama fırsat bulamadım. Bu yüzden okuyan erkeklerin, hayatlarındaki kadınları yalnızca özel günlerde değil her zaman harika planlarla mutlu eden bal gibi adamlar olduğunu; okuyan kadınların da böyle adamlarla birlikte şanslı kadınlar olduğunu farz etmek istiyorum. 

Muhteşem eğlenceli arkadaşlara sahip, arkadaşlarıyla her yerde keyifli vakit geçiren kişiler de kabulüm. 

Şu an depresyonun dibinde olup, gelecekteki güzel günler için keşifler peşinde olanları da kabul edebilirim. 

Neticede "Ne olursan ol gel"e bağlayabilecek kadar geyik bir ruh halindeyim bu aralar. Çünkü her zamankinden fazla uyuyorum, her zamankinden iyi besleniyorum, yoga yapıyorum, her konuyu kahkaha sebebine dönüştürebilen ve her adamı inanılmaz matrak biçimde yerin dibine gömen altı kızla sürekli birlikteyim. Bütün bunların etkisiyle enerji patlaması yaşıyorum. 

Gelgelelim bu yazıda kendimden bahsetmek istemiyorum. Zira son birkaç yazıda kendimden, hayatımda olup bitenlerden fazlasıyla bahsettim. İçinde bulunduğum pıtırcık anları da manyetik alanımı kaybetmemek için kendime saklamaya karar verdim. Manyetik alan nedir, ne diyorsun yahu, diyenleri şuraya alalım.

Bu yazıda size İstanbul'un yeniden kazandığı bir klasikten bahsetmek istiyorum: 1924 Rejans

2004 yılında, ben üniversiteye başlamış, ailemin evinden ayrılıp İstanbul'a taşınmıştım. Çarşambaları Mojo, cumaları Roxy, cumartesileri Etiler'de Serdar Ortaç, Arto, Hande Yener, diğer günlerde Nevizade döngüsünde, geceden geceye akıp, kendimi kimliklendirmeye çalışıyordum. Yemek çok önemli bir şey değildi hayatımda, daha çok gecelerin peşindeydim. 

Tam bu dönemlerde, bir akşam babam "Hadi demişti, bu akşam birlikte yemeğe gidiyoruz." Ve beni alıp Rejans'a götürmüştü. İstiklal Caddesi'ndeki, 1932 yılında açılmış ve zamanında bütün yabancı konsolosluk temsilcilerini, üst düzey memurları ve varlıklı kişileri ağırlamış tarihi restorana... 

Cihangir'de yaşamama, her gün mutlaka Taksim'e çıkmama ve Time Out İstanbul'a ders kitabı muamelesi yaparak İstanbul'u keşfetme peşinde olmama rağmen Rejans'ı daha önce hiç duymamıştım.  O gece orada babamla çok lezzetli bir yemek yerken, babamla hayatımın bundan sonraki kısmına ilişkin olarak anlaşmalar yapmış, özgürlüğümün sınırlarını çizmiştik. İçtiğimiz limonlu votkadan artanı da "Tekel votka" şişesiyle eve götürmüştüm. 

Yıllar sonra ailecek tekrar Rejans'ın yolunu tutmuştuk. Senede bir gece ailecek Rejans'ta yemek yemeyi gelenekselleştirme kararı almıştık o akşam. Ve şans bu ya, tam da o akşam Rejans'ın son gecesi olduğunu, tahliye kararı çıktığını ve ertesi gün kapanacağını öğrenmiştik.  Üzülmüştük.

Rejans'ın yeniden açıldığını duyduğumda, annemi ve babamı arayarak müjde verecek kadar sevindim. Daha önce bize, Moda Deniz Kulubü'nde harika hikayeler ve Rus mutfağına dair bilgiler aktaran Mörfi ile birlikte bir akşam Rejans'ın yolunu tuttuk.



İçeri girdiğimde, Midnight in Paris kıvamında, tarihte bir ışınlanma yaşadım. Gümüş şamdanlar, eski müdavimlerin adlarının yazdığı plakalar, avizeler aynı şekilde duruyordu. Tiril tiril garsonlar, çok şık tabakları müşterilerin önüne koyuyordu. Mekan tasarlanırken inanılmaz detaylı çalışıldığı her halinden belliydi her şey yenilenmiş; ama ruhu tamamen korunmuştu.

Arkasındaki ekip hepimize tanıdıktı: 360'tan bildiğimiz Mike Normen ile Sascha Kahn büyük bir heyecanla ortalıkta geziniyor ve müşterilerin yorumları ile yakından ilgileniyorlardı. 

Masaya oturduğumuz anda hepimiz hemfikirdik: Evet, yeni ve modern mekanlar açılması güzeldi; ama eskilerin de korunması gerekiyordu. 

Eskiden yalnızca limonlu votka olan mekanda, füzyon votkanın onlarca çeşidi yapılmış, arka tarafa leziz kokteyller ortaya çıkaran minik bir bar kurulmuştu. 



Hepimiz birbirimizin kokteyllerinden yudumlar aldık, rokforlu Dirty Martini o kadar sıradışıydı ki, sevip sevmediğimize bir türlü karar veremedik; ama diğerlerinin hepsine bayıldık.




Yemeklere gelince, hepsi gerçekten hem çok lezzetli hem de sunum olarak çok şıktı. Tavuk kievski, borç çorbası, Rus salatası, pelmeni gibi hepimizin bildiği Rus mutfağı klasiklerinin yanı sıra, yeni keşifler yapmanıza imkan verecek bollukta seçenek var. 





Ben Rus mutfağını hiç bilmiyorum; ama tatmak istiyorum diyenler için, Avrupa'daki bütün iyi restoranlarda olduğu gibi tadım menüleri de hazırlamışlar. Lezzetli keşifler yapmak için harika bir seçenek olabilir.

Benim favorilerime gelirsek, başlangıçlardan somonlu ve havyarlı krep aklımı başımdan aldı. Her gün olsa, her gün yerim.


Ana yemeklerden Beef Strogonoff hem sunumu, hem de lezzetiyle masadaki herkesin favorisi oldu. Tatlıların hepsi oldukça lezzetliydi; ama benim gönlüm hafifliği ile küllah ile sunulan sorbet'ti.


Son zamanlarda yediğim en keyifli akşam yemeği 1924 Rejans'ta yediğim oldu. Hem sunumlar gerçekten çok şıktı, hem ortam sıradışıydı, hem müşteri kitlesi çok iyiydi, hem de arka fonda çalan akordeon çok romantikti. 

Üst katta da minicik bir sigara içme balkonu yapmışlar, çok samimi bir yer olmuş. Sigara içmeseniz bile bence burayı ziyaret edin, çok güzel insanlarla tanışıp, keyifli sohbetler ettik.

Bunu sevgililer günü yazısı olarak yazmayı planlamıştım, ama her zaman için işe yarar. Bir kadını tavlamak istiyorsanız ihtiyacınız olan üç şey: Rejans'ta rezervasyon, ütülü güzel bir gömlek üstüne spor bir ceket ve mis gibi bir parfüm. Geri kalan her şey -gümüş şamdanlarda mumlar, loş bir ortam, arka fonda usul usul çalan akordeon, muhteşem kokteyller, lezzetli yemekler - burada sizi bekliyor.

Bence mutlaka yolunuzu düşürmeniz gereken adreslerden.

Lezzetle kalın!

Hiç yorum yok:

Pinterest'im

Instagram'ım