İnsanın hayatında ne iş yaparsa yapsın, mutluluk sebepleri olmalı.
Galata: Klimalar ve Love Music Hate System.
Üsküdar: Sevgi dilenen sokak kedilerinden sadece biri.
Hisar sahil: Kestaneci
Kadıköy: Ada vapuru yandan çarklı!
Nişantaşı: Üzüm türevleri
Kuytuda bir otopark
Vatan Caddesi: Bir İstanbul klasiği İETT
Kabataş: Bir yağmurlu günde işe giden insanlar
Taksim Meydan: Metro önü balığı
Laleli: Heybet
Kabataş: Buğulu Taksiler
Rumeli Caddesi: Çiftiz öyleyse varız.
Tophane: İtalya vizesini boşverin, ben de güzelim.
Alman Hastanesi: Hastasın ama manzaranın kralı da sende canikom.
Nişantaşı: Süslüyüm süslüsün süslüyüz
Tramvay: Gözlerimi bir yere sabitleyeyim de kimseyle göz göze gelmeyeyim.
Kadıköy: Güzelsin be İstanbul!
Bakırköy: Güneşli Adliye
Dolapdere: Çıplaklık ve cansızlık
Beşiktaş: Merhaba ekmek var mı ekmek?
Karaköy: Retro sever kedi
Boğaz: Mavi ve beyaz
Lezzetli yemekler, güzel filmler, keyif verici müzikler, gülümseten arkadaşlar, sevdiği bir adam, güvendiği bir aile, keşifler, uçak biletleri, hayaller, sürükleyici romanlar, yapmaya başladığı zaman dünyayı unuttuğu hobiler...
Yoksa çekilmez. Valla!
Ben üniversiteden mezun oldum, herkes dedi ki, "Artık avukatsın, daha az gez, bu blogu kapat, daha oturaklı bir hayat sür."
İyi ki dinlememişim. İyi ki kafamın dikine gitmişim.
Çünkü hayatında bazen öyle günler oluyor ki. Özellikle de iş hayatında... Saygı duyduğun bir insan, öyle bir tavır sergiliyor ki, öyle kötü bir Türkçe ile düşünüp tartmadan bir şeyler yazıp, senin dengeni öyle bir sarsıyor ki... Asabın öyle bir bozuluyor ki...
Sonra çıkıyorsun, bir saat geçiyor, o kadar güzel insanlar var ki hayatında, o kadar çok mutluluk sebebin. Kendini bilgisayar başında, elinde şarap kadehin, yüzünde bir gülümseme, hafta boyunca çektiğin fotoğraflara bakarken, hafta sonu planları yaparken buluyorsun.
Son yazılarıma baktım da, çok derinleşmişim, çok sorgulamışım, çok kafa patlatmışım. Düşünmek ve sorgulamak iyidir, beyni dinç tutar, başka ihtimallerin olduğunu hatırlatır kendine.
Ama...
"Ne istiyorum?" sorusunun düşünüp taşınarak cevaplanabileceğine inanmıyorum. İnsan sahip olmadığı, deneyimlemediği bir şeyi isteyip istemediğini bilemez çünkü. Yaşadıkça deneyimledikçe, ne "istemediğin" netleşir kafanda sadece.
O yüzden hayatın akışına bırakmak gerekir bazen. Şimdi benim için öyle bir zaman. Bakalım sırada ne var, hayat bana bu baharda neler sunacak?
Bu arada size de benim gözümden ve objektifimden bir İstanbul sunayım. Pek çoğu iş sebebiyle bir yerden bir yere koşarken, gördüğüm ve keyfimi bir anda tavan yapan anlar...
İstanbul Metrosu: Lütfen inenlere öncelik tanıyınız.
Üsküdar: Sevgi dilenen sokak kedilerinden sadece biri.
Hisar sahil: Kestaneci
Kadıköy: Ada vapuru yandan çarklı!
Nişantaşı: Üzüm türevleri
Kuytuda bir otopark
Akaretler: Tasarım Mobilyalar ve Kediler
Vatan Caddesi: Bir İstanbul klasiği İETT
Kabataş: Bir yağmurlu günde işe giden insanlar
Taksim Meydan: Metro önü balığı
Laleli: Heybet
Kabataş: Buğulu Taksiler
Rumeli Caddesi: Çiftiz öyleyse varız.
Tophane: İtalya vizesini boşverin, ben de güzelim.
Alman Hastanesi: Hastasın ama manzaranın kralı da sende canikom.
Nişantaşı: Süslüyüm süslüsün süslüyüz
Tramvay: Gözlerimi bir yere sabitleyeyim de kimseyle göz göze gelmeyeyim.
Kadıköy: Güzelsin be İstanbul!
Bakırköy: Güneşli Adliye
Dolapdere: Çıplaklık ve cansızlık
Beşiktaş: Merhaba ekmek var mı ekmek?
Karaköy: Retro sever kedi
Boğaz: Mavi ve beyaz
Keyifli bir haftasonu olsun! Öperim! :)
Dip Not: Başlık, Ayşe Kulin'in Türkan adlı kitabındandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder