12 Ağustos 2014

Kızlarla kavuşmalardan notlar: Nopa, Ballı Viski, Akyaka ve Gökova

Kendimi bildim bileli şanslı olduğum konulardan biri de kız arkadaşlarımdır.

Hangi noktada durup şöyle uzaktan kendi hayatıma baktıysam, böyle harika arkadaşlarım olduğu için şükretmişimdir. Kendimi bildim bileli, her konuda konuşabildiğim, yanlarında kendimi maskelemek zorunda olmadığım, yeri geldiğinde beni eleştiren, ama ihtiyaç duyduğum her konuda destekleyen kız arkadaşlarım oldu. Birbirimizle iş, aile, ilişki bütün mahremlerimizi paylaştık, en dipte olduğumuz anlarda bile paylaşarak güçlendik, birlikte çok güzel anılar biriktirdik.

Bazıları ile kavga veya somut bir anlaşmazlık olmaksızın yollarımız ayrıldı, farklı yönlere ilerledik. Bazıları ile farklı yönlere ilerlesek, sürekli görüşemesek ve bambaşka hayatlar yaşasak bile o yakınlıktan hiçbir şey kaybetmedik.

İlkokuldan, ortaokuldan, üniversiteden, work&travel maceramdan, ilk iş yerimden bana kalan en kıymetli şey hiç tereddütsüz bu arkadaşlarım oldu. Aradan yıllar geçti, hepimizin hayatında büyük olaylar oldu, bazılarında an be an birbirimizin yanında olamadık, ama döndük dolaştık, bir masanın iki ucunda oturduk, anlattık, ağladık, güldük, planlar yaptık.

Uzun zamandır oradan oraya o kadar çok koşturuyordum ki, kızlarla uzun soluklu kavuşmalar yapamaz olmuştuk. Geçen hafta, tamamen spontane biçimde, kız arkadaşlarımın haftası oldu. Anlattık, dinledik, akıl verdik, heyecanlandık, içtik, güzelleştik.

Bu buluşmaların her biri, hayata ve ilişkilere bakış açısından, örnek olaylı beyin fırtınası niteliğinde olmasının yanı sıra, hepsi keşif doluydu.

İlkokuldan beri arkadaşım olan Ayşe'ye sürpriz bir doğum günü konseptli yemek organizasyonunda Nişantaşı'nın yeni mekanı Nopa'daydık. 

Atiye Sokak'ta, masaları sokağa taşmayan, hatta dikkatli bakmazsanız önünden görmeden geçebileceğiniz bir mekan burası. Dekorasyonu ahşap ve metal detaylarla hem modern, hem sade, hem şık. Bahçesi, şehrin göbeğinde bir vaha. Birbirine bitişik olmayan geniş masalar, dışarıdan soyutlayacak biçimde tasarlanmış yeşillik ve hatta akan sular ile süslenmiş bir alan. Et konusunda iddialı, menüsünde de sıra dışı kokteyller var. Özel günler kadar, başbaşa romantik buluşmalar için de harika bir istikamet olabilir, aklınızda bulunsun.



Bir başka buluşmamız, birlikte muhteşem bir Beyrut gezisi yapmış olduğum Martha ile Mushaboom'da oldu. Saatler süren, yine de konuşacaklarımızı biteremediğimiz sohbetimizin eşlikçisi, en son seyahatimde duty free'de keşfettiğim ballı viskiydi.

Nedense bir türlü sevemediğim içkiler vardır, bunlardan birisi de viski. Başka seçeneğim yoksa içerim içmesine de, hiçbir zaman "Ah şimdi şöyle tek buzlu bir viski olsa" demişliğim veya gerçekten keyif alarak içmişliğim yoktur. 

Viskinin bu güne kadar severek içtiğim tek formu Lynchburg Lemonade idi. En son duty free alışverişimi yaparken, elime tutuşturulan buz gibi bir shot bardağı ile ufkum açıldı. 

"Ben viski sevmem ki." diye söylenip, şöyle ucundan bir yudum aldım. Bayıldım. "Bu nasıl bir viski?" soruma verilen cevapla ballı viski ile tanıştım. Gerçekten içimi güzel, yazın buz gibi de şahane oluyor. Bir yerde denk gelirseniz, ön yargılı olup, pas geçmeyin.



Ve cuma akşamı iş çıkışında İsviçre'ye gelin verdiğim Özgem ile kavuşmak üzere havaalanının yolunu tuttum. Bitmek bilmeyen bir trafik, hava şartları nedeniyle gecikmeler derken, gecenin bir yarısı Akyaka'daydım.

İlk keşfimiz Kum Cafe &Bistro oldu. Sokağa atılmış sandalyeleri ile denizden gelen esintiyle püfür püfür oturabileceğiniz bir mekan burası. Güzel müzikler çalıyor, bira buz gibi, kokteyller lezzetli. Ve hepsinden önemlisi, inanılmaz güler yüzlü ve ilgililer. Kapanış saati geldiğinde, son birer bira isteğimizi kırmadıkları gibi, mekanı kapattıktan sonra, yandaki bakkaldan bira alıp onların masalarında takılmamızı teklif ettiler. Mest olduk. 

O kadar konuşacak şey birikmişti ki, saat 4:00 gibi yanımıza kafası güzel bir grup yanaşıp, "Bir şey dikkatimizi çekti. Çok uzun zamandır buradasınız, ne güzel." dedi.

Kareye girip poz veren dünya tatlısı bir sokak köpeği ile gecenin hatırası huzurlarınızda:




Ertesi sabah yalnızca bir kaç saat uyku ile, "Aman teknede uyuruz en kötüsü" diyerek, Gökova Koyu'nda tura çıktık. İsviçre'ye bizim kızın düğününe gittiğimde, evlerine misafir olduğum süper tatlı çift de şansımıza oradaydı. 

Yanlarında da "stajyer çocuk" adını taktıkları, on yaşında kuzen ile birlikte. Annelik- babalık provası niyetine, stajyer olarak aldıkları bu on yaşında çıtır, bilmişliği ve cilvesi ile aklımızı başımızdan aldı. "Dedikodu sever misiniz?" sorusunun ardından, hoşlandığı sınıf arkadaşının yazlıkta başka bir sevgilisi olduğu konusunda içini döktü. Biz şaşkınlıkla, "Bizim ilk sevgilimiz ondan on yaş büyükken olmuştu." hesabı yaparken...Sonra da denizde verdiği pozlarla cilveli cilveli "Kıskan beni Atilla!" diyerek, bizi kadınlığımızdan utandırdı, kahkahalara boğdu.





Bütün gün boyunca Gökova koylarını ve adalarını gezerek, yüzdük, güneşlendik, lafladık ve yıllar önceki bir Büyükada maceramızı andık.






Her yerde deniz çok güzeldi; ama Lacivert Koyu'nun denizi benim en favorim oldu. Bir de Kleopatra'nın taşıma kumlu sahiline sahip Sedir Adası, çok kalabalık olmasına rağmen, beyazdan maviye giden denizi, karşısındaki dağları ve palmiyeleri ile çok güzel bir yer. 




Özgem ile kavuşmuş, harika denizlerde yüzmüş, "Türkiye'de görmediğim ne kadar çok yer var!" gerçeğinin bir kere daha farkına varmış olarak döndüm İstanbul'a.

Kız arkadaşlarla girdiğim bu yazının sonuna, bir de sevdiğinizi bildiğim, ama tembelliğimden -ve ayrıca kadro eksikliğinden: şöyle her gün benimle gezip havalı fotoğraflarımı çeken kimsem yok!- bir türlü düzenli yapamadığım, yapmaya niyetlendiğimde de arka fonda havalı İstanbul sokakları değil, dağınık ev alanları olan ne giydim içeriklerinden birini konduruveriyorum:



İstanbul'da havanın ne giyeceğimi şaşırttığı bir gün. Tam yazlık giyinmiş çıkıyorken, son anda bastıran İstanbul musonu ile bir yağmurluk eklendi.Jean etek Mango, kuru kafalı t-shirt Stradivarius, yağmurluk Joy Miss, terlikler Atina'daki meydanın karşısındaki ayakkabıcılar sokağından...




T-shirt Terkos'tan, jean etek Roberto Cavalli, yeşil espadriller Casette'den, çanta Longchamp.


Yeşil kolları fırfırlı üst ile gri bandaj etek H&;M, siyah peep toe ayakkabılar Chinese Laundry.



Yeşil elbise H&M ve evet bu kesinlikle benim rengim! :) Kolyeyi yıllar önce annemden araklamıştım, ayakkabılar Hush Puppies.


Gömleğe benzeyen bluz Zara, beli zımbalı kalem etek Stradivarius, siyah topuklu ayakkabılar Camper. Bu arada denemediyseniz, Camper'ın topuklu ayakkabıları mucize kadar rahat. 



Siyah t-shirt Zara, kahverengi çanta bir müvekkilimin hediyesi Hotiç, siyah topuklu ayakkabılar Camper, tayt sanıyorum Beşiktaş Pazarı'ndan. Bilezik de kapandığına çok üzüldüğüm Maya Mira'dan. Saç kesimim de yepyeni, Etiler Makas'a selam olsun!


Cuma gecesi sabaha karşıdan bir saman üstü hatırası. Gömlek görünüşlü kırmızı t-shirt Mango, siyah mini bandaj etek H&M, ayakkabılar Logan, plaj çantası Tommy Hilfiger. 


Kalpli gömlek Zara, mavi kocaman çanta Tommy Hilfiger.

Evet, jüri olma zamanınız geldi. Hangi gün "şahane on numara beş yıldız?", hangi gün "Hemen üstündekileri çıkarıp başka bir şeyler giysen iyi ederim?" :))

Sevgiler!

4 yorum:

Handan dedi ki...

tay olmamış be sezen

S dedi ki...

kız arkadaşlarımız iyi ki var. günün sonunda, keyifli bir masada, karşımda dostlarım, gülüp, ağlayıp, hüzünlenip, mutlu hissedip, hep aynı şeyi düşünüyorum. "iyi ki varlar"

çarşambaya bayıldım bu arada :)

bu sefer istanbuldan sevgiler
Sevgican

Handan dedi ki...

tay ne ya tay ne
tayt tayt:)))) olmamış elbise mini etek yakışıyor sana tayt nayn

Elif dedi ki...

Salı çok çok güzel.En son fotoğraftaki gömlek de 10 numara olmuş.Ben taytı da çok yakıştırdım gerçi.

Pinterest'im

Instagram'ım