04 Ağustos 2015

I see no good reason to act my age.

Facebook'tan gelen mesaja şaşkınlık içinde bakıyordu: "Hani Yunanistan'a gidiyorduk biz?"

Adam bu mesajı kendisine on sene önce atmış olsaydı, muhtemelen mutluluktan ölürdü. Derhal hayaller kurmaya başlar, hangi kıyafetleri ve bikinileri yanında götüreceğinin hayalini kurardı. 

On yıl!

On yıl öncesini hatırlamaya çalıştı. Üniversitede öğrenciydi, Cihangir’de kiralık, giriş katta küçük bir evde yaşıyordu. Adam ile sık sık bu evde buluşurlardı. Küçücük evin, küçücük salonunun yarısından fazlasını kaplayan beyaz bir koltuğu vardı. Bu koltuğun üstüne oturup saatlerce öpüşürlerdi.

Murathan Mungan’ın “İyi öpüşen bir sevgili dünyanın yarısı demektir.” sözünü o günlerde keşfetmişti. Hatta bir röportajında “Ama o kadar iyi öpüşüyorsa, diğer yarısını da pekala ikinci bir öpüş doldurabilir.”  cümlesini okuduğunda, gerçekten dünyanın tamamına sahip olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Birlikte hiç tatile çıkmamışlardı. Hatta sinemaya veya yemeğe bile gitmemişlerdi. Hiç birlikte uyuduklarını, yemek yediklerini veya uzanıp film izlediklerini hatırlamıyordu. Bütün zamanlarını o beyaz koltuğun üzerinde öpüşerek geçirmişlerdi. Ya da en azından, şimdi on yıl öncesini hatırlamaya çalıştığında adama dair aklına gelen tek şey buydu. 

Hatta o adam ile öpüşmeye o kadar takıntılı bir hale gelmişti ki, masallara gönderme yapan bir öpüşme güzellemesi  yazmıştı. Bu yazısı gazetede yayınlandıktan sonraki gün kendisine tanımadığı insanlardan gelen yüzlerce e-maile inanamamıştı. 

Şimdi geriye bakıp düşününce, o yazının, yazdıklarını insanlarla paylaşma cesareti veren ilk yazı olduğunu fark etti. Sonra adam üniversiteden mezun olup Londra’ya taşınınca, bu öpüşme takıntısını da unutmuş, kendini bambaşka maceraların kollarına bırakmıştı.

Ve işte o adam, aradan 10 yıl sonra kendisini tatile çağırıyordu. “Hayatında başıma gelen en saçma şeylerden biri.” diye mırıldandı. 

Sonra gülmeye başladı. Adam da on yıldır görmediği bir kadın ile tatile çıkacak değildi ya, muhtelemen yalnızca hal hatır sormak istemiş, bunu da esprili bir şekilde yapmıştı. Onun tarzına uyarak cevap verdi. 

Hahah, hatırlamıyorum; ama Yunanistan’a bayılıyorum. Hadi gidelim.

Bu zaten 2008 yılında yaptığımız bir plandı. Sen şehri seç, hemen gidelim.
2008 mi? Sen Londra’nın gri havasından daraldın galiba. O zaman en kolayı Thassos, en güzeli Mikanos.
O adalar sana yakın, bana uzak. Biraz daha bu tarafa gel.
Hem sen seç, diyorsun, hem de beğenmiyorsun! Aklında neresi var sen onu söyle.
Prag?

Kikirdeyerek oturduğu koltuktan kalktı. Kendisine bir kadeh kırmızı şarap dolduracaktı, sonra vazgeçti, Prag konseptine bira daha çok yakışırdı. Buz dolabını açıp bir bira aldı. Kendisinin yıllar önceki bu adama takıntılı halini düşündü, sırf 10 yıl önceki kendisinin hatırına bile bu şakayı sürdürebilirdi. Ayrıca, hayali de olsa bir tatil planı yapmak oldukça eğlenceliydi. “Anlaştık.” diye cevapladı.

Adamdan“Tamam ne zaman?” diye cevap gelince irkildi. Yoksa bu adam ciddi miydi?

Hipnotize olmuş gibiydi, bu konuşmanın nereye varacağını merak ediyor, oyun bozanlık yapmak istemiyordu. Biraz daha lafladıktan sonra, konuşmayı sonlandırdılar. 

Ertesi gün şehir dışındaki bir toplantıya gitmiş, tekrar İstanbul’a dönmek için Ankara havalimanında oyalanırken adamdan yine mesaj geldi. “Hemen pes mi ettik?”

Adam ciddi miydi, oyun oynamak konusunda kendisinden çok daha mı iyiydi anlayamıyordu. Ve o adamın espri mi yaptığını yoksa ciddi mi olduğunu anlamaya çalıştığı iki günün sonunda,  gidiş dönüş Prag biletleri ile harika terası olan bir evleri vardı.


Evet, bu hikayedeki kadın başkahraman benim. Yalnızca 'on sene' kısmını bir sene kadar abarttım.

Aradan 'dokuz sene' geçtikten sonra, bir cumartesi gecesi, bir zamanlar takıntılı olduğum adamla, Prag'taki en favori mekanımız olan Groove Bar'da oturmuş, Greenteani'lerimizi içerken ve yıllar yıllar öncesini hatırlamaya çalışırken içinde bulunduğumuz an o kadar absürd ve o kadar harikaydı ki!

O güvenli, öngörülebilir sınırlardan çıkmayı o kadar çok sevdim ki... 

Prag'tan sonra, pazartesi günü ofiste çalışırken, herkes bana her zamankinden farklı gülümsediğimi söylüyordu. Hikayeyi anlattığım arkadaşlarım ise "Bir film mi anlatıyorsun? Gerçek mi bu?" diye şüpheyle soruyordu. İnsanların suratındaki o şaşkın ifadeye karşı kahkaha atarak " Valla gerçek." demeyi çok sevdim.

Hikayenin sonu herkesin büyük bir aşk hikayesi bekleyerek dinledi; ama hayır bu bir aşk başlangıcı değildi. Prag Havalimanı'nda birbirimizin yanağına dostane birer öpücük kondurup, birbirimize sarılıp "Kendine iyi bak" diyerek ayrıldık ve kendi hayatlarımıza geri döndük. Ama o adam sayesinde, maceraperest halimi hatırladım. Ve bunu çok özlemişim!

Son zamanlarda çok seyahate çıktım, harika yerler gördüm, harika şeyler deneyimledim. Prag'ta o kadar olağan dışı bir şey yoktu; ama bu seyahat işte bu yüzden bu kadar eğlenceliydi. Yazdığım Prag yazılarında kullandığım çoğul anlatımın sebebi ve keşfettiklerimin eşlikçisi de işte bu adamdı.



Prag'a yolunuz düşerse, mutlaka Groove Bar'a gidip bir Greenteani siparişi verin. Gülümseyerek bu hikayeyi hatırlayın! Maceralara açık kalın!


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Size seçtiğiniz herhangi bir ülkede, kişisel iş başlatmak için herhangi bir miktar kredi yeteneğine sahiptir, bu nedenle herhangi bir ülkeye seyahat için vize gerekirse, lütfen bu e-postayı başvurun: visaagency040@gmail.com ya da bir kredi ihtiyacınız varsa başlamak için finance_institute2015@outlook.com: kişisel şirket kadar lütfen bu e-postayı temas

Firmamız bu bilgi feryat uzmanlaşmış.
(1) denizaşırı seyahat için vize veriyoruz.
(2) Biz bireye% 2 faiz oranıyla kredi, kişisel iş başlatmak için vermek.
(3) kara mallarını sigorta.
(4) ev mallarını sigorta.
(5) oluşturmak ve aylık taksit ödeyerek bireysel ucuz miktarda dışarı satış.

Aylık taksit ödeyerek ev veya herhangi bir mülk satın almak isterseniz, firmamız en almak bir yeteneğine sahiptir
seçtiğiniz herhangi bir süre ve herhangi bir sorun olmadan seçtiğiniz herhangi bir ülke.

Pinterest'im

Instagram'ım