30 Ağustos 2015

İstanbul - San Francisco arası uçak sayıklamaları: Yol dediğin nedir ki, geçer gidersin rüzgarlı kızım.

Tarih 22 Ağustos Cumartesi. Saatin kaç olduğu hakkında hiç bir fikrim yok. Hem zaten ne İstanbul, ne San Francisco saatini baz alabileceğim kadar arada bir yerdeyim. Dokuz saattir uçaktayım. Bunun bir kısmını uyuyarak, bir kısmını şarap içerek geçirdim. Ve hala önümde saatlerce yolculuk var. Ne kadar uzun bir yola çıktığımı gerçekten şu anda fark ettim. Evet, yolculuğun 13 saat süreceğini biliyordum; ama söylerken kolaymış ve ben şu ana kadar bu uzunluğu tam olarak kavrayamamışım. Hayatımda kesintisiz olarak yaptığım en uzun uçak yolculuğu bu.

Kendime inanamıyorum. Gerçekten... Büyük bir maceraya doğru yol alıyorum.  "Neden gidiyorum?" diye soruyorum kendi kendime. Uzun zamandan sonra bir adamdan bu kadar etkilendiğim için mi? Seyahat etmek için karşıma çıkan her bahaneyi değerlendirmeye meyilli bir yapıda olduğum için mi? Yoksa mantık sınırlarından dışarı çıkınca ne olacağına ilişkin çılgın merakım sebebiyle mi? Muhtemelen hepsi birlikte ve bunlardan birisi eksik olsaydı, şu anda uçakta olmazdım.

Düşünmek istemiyorum aslında. Düşündükçe, şu noktaya geliyorum çünkü: Şu anda bir seçim şansım olsa, gitmekten vazgeçebilirdim. Paul Coelho geliyor aklıma; "Don't allow your mind to tell your heart what to do. The mind gives up easily."

Hostesten bir kırmızı şarap daha rica ediyorum, düşünerek kendimi yormak yerine, tadını çıkarmaya ve yaşayıp görmeye karar veriyorum.


Tarih 30 Ağustos Pazar. İstanbul'dan 8949 kilometre uzakta ve yerden çok yüksekteyim. Yanımdaki İstanbul'a gideceği için çok heyecanlı, orta yaş üstü çiftle muhabbeti kısa kesmek istiyorum. Bana San Francisco'da neler yaptığımı soruyorlar.

Ah yediğimiz inanılmaz lezzetli yemekleri mi anlatsam, izlediğimiz harika manzaraları mı, hayatımda ilk defa bir adamla bu kadar kesintisiz birlikte zaman geçirip de afakanlar basmamış olmasına ve o adamla daha çok zaman geçirmek istememe şaşkınlığımı mı? Yoksa yaramazlıklarımızı ayrıntıları ile anlatıp, bu soruyu sorduklarına pişman mı etsem?

Big Sur'da gece 1:00 ile 3:00 arasında Esalen Institute'te sıcak suyla dolu küvette, okyanusa yansıyan ay ışığını izlememizi anlatıyorum. Big Sur'a her ay orada yaşayan arkadaşlarını ziyarete gitmelerine rağmen bu etkinlikten habersizlermiş. Onlar Esalen'in neresi olduğunu tartışırken, sohbetten kopmak için, kulağıma kulaklıklarımı takıp Midlake açıyorum.

Çok mutlu, çok hüzünlü, çok şaşkın ve çok karışığım ve bu anın tadını sonuna kadar çıkarmak istiyorum.

Gözümü kapattığımda milyonlarca harika an geliyor aklıma. Mutluluk ve hüzün aynı anda doluyor içime. Bilmediğim ve tanımlayamadığım hisler içindeyim.

En sevdiğim seyahat romanımı açıyorum, Madam Lilla'nın cümlesi çıkıyor karşıma: "İnsan, o da eli iyi gelmişse, hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrünün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kaçmakla."

Ben aç olmadığımı sanırken sangria'mın yanına şeftalili ve ricottalı bir salata siparişi veren, plaja gittiğimizde çantasından üstünde yatmamız için bir çarşaf çıkaran, yer bulamadığımız için üzüldüğüm spa'ya aslında bir rezervasyon yaptırmış olarak bana sürpriz yapan, tarçın seviyorum diye tarçınlı abur cuburlar stoklayan incelikte ve keyifteki bir adamın yanında, ne kadar mutlu, ne kadar arzulu ve ne kadar keyifli olabildiğimi gördüm ben geçtiğimiz bir haftada. Her zaman "çok beklentili" olarak eleştirilen bir kadın olarak, karşımdaki adamın benim beklentimden öte güzellikte tercih ve jestler yapmasının ne kadar keyifli olabileceğini deneyimledim. En az, seyahat boyunca gördüğüm şehirler kadar büyüleyiciydi benim açımdan, kendimde yaptığım bu keşif. Umudu kestiğim şeylerin aslında olabildiğini fark ettim. Hiç hayal kırıklığına uğramayan, gözü kapalı yanındaki adamın tercihlerine güvenen bir kadın olmanın keyfini sürdüm. Belki de bu hayatta kendimi bütünüyle gördüm.

İstanbul'a ayak bastığımda, çantamdan hiç ayırmadığım, yapılacaklar listelerimi tuttuğum, planlarımı yazdığım defteri havalimanından çıkmadan önce çöpe atıyorum. Çünkü ben ne kaçmak ne de kovalamak istiyorum. Ben bu seyahatten sonra, hayatımdaki her şeyi oluruna ve hayatın akışına bırakmaya karar veriyorum; çünkü artık inanıyorum ve biliyorum ki, hayat benim için, benim planladıklarımdan daha güzel şeyler tasarlıyor olabilir.

Merhaba İstanbul!

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Herşeyi bırakıyor musun, evlenecek misin, o kadar yer daha senin bekliyor

Unknown dedi ki...

Herşeyi bırakıyor musun, evlenecek misin, o kadar yer daha senin bekliyor

Adsız dedi ki...

Harikasin.. Bir solukta okudum yine. Defteri cope atma anin gozumde canlandi nedense :)

Adsız dedi ki...

Size seçtiğiniz herhangi bir ülkede, kişisel iş başlatmak için herhangi bir miktar kredi yeteneğine sahiptir, bu nedenle herhangi bir ülkeye seyahat için vize gerekirse, lütfen bu e-postayı başvurun: visaagency040@gmail.com ya da bir kredi ihtiyacınız varsa başlamak için finance_institute2015@outlook.com: kişisel şirket kadar lütfen bu e-postayı temas

Firmamız bu bilgi feryat uzmanlaşmış.
(1) denizaşırı seyahat için vize veriyoruz.
(2) Biz bireye% 2 faiz oranıyla kredi, kişisel iş başlatmak için vermek.
(3) kara mallarını sigorta.
(4) ev mallarını sigorta.
(5) oluşturmak ve aylık taksit ödeyerek bireysel ucuz miktarda dışarı satış.

Aylık taksit ödeyerek ev veya herhangi bir mülk satın almak isterseniz, firmamız en almak bir yeteneğine sahiptir
seçtiğiniz herhangi bir süre ve herhangi bir sorun olmadan seçtiğiniz herhangi bir ülke.

Pinterest'im

Instagram'ım