05 Eylül 2015

Çok çılgın bir brunch deneyimi için harika adres: San Francisco'daki Red Door Cafe

Sabah gözlerimi açıyorum, ilk gördüğüm şey, odasının fotoğrafını yolladığında bayıldığım masa oluyor. Yarım altıgen şeklindeki uzun pencerelerin dışında yemyeşil ağaçlar görünüyor ve önünde çekmecesiz, dümdüz ve geniş bir masa var. O kadar huzurlu ve güzel bir köşe ki orada oturup saatlerce derin derin düşünüp, yazılar yazılabilir, hayaller kurulabilir, kaçış planları yapılabilir...

Bir önceki gün, upuzun uçak yolculuğunun sersemliği, kafamın güzelliği derken tam olarak kavrayamamışım galiba. İlk defa o anda tüm hücrelerimle hissediyorum, bir aya yakın süredir planladığımız anı yaşadığımızı... Beni kavrayan kol O'nun, San Francisco'dayım ve günlerden pazar. Nasıl güzel bir sabahtır o! Biraz daha sokuluyorum, O gözlerini açıyor ve pazar günü başlıyor.

O'nu San Francisco'ya uğurladıktan sonra, haftasonu ben de atlayıp Çeşme'ye gitmiş, gerçekten inanılmaz eğlenceli bir haftasonu geçirmiştim. Sonra benim haftasonum bitmiş, İstanbul'a geri dönmüş, havalimanına ayak basmışken, saat farkı nedeniyle O'nun pazar günü daha yeni başlamıştı. Ben haftasonu bittiği için hüzünlüyken, O bana harika bir brunch masası fotoğrafı yollamıştı, şampanya veya köpüklü şarap ile hazırlanan mimosa bardakları içeren... Nasıl içim gitmişti!


Şimdi aynısını deneyimleme zamanım olduğu için pek keyifliyim. Çabucak üstümü giyiniyorum ve San Francisco'da kaldığımız günlerde ulaşımımızın temelini oluşturacak Uber ile Red Door Cafe'nin yolunu tutuyoruz.

İçerideki masalar dolu olduğu için kapıda dikiliyoruz. Çok eğlenceli bir kurallar listesi var, okuyorum; ama sadece espri olsun diye asıldığını düşündüğümden olsa gerek -veya gözlerim şiş olduğu için- hiç güneş gözlüğümü çıkarmadan, menüyü inceleyip ne yiyeceğime karar veriyorum.


Biraz sonra içeriden AD çıkıyor. Minicik şort, derin dekolteli tshirt giymiş, duruş dimdik, bir gram yağ içermeyen bacaklarından birinde vişne dövmesi var. Çok özgüvenli, çok kadın, çok erkek, çok enerjili.


Bana ters bir bakış attıktan sonra, O'na büyük bir ilgiyle sarılıyor. Sonra bana bakıyor, "Çıkar o gözlüklerini." diye buyuruyor, çıkartıyorum, şöyle bir süzdükten sonra, "Çok daha iyi." yorumunu yapıyor ve sonra "Şu kaltağa gününü göstereyim diye çıkmıştım dışarıya, ama benim yakışıklı Türk erkeğimin yanında geldiğin ve güzel gözlerin olduğu için, al bakalım" diyerek elime korkunç bir oyuncak bebek tutuştuyor.

Daha sonra anlıyorum ki, bu korkunç oyuncak bebekler, bize servis yapmayı kabul ettiği anlamına geliyor, yani çok kıymetli. Çünkü AD, Red Door Cafe'yi yalnızca cumartesi ve pazar günleri brunch saatlerinde açıyor ve yalnızca canının istediği kişileri mekana kabul ediyor. "Yazacakları sikim yorumlar hiç umurumda değil. Ben yalnızca istediğim kişilere hizmet ederim." diye açıklıyor durumu. Ben kapıda dakikalarca dikilip sonra gitmek zorunda kalana da, AD'nin dışarı çıkıp laf soktuklarına da şahit oldum. Ve o an anlıyorum, beni gerçekten de O'nun hatırına kabul ettiğini...



Eğer açık fikirli değilseniz, cinsel içerikli konuşmalardan veya eşcinsellerden azıcık bile rahatsız oluyorsanız, Red Door Cafe kesinlikle size göre değil. Uzak durun, gitmeye kalkarsanız da AD size ağzınızın payını öyle bir verecek kapasiteye sahip ki, şok olursunuz.

Diğer yandan, eğer rahat biriyseniz, Red Door Cafe'de brunch deneyimi kesinlikle ve kesinlikle atlamamanız gereken bir şey. Hayatımda hiç bu kadar eğlenceli bir brunch yapmamıştım. Cafe'den ziyade kabaredeymişsiniz gibi bir ortamda olup bitiyor her şey.


AD'nin enerjisi inanılmaz; kapıda bekleyenleri inceliyor, her masa ile ayrı ayrı sohbet ediyor, beğendiği erkeklere sulanıyor, kadınlara laf atıyor, herkese fantastik ve edepsiz hikayeler anlatarak şov sergiliyor, "benim kahvaltımda kivi yok" diyen adamların kucağına çıkıp ağızlarına dilini sokup, "tamam tamam kiviyi buldum." duyana kadar rahat bırakmıyor, kahvaltı etmeye gelen eski dostlarını coşkuyla karşılıyor, onlarla ne zamandır nasıl tanıştığını hepimize anlatıyor, tuvalete giden yakışıklıların peşinden içeri girmeye kalkıyor... Asıl inanılmaz olan da bütün bunlarla aynı zamanda, masalardan hiç bir şeyi eksik etmiyor ve leziz kahvaltıları da o hazırlıyor.

Masaya önce dildo geliyor, mimosalar ile birlikte. Ardından gerçekten çok lezzetli ve tıka basa doyurucu kahvaltılar... Bu arada hepsinin ismi ayrı matrak, bir fikriniz olması için menüyü paylaşıyorum.


Ben "Dump your wife and lick my snatch" yiyorum, O'nun için menüde olmayan özel bir spesiyal hazırlıyor.



Kahkahalar atarken, mimoslarınızı nasıl içtiğinizi anlamıyorsunuz bile. Kesinlikle yaptığım en çılgın brunch olarak hafızama kazınıyor ve AD'yi çok seviyorum. Zaten nasıl sevmeyebilirim ki, "aynı adama bayılmak" kadar temel bir ortak yanımız var. :))

O'na,"Lütfen bir dahaki sefere bu kadar seksi olmayan, şişman ve çirkin bir kadın getir yanında." diyerek bana sevgisini gösteriyor.

Red Door Cafe'den çıkmadan önce, AD ile, O'nu ortamıza alıp süper komik fotoğraflar çekilerek brunch faslını kapatıyoruz. (Bu fotoğrafları hiçbir yerde paylaşmamaya söz verdiğim için şu an ne kadar pişman olduğumu anlatamam!)

Çıktığımda karnım tok, keyfim yerinde, "Piyangodan veya lotodan parayı vurursam, İstanbul'un en şık yerine bir cafe açıp AD'yi getirmenin ve İstanbul'un ağzına sıçmanın" hayalini kuruyorum.

'Farklı'yı eleştirerek değil, keyfini çıkararak kalın!

1 yorum:

sebuş dedi ki...

Harikasın sezen!
Bu güzel enerjin hiç ama hiç bitmesin...

Pinterest'im

Instagram'ım