13 Temmuz 2011

do you want the truth or something beautiful?

"Do you want the truth or something beautiful?"
Eğer gerçeği duymak istiyorsanız, yazın ortasındayız, İstanbul'da kalmak manasız bir şey. Bu yazıyı okumak yerine ucuz tatil fırsatlarına göz atabilirsiniz, ufaktan valiz toplamaya başlayabilirsiniz, çok çaresizseniz yazlığı olan arkadaşlarınızı onları ne kadar özlediğinizi söylemek için arayabilirsiniz.
 :)

Ama güzel bir şeyler duymak isterseniz tam doğru yerdesiniz. İstanbul'da yazı devirmeyi de oldukça keyifli bir hale getirebilirsiniz. Konserler bütün maaşı biletlere saçmaya teşvik edecek kadar cazip. Konserleri pas geçsek bile henüz gitmediğiniz bir sürü mekan var İstanbul'da.


Der Die Das'ın yerine açılan Kaf:f'ı merak ediyordum zaten. Geçenlerde bir akşam, evde mayışık mayışık otururken, bu sıcakta Asmalımescit yolları gözümüzde büyüdükçe büyürken, NuTeras'a gitme fikri bile bizi hareketlendiremezken ev yakınlarındaki Kaf:f'ı hayırlama fikri çok cazip geldi ve gittik.
Kapıdan ilk içeri girdiğimiz an kelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığıydı. DerDieDas'ın güzelim dekorasyonu yok olmuştu, yerine biraz arabesk her telden bir şeyler kondurulmuştu.

Sonra...Birer kokteyl, birer tekila shot derken bir baktık sandalyelerin üzerindeyiz! Geçmişten bugüne bütün türkçe parçalara avaz avaz eşlik ederek... Kaf:f'ın çizgisi belli "eğlenmek" ve "türkçe müzik". Ortam rahat, Akaretler'de en rahat kıyafetlerle gidilebilecek, kapısı en problemsiz mekan burası diyebilirim. Oldukça da 'gay-friendly' bir ortam. Minicik şortları, biçimli bacakları ile biz kadınlara taş çıkartacak şekilde müthiş güzel dans ediyorlar. Bizim ekibi de uzun zamandır bu kadar çok dans ederken görmemiştim. Ayık kafa gitmeyin, bayabilir, ama biraz güzel kafayla arada sırada gidip bütün kurtları dökmek için doğru istikamet.



Dans, Türkçe müzik bana göre değil derseniz X, İKSV Binası'nın teras katında, güzel manzaralı bir restoran. Geçen hafta kuzenimin düğünü nedeniyle bütün aile bir araya gelmişken, yemek eşliğinde sohbet edelim diye gittik. Güzel manzaralı bir yerde oturmak isterseniz rezervasyonsuz gitmemenizi tavsiye ederim. Dekorasyon güzeldi, personel çok ilgili ve kibardı.

Yemekler de lezzetliydi, ancak porsiyonlar sanırım insanlar için değil kuşlar için. Bir porsiyon yemekle doymanın imkanı yok, birkaç porsiyon yemek için de pahalı bir adres. Karnınız tokken, terasında bir kadeh içki içmek için gidin keyfini çıkarın. Ama yemek yemek için havalı ve manzaralı bir restoran arıyorsanız, tercihininizi Vogue'dan yana yapın. Fiyatlar hemen hemen aynı. Ancak Vogue'da hem manzara çok daha iyi, hem de yemek porsiyonları doyurucu.


Veee Mama! Nişantaşı'nda ikidir, açık havada bir yerde oturup yemek yiyelim diye çıkıyoruz kızlarla. Atiye Sokak'tan başlıyoruz, Midpoint'e göz atıyoruz cadde boyunca yürümeye başlıyoruz. Her yer mi dolu olur. Haftaiçi haftasonu fark etmiyor. Mekanların içleri boş, açık havalar tıklımtıklım, bir de oturmak için sıra bekleyenler var. İkidir de bizi bu durumdan Mama'nın arkadaki üstü açılabilir kapanabilir avlusu kurtarıyor. Oldukça geniş olduğu için bir boş masa yakalıyoruz oradan. Klasik ve şık bir dekorasyonu var. Yemekleri leziz, sadece menüdeki yemeklerin adını telaffuz edip sipariş verebilmek temel italyanca gerektiriyor. Sangria'nın bambaşka bir yorumu olan şarap kokteyli Roseship Rose'u o kadar iştahlı içip, içindeki şarabı ve votkayı emmiş olan meyve parçalarını yedim ki "Seviştin yahu kokteylle resmen!" yorumu aldım, tadılmayı hakediyor.

Birkaç gündür iş çıkışı ev keyfi yapıyorum, o da süper iyi geldi, sabahları zorlanmadan uyanıyorum bu sayede. Ben tembellik moodundayken, siz İstanbul'u alt-üst etmeye niyetliyseniz, mekanlarla ilgili yazdığım yazıların tamamı şurada.


Dip Not: Başlık Paloma Faith'in şarkısının adı. "I can be who you want me to be / but do you want me?" Dinlemeden geçmeyin, tık!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

good start

Pinterest'im

Instagram'ım