02 Aralık 2011

I kiss better than i cook!

Üniversite hayatım Cihangir, Taksim, Beyazıt, Etiler ve Ortaköy-Hisar sahil hattında geçti benim. Okulum Beyazıt'taydı, Cihangir'de yaşıyordum, yemek yemek, sinemaya gitmek, gece dışarı çıkmak, birer kadeh bir şey içmek için tek adresimiz Taksim'di. Bir de fiks menülü canlı müzik furyası vardı, onun için arada Etiler'e giderdik. Bir de bütün pazara yayılan kahvaltı keyifleri için istikametimiz sahil olurdu. İstanbul benim için bu semtlerden ibaretti.

Maslak ile 2008 yılında tanıştım. Work & Travel ile Amerika'da geçen aylardan sonra, kendi paramı kazanmanın keyfine varmışken, döndüğüm gibi İstanbul'da da iş başvuruları yapmaya başlamıştım. Biletix'ten iş görüşmesine çağrıldığımda, Maslak'a ilk defa adımımı attım. Birkaç yıl sonra Young Guns macerası benim yolumu tekrar Maslak'a düşürdü. Bütün bunlardan sonra, tamamen tesadüfler sonucunda, bugün hala çalıştığım ve bana hukuku ve avukatlığı sevdiren ofis ile yollarım kesişti. 1,5 yıldan uzun bir süredir de bu ofiste çalışıyorum. Haliyle benim için Maslak, iş ile özdeşleşmiş bir semtti ve perşembe günü son defa Maslak'a gittim, son defa Maslak'ta çalıştım. Taşınıyoruz!

Taşınmalar ve gitmeler bana her zaman iki zıt hissi aynı anda yaşatır. Paketlenmiş koliler hafif bir hüzün yaşatırken, yeni bir yere gidiyor olmak da içimi heyecanla doldurur. Yepyeni bir başlangıç! Kart yerine göz taraması ile açılan kapılar, göz taramasından hangi kata çıkacağını bilen akıllı asansörler ilk başta insana kendini çok havalı hissettirse de; bundan sonra camı gerçekten açılan içeri temiz hava giren bir ofiste ve Kanyon'a birkaç adım mesafede çalışacak olma fikrini de ben çok sevdim.

Bütün bunların yanında çok hoş olan bir şey de, uzun bir süredir taşınma hazırlıkları sebebiyle oldukça yorucu bir ortamda çalıştıktan sonra, bu cuma tatil olmaktı. Sabah alarmsız, vücudumun istediği saatte uyandım. Aşk ile, Beşiktaş'taki haftasonları önündeki uzun kuyruk ile bende her zaman merak uyandıran oldukça salaş Çakmak Kahvaltı salonuna gittik. Günlerden cuma olduğu için sıra filan yoktu, oturduk güzel peynirler ve özellikle de çok lezzetli bal kaymak ile güzel bir kahvaltı yaptık. Hiç acele etmeden, kitapçıları, mağazaları gezdik, o sırada okuldan çıkan kardeşimi de kaptık, Starbucks'ta saate bakmadan kahvelerimizi içtik ve sonra benim metrodaki billboard'larda görüp de merak ettiğim tog.concept'i gezmek üzere Trump Towers'a gittik. 12 mimar, 12 ünlü isim ile 12 tane Trump Towers evi döşemiş. Giriş 10 TL, toplanan paralar da sokak çocuklarına yardım için harcanacakmış.

Öncelikle söylemeliyim ki, herkesin düştüğü yanılgıya düşmeyin bu insanlar gerçekten burada yaşıyor ve size yaşadıkları evin kapılarını açıyor değiller. Sadece bu ünlü isimlerin alışkanlıklarına, hayat tarzlarına göre düzenlenmiş evler bunlar. Gerçeklikten de oldukça uzaklar, çünkü bir çoğunda gardrop olmadığı gibi, olan gardroplar da bu insanların sadece aksesuarlarının dahi sığamayacağı büyüklükteler mesela. Ben o yatakodalarından birine, şimdi yaşadığım evdeki dolabımı götürüp koysam geriye yatak koyacak yer kalmaz. Eczacıbaşı'ların evinde yatakodası bile yoktu. Bunun "biz yatakodamızı herkese açmayız" şeklinde özel hayata saygı mesajı mı, yoksa "Ne yatağı? Biz uyumadığımız için bu kadar başarılıyız!" mesajı mı olduğunu biz çözemedik.

Benim favorilerim Mahmut Anlar tarafından dekore edilen Ayşe Arman ile Sandra Arslanoğulları tarafından dekore edilen İzzet Çapa evleri oldu.


 Ayşe Arman'ın evindeki bütün yatakodasını kaplayan yatak ve sadece duvar dibindeki yüksek keyif köşesine bittim. Bir gün elverişli bir evim olursa yapmak üzere aklımın bir kenarına yazdım. Mutfaktaki "i kiss better than i cook" da çok manidardı.

İzzet Çapa'nın evi aynen restoranları gibi, eğlenceli bir curucuna içindeydi:




Çağlayn Tuğal tarafından tasarlanan Yalçındağ'ın evi ise, daha olağan bir çizgide çok şık, çok yaşanılası bir ev olmuştu.

Birçok evde kullanılan Mustafa Karayalçın'ın eserleri de oldukça espriliydi:

Gezmek isterseniz 4 Aralık'a kadar saat 10:00-22:00 arası açık bu sergi.


Bir de bütün bunlarla alakasız olarak, bir dergi karıştırırken (sanırım marie clarie idi) rastladığım ve bayıldığım şu kareyi de paylaşadan geçemeyeceğim:


 Hepinize iyi haftasonları ;)

3 yorum:

deniz dedi ki...

aşk ile yeniden ? :)

Elif'in defterinden (mndlna) dedi ki...

25 yıllık yaşantısı boyunca 14 kere yer değiştirmiş biri olarak, taşınmak güzeldir:) insanı yeni gittiği yerde özgür kılar :D

zillosh dedi ki...

Sevgili Deniz, aşk yeniden! aşk hep! :)

Sevgili Elif: aynı yaştayız, ama yer değiştirme konusunda beni epey bir katlamışsın! yeni macerelar heyecenlar güzeldir ne güzel!

Pinterest'im

Instagram'ım