18 Aralık 2011

Şeytan marka giyer!

Hayatımız dişimizi sıkmakla geçiyor. Dişini sık, durumu idare et ki, bir sonraki aşamaya geçebilesin.

İçinde korkunç bir enerji, sokaklarda koşup oynama şevki varken, dişini sıkıyor, okuldan eve gelince ders çalışıyorsun ki, sınavda başarılı olup düzgün bir liseyi kazanabilesin. O yaşlarda sanıyorsun ki ohh düzgün bir liseyi kazanırsan, zaten otomatikman üniversite sınavında başarılı olacaksın.

İyi bir lisede okumaya başlıyorsun, bakıyorsun ki o kadar basit değilmiş. Okul- özel ders- dershane- boş olan her vaktinde test çözme döngüsüne giriyorsun. Dişini sık, şimdi hayatında üniversite sınavına hazırlanmak dışında her şeyden vazgeç ki, iyi bir üniversitede okuyabilesin. Kandırılıyorsun. Sanki iyi üniversiteden mezun olur olmaz, bütün şirketler seninle çalışabilmek için sıraya girecek!

Hadi şanslı olanlardansın, iyi bir iş buldun, bu sefer de en alt kademeden başlayıp dişini sıkıyorsun ki, daha da yükselebilesin.

Eğer bahtsız bedevi değilsen, sonuç koca bir hiç olmuyor tabii o kadar emek ve çabadan sonra. Ama işteki sıfatı "junior" ile başlayan biri olarak, kısa iş geçmişimle bile çok rahatça görebildiğim bir şey varsa o da "dişini sıkmakla" "cozutmak" arasındaki ince çizgiyi tutturmak gerektiği. İş hayatında transkriptin ve sorumluluk bilincin kadar önemli başka şeyler de var: iletişim kabiliyetin, kendini pazarlayabilmen, yaşanmışlıkların ve çevren. Eğer dişini sıkmayıp tamamen keyfi yaşadıysan, yaşanmışlığını kullanabileceğin bir işin olmuyor. Diğer taraftan da dişini sürekli sıkıp, başka şeylere zaman ayırmadıysan, bu sefer de "ışığın" olmuyor.

Cuma günü okula diplomamı teslim almaya giderken, bu haftalardaki "yolluk kitabım"ın da son sayfalarını okudum: Şeytan Marka Giyer.

Kitap 1854 yılında Henry David Thoreau tarafından söylenmiş bir sözle başlıyor: "Yeni giysiler gerektiren tüm işlerden uzak durun."

Ve sonra kendinizi Andrea'nın macerasının (yoksa işkencesinin mi desek?!) içinde buluyorsunuz.

Türkiye'de  yaşayan genç kızların yarısından fazlasının sahip olmak için her şeylerini feda edebilecekleri bir işe kabul ediliyor Andera: Vogue ile kapışan, dünyanın en meşhur moda dergilerinden olan Runway'in başındaki moda ilahı sayılan Miranda'nın asistanı oluyor.

Andrea, moda ile alakası olmayan, hayatı boyunca da moda sektöründe hiçbir iş yapmak gibi bir hayali bulunmayan, yazı yazmak isteyen bir üniversite mezunuyken bir anda kendisinden markalı kıyafetler giymesi, davetlere gitmesi, moda kraliçesinin her türlü ayak işine koşturması bekleniyor. O ise başlarda aynanın karşısında kendisi ile, "Bakire işi (ööö) bu sütyeni ve bu pamuklu külotunu (iki kere öööö) giyen bu kız Runway'in bir parçası gibi mi görünmeye çalışıyor? Hah! Bu boklarla asla olamaz!" diye dalga geçerken, bir süre sonra kendisine bedava verilen parçalarla moda dergisinden fırlamış gibi giyinmeye başlıyor.

Yine de yaptığı işten hiç keyif almıyor. Buna rağmen Miranda'nın yanında bir sene çalışırsa, onun referansıyla asıl hayal ettiği işe girebileceğini düşündüğü için sürekli dişini sıkıyor. Bu bir sene bir bitsin, asıl istediğim işi yapacağım diyerek. Hayatı işi, dolayısıyla da hayatı Miranda'nın istekleri oluyor. "Şu an acil kalp nakli yaptırmam gerekse işten kovulmayı göze almadan onu bile yaptırmam." diyecek kadar çok çalışıyor. Ve Miranda'nın yapıldığında ardından "teşekkür ederim"i dahi gelmeyen isteklerinin ardı arkası kesilmiyor. Bu kadar çok çalıştığı için en yakın arkadaşından, ailesinden, sevgilisinden kopmaya başlıyor.

Bir seçim ile karşı karşıya kalıyor: Sürekli harika görünmek, pahalı elbiseler giymek ve davetlerde gezmek mi? Yoksa sevdiği insanlarla dış görünüşü yüzünden yargılanmadan keyifle vakit geçirmek mi? 
"Bu iğrenç Manhattan dünyasında yarı oturulabilir durumdaki evler, yarı normal erkeklerden bile daha az bulunuyordu ve daha çok rağbet görüyordu."

" 1.78 boya 52 kilo sıkı bir gece geçirmek için pek uygun değildi ama anlaşılan moda dergisinde iş bulmak için gayet uygundu."

"Kimsenin vücudunda olmasa bile, yağlar herkesin zihnindeydi."

"Eğer hızlı, ince, sofistike, inanılmayacak kadar çağa uygun ve insanın yüreğini burkacak kadar havalı bir yer arıyorsanız burası sizin için Mekke demekti."

" O kadar erken kalkıyordum ki, insanlara kaçta kalktığımı söylemeye utanıyordum. Elbette geçmişte de çok erken kalkıp, erken saatteki bir uçak ya da bir sınav için yedide hayata başladığım olmuştu. Ama şimdi kalktığım saatler genellikle eskiden hızlı bir gece geçirip yatmaya gittiğim saatler olurdu. Bu çok farklıydı. Sürekliydi, acımasızcaydı, insanlık dışı bir şeydi ve gece yarısından önce yatmayı da asla başaramıyordum."

"Her anını sevmeni istiyorum, bütün oyunları, filmleri, insanları, alışverişi ve kitapları. Bu yaşamının en güzel zamanı olacak, bundan eminim."

"Küstah tavrımı değiştirsem belki kovulmamak için küçük bir şansım olabilirdi ama dağılmış öz kontrolümün tek bir parçasını bile arayıp bulacak halim kalmamıştı." 

Kitabı okurken, daha önce hiç duymadığım markaları da keşfetmiş oldum. Dempsey & Carroll'un ham ipekten notluklarını ve Judith Leiber'ın gereksiz pahalı ve bence çirkin clutch'larını bilmemekle bir şey kaçırmıyormuşum ama 2003'ten sonra ortalıktan kaybolan Katayone Adeli'nin ceket kesimleri epeyce güzelmiş.

Okuması kolay, içeriği eğlenceli köpük bir kitap olmasına rağmen, illa ki her okuduğu kitaptan bir anlam bulup çıkarmaya bayılanlar için, dişini sıkmakla, başlarım böyle işe demek arasındaki ince çizgide gezinip, güzel mesajlar veriyor.


"Ya gidenler nasıl giyinecek emin değilim, bunu giysem çok abartı kaçarım diye endişeleniyorum. Ama şunu giyip de çok sönük kalmak istemiyorum" çelişkisine düşmüş her kadının kulağına küpe bir bilgi de içeriyor:

"Kuşkun varsa kendini bir üst duruma değil, bir alt duruma uydurman daha makul olur."

3 yorum:

Sisman ve Basarisiz Kız kim ? dedi ki...

Blog açmadan önce de sizi takip ediyordum beni inanılmaz mutlu ediyorsunuz ve verdiğiniz önerilerle İstanbul'da hep yapacak 'en güzel' şeyi bulmamı sağlıyorsunuz.Sevgiler :)

deniz dedi ki...

Merhaba size sorularim var ben 2. Universite olarak hukuk okumak istiyorum. 31 yasindayim. Gec mi kaldim. Ayrica doguda yasiyorum gorev icabi. İstanbul yazsam buradan sinavda sinava gitsem bitirebilir miyim.ya da burda okumak cok farkeder mi sizce?cevap icin simdiden tesk.

zillosh dedi ki...

Sevgili Şişman ve Başarısız Kız, ne kadar esprili olduğun adından belli zaten! Çok sevindim bu yoruma, çokçokçok teşekkür eder, kocaman öperim!

Sevgili Deniz, Hiçbir zaman geç değildir bence, ben okurken sınıfımda 40li yaşlarda sınıf arkadaşlarım vardı. Uzaktan okuyup bitirenler de oluyor elbette ama epey zor olabilir. Bol şans!

Pinterest'im

Instagram'ım