16 Mart 2013

For my part, I travel not to go anywhere, but to go. I travel for travel’s sake. The great affair is to move.

Ben kendimi bildim bileli gitmeye hep biraz meyilli oldum.





İlkokuldayken, Çukurova Üniversitesi'nin yüzme takımında lisanslı yüzücüydüm. Takımla birlikte Türkiye içinde seyahat edip dururduk. Herkesin ev hanımı anneleri onlarla birlikte seferber olurken, ben tek başıma giderdim. Ailemi ilgisizlikle suçlayan da olurdu, "Şu sarışın minik tek başına gelmiş, her şeyini de hallediyor maşallah" diyen de... 

Şimdi fark ediyorum bunun ailemin bilinçli bir tercihi olduğunu ve bana hayatım boyunca eşlik eden "Ben tek başıma her yere gidebilir, her şeyle başa çıkabilirim." özgüveninin temelini attığını.

İlk tek başıma yurtdışına çıktığımda 12 yaşındaydım. Bir yıldır Almanca öğreniyordum, pekişsin diye Münih yakınlarında bir çiftlikte yaşayan Alman ailenin yanına gitmiştim. Kocaman havaalanı karşısında ne kadar etkilendiğimi hala çok net hatırlıyorum. Aylarca bütün derdimi Almanca ifade etmek zorunda kalmıştım, döndüğümde canavar gibi konuşuyordum. Şimdi pratiksizlikten yerinde yeller esse de...

Babamla bir pazarlık yapmıştık, anadolu lisesi sınavından önce. Eğer Anadolu Lisesi sınavında güzel bir okul kazanırsam, koleje vereceği parayla beni her sene yurtdışına yollayacaktı. Pazarlıkta herkes istediğini elde etti. Kendi tercihimle Uludağ yaz kampını veya Bodrum'u seçmediğim sürece hep gittim bir yerlere...

Yaşım çok büyük değil, ama Türkiye'de kısa zamanda ne çok değişiklik olmuş, bu seyahat anılarını düşündüğümde fark ediyorum. 

Viyana'ya ilk gittiğimde 15 veya 16 yaşındaydım. Her cafe'de bulunan ince uzun bardaklardaki kremalı soğuk kahveler aklımı başımdan almıştı. 


Şimdi İstanbul'da her köşe başına konmuş Starbucks'ta frappaciono adıyla mevcut bu kahveleri, çok kalorili diye burnumuzun ucuna koymuyoruz; ama o dönem filmli fotoğraf makinemdeki pozların bir kısmını sırf bu kahveleri çekmek için harcayacak kadar etkilenmişim, düşünün.


Üniversitede de devam etti bu gidişlerim. Sadece yurtdışı ile sınırlı da değil. Sürekli sebepler bahaneler buldum bir yerlere gitmek için.

Annemle babam benden kaç defa telefonda şöyle cümleler duydular kimbilir: 

"Ben bugün work&travel görüşmesine gittim, onaylandı. Yazın üç ay Los Angeles'ta Six Flags diye devasa bireğlence parkında çalışacağım.", 


"Hani fakülteden arkadaşım Simge var ya, biz onunla trenle Avrupa'yı dolaşmaya karar verdik bu yaz."



 "Ben iyiyim, merak etmeyin. Interrail bitti ama, uçakla İstanbul'a dönmek yerine buraya kadar gelmişken biraz da Sırbistan ve Bulgaristan'ı gezeyim, öyle geleyim, diyorum İstanbul'a", 



"Yazın ortasında sınava girmekten bunaldim. İzmir'e gidiyorum ben, birkaç dersim de kalsın artık napim, daha 20 yaşındayım, hukuk kitapları ile bir yaz devirmek için çok gencim."

 "Baktık San Diego, Meksika sınırında, araba kiraladık, Meksika'ya gidiyoruz, merak etmeyin."


 "Ben bir yaz okulu buldum, Yunan kültürünü öğreten. İki hafta sonra gidiyorum, iki ay da Atina'da Napflio'da filan olacağım."




 "Şimdi Sakız Adası'ndayım, feribotla Çeşme bir saatten az sürüyormuş burdan. İstanbul'a dönmek yerine oraya geçmeye karar verdim."

"Bayramda bizi unutun, benim çok sevdiğim bir grup vardı, Memo ile onların konserine İsveç'e gideceğiz. Gitmişken trenle Kopenhag'a da geçelim diyoruz."


 "Ben Özge'nin düğünü için Zürih'e gidiyorum, da öncesinde de Cenevre'de yaşayan bir arkadaşıma da uğrayacagım." 

"Hmmm, yokum ben haftasonu. Evet final haftam öncesi de, önceden planlamıştık. Yok, adaya değil Bolonya'ya gidiyorum."

"Alo? Ben Bozcada'dayım. Şarap ister misiniz?"

"Anneciğim sen bir sonraki haftasonu gel İstanbul'a biz o haftasonu Martha ile Beyrut'a gidiyoruz"


"Ben staj boyunca yaz tatili yapamadım ya, bir insan hakları semineri buldum, ofis izin verdi zaten, bir ay Polonya ile Almanya sınırında bir okula gideceğim"

Falan filan...

Herkesin hakkını vermek lazım. Ben hep araştırdım, buldum, ayarladım ama ailemden de bir kere olsun da klasik Türk ailesi tepkisi duymadım. Ne işin var orada, çok sorumsuzsun, bir düşünelim... Tam tersine hep destekleyici oldular, hatta maddi kısmını da üstlendiler çoğu zaman. Bazen dalga bile geçtiler, "Sesin cıvıltılı geliyor, hiç olmadığı kadar. Yerleş orada bir yerlere de, hepimiz rahatlayalım."

Bunları ben harikayım neler yaptım demek için anlatmıyorum. Seyahat etmek için zaman lazım. Ben okul ve iş çerçevesinde sınırlarımı zorladığım ölçüde gidebiliyorum. Benim etrafımda beni yüzle çarpacak kadar çok (ve üstelik sıradışı lokasyonlara) seyahat eden insanlar da var.

Ben bu yazıyı mutsuz insanlar için yazdım. Sen nasıl oluyor da, hiç depresyona girmiyorsun, bu neşenin kaynağı ne diye soranlar için...



İnsan seyahat ettiğinde, olağan alışkanlıklarından uzaklaşıyor. Beyni daha farklı çalışıyor, gittiği yerde gördüklerimden bir sürü ilham alıyor, kendi hayatına içinden değil dışarıdan bakma fırsatı buluyor, kendini daha iyi tanıyor, ne isteyip ne istemediğini daha net görebiliyor.

Hiç bir seyahatime karar almak için çıkmadım, ama geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, her seyahatimden dönerken yanımda yiyecekler ve içkiler kadar kararlar da getirdim. 

Bazen minik gündelik kararlar, bazen radikal kararlar: Okuldan bu yıl mezun olacağım, çalışmaya başlayacağım, yüksek lisans yapmak istiyorum, daha profosyonel fotoğraf çekmeyi öğreneceğim, daha az para harcayıp daha çok seyahat edeceğim, hayatımdaki bu insan beni mutsuz ediyor aslında ayrılmalıyız, bu konu hakkında kitaplar okumalıyım, yogaya başlayacağım...


Psikologa karşı değilim, ama ortada fol yok yumurta yokken, antidepresan kullanan genç insanların sayısındaki artıştan rahatsızım. Sıkıştığınızda, bunaldığınızda, büyük bir karar almanız gerektiğinde gitmeyi deneyin. Başka sokaklarda yürümek, başka alışkanlıkları olan insanlara ayak uydurmak inanın çok iyi gelecek. İlla ki kalkıp Hindistan'a gitmenize de gerek yok; Antep'e gidin, Van'a gidin. Deneyin, en kötü ihtimalle bir şehir daha birkaç farklı hayat daha görmüş olursunuz.

Geçenlerde elime mutlu olmakla ilgili bir makale geçti. Yatağın solunda yatmanın, tam 6 saat 20 dakika uyumanın daha mutlu ettiğine dair iddialar içeriyor. Onları bilmem ama mutsuz olduğunuzda alışveriş yapanlardansanız, kıyafet yerine uçak bileti almayı deneyin, diyor. Daha uzun süre mutlu ediyormuş insanı.

Bence seyahatlerden de yiyip içebileceğiniz bir şeyler getirmek de bu mutluluğu uzatıyor. Örneğin şu anda İtalya'dan getirdiğim filtre kahvemin son bardağını içerken, yazıyorum bu satırları. 

Keyifle, seyahat planları ile kalın.



Dip Not: Başlık, Robert Louis Stevenson'dan.

6 yorum:

Buket Altaç dedi ki...

Yok artık.. An itibariyle, tam bu düşüncelerle Roma bileti almış bulunmaktaydım:) Şarabın, filtre kahvenin hangisi makbul sen onu da de hele:)

Sam Scarlet dedi ki...

sana bazen o kadar özeniyorum ki. ben sık seyahat edemedim hayatım boyunca, ama ailemin de maddi desteğiyle akranlarımın gitmediği yerlere, katılmadıkları organizasyonlara katıldım. sonradan üniversitede işler değişti, ailem okulun durumundan memnun olmadığı için bir şekilde güvenleri azaldı, zaten kafama esen bir şeyi aile yapısından dolayı yapamayan da bir insanım, bu yüzden bu yazıdaki birçok şeyi içim giderek okudum. üniversiteden bir an önce mezun olup ekonomik özgürlüğümü kazanmam gerekiyor tüm bunları yaşayabilmek için, o zaman da gereğinden fazla yorgun ya da yaşlı olmaktan korkuyorum işte.

Adsız dedi ki...

bir kızım olursa bir gün senin gibi yetiştireceğim tek fark dini inançları olacak namaz kılacak oruç tutacak
ama ozgürlüğüne düşkün olsun gezsin tozsun yurtdışına gitsin ayrı evde yaşasın gonlümden geçen bu
aslı

Adsız dedi ki...

ben dağları gezmeni de öneririm. deniz, sahil güzel elbette, ama dağın havası başkadır. kayak değil kastettiğim, dağ yürüyüşü, tırmanma vs. bambaşkadır dağ..
selamlar,
Tekin.

zillosh dedi ki...

Buketcim,

Çok kıskandım seni şu an! :)) Kahve konusunda Lavazza kahve ötesi bir şey bence, tek geçerim. Şarap konusunda hiç "kötü" ile karşılaşmadım, ama restoranlarda bilindik şişe şarapların yerine litre ile gelen taze şarapları pas geçmemeni tavsiye ederim. Çaktırmadan bir çakırkeyiflik sebebi :) Bir de Roma demişken, dondurma dondurma dondurma. Bir de limoncello tabii!

Sevgili Sam,
Gereğinden yorgun ve yaşlı olmaktan korkma bence. Ben kendimi hiç de yorgun ve yaşlı hissetmiyorum, hatta üniversitede olduğumdan daha sık seyahat ediyorum. Tek sıkıntı yıllık izin denilen şeyin sömestr tatili ve yaz tatiline kıyasla bir "hiç" olması...

Sevgili Aslı,
Ne güzel... "İnanmalısın. İnanmazsan hayata nefesin yetmez", diye bir söz okudum bugün çok hoşuma gitti. Paylaşmak istedim.

Sevgili Tekin,
Denize karşı bir zaafım var, ama çocukluğum her yaz yaylaya çıkarak geçti Toroslarda. Dolayısıyla dağ başkadır bilirim. Zindeleştirir, iştah açar, güzelleştirir. Peki var mı çok tavsiye edilecek bir istikamet, bir tur, bir şirket?

Adsız dedi ki...

tabi ki var.
Kartalkaya'da Villa Neva otel'de kalıp Erol Bey'in hazırladığı rotalarda yürüyebilirsin. Nevin Hanım'ın yemekleri ayrıca muhteşemdir.
Erciyes'e kayağa gitmiyorsan Mayıs - Ağustos arasında zirve tırmanışına katılabilirsin. Profesyonel olmaya gerek yok, ayrıca yorulduğun zaman dönmek mümkün. Ekipman şart. Ayrıntıları Hacılar Dağcılık Kulübü verebilir: http://www.hadak.org.tr/ Kayseri'ye gitmişken mantı şart :))
Erciyes'ten daha kolay rotalar Aladağlar'da var. Gene HADAK yardımcı olabilir, bölgedeki dağları iyi bilirler.
Yurtdışında, Avrupa'da Alpler'e sadece kayağa gidilmeli ama Avusturya'daki Ischgl veya Zell Am See güzeldir, hem kayak için hem yürüyüş için.
Yok ben daha uzağa gidicem dersen Amerika'daki Yosemite Doğal Parkı güzeldir. Hem çadırda hem de otelde konaklama imkanı var, yürüyüş rotaları ve manzara olağanüstü. Bu kadar kirlenen dünyada böyle bir yerin olduğunu bilmek insanın geleceğe dair umudunu tazeliyor. Buraya gidince Six Flags'i gezmek opsiyonel, ama Napa Vadisi'ndeki şarap bağları mutlaka görülmeli.
Selamlar..
Tekin

Pinterest'im

Instagram'ım