19 Mayıs 2014

New York'ta ilk gece: Pizza turu, Bedford Ave, Karaoke ve Glow in the Dark Party


New York'taki ilk gecemden beklentim, civarlarda bir bira yuvarlayıp, sonra eve gelip yayılmaktan ibaretti. Ben İstanbul'dan, kardeşim Bozeman'dan dünyanın yolunu tepip geliyorduk, yorulmuş olacaktık ve şehir hakkında hiçbir fikrimiz olmayacaktı.

Ben German ile dans edip şarap yuvarlarken, kardeşim de eve ulaşmayı başardı. Pizza sayıklayarak... "Brooklyn'deyiz hadi pizza yiyelim." diye tutturdu. Uçakta giydiğim tayt t-shirt kombinasyonumu değiştirmeye bile gerek görmeden, fotoğraf makinemi alıp çıkmaya hazırlanıyordum ki, ev sahibimiz "Ben de evden çıkacağım, duş almamı beklerseniz, sizi arabayla bırakayım." dedi.

Birlikte evden çıktığımızda, German'ın bir arkadaşı ile karşılaştık. Yeni bir pizzacı buldum, küçük, salaş bir yer; ama pizzası harika, oraya gidin dedi. Böylece kendimizi Tony's Pizza'da bulduk.




İç dekorasyonu her telden bu mekanda birer dilim İtalyan tipi pizzayı mideye indirdikten sonra, ev sahibimiz bundan daha iyisini bildiğini söyleyerek, bizi Williamsburg Bedford Ave'deki Anna Maria Pizzeria'ya götürdü.


Tony'de yediğimiz İtalyan tipi, az malzemeli pizza iken, burada yediklerimiz bol malzemeliydi. Tipik bir fast-food restoranı dekorasyonlu bu pizzacıda, gerçekten bir dilim lezzetli pizza ile tıka basa doyabilirsiniz. Oldukça lezzetli gerçekten...



Pizzaları mideye indirdikten sonra, civarda biraz takıldık. Gri L hattı metronun Bedford durağı, New York'a ayak bastığınızda, kesinlikle vakit geçirmeniz gereken bölgelerden. Yaptığımız turda dekorasyon ve tarz olarak en karakteristik ve ilgi çekici bulduklarım Sea Thai Restaurant ile Black Bear Bar oldu.


SEA'nın iç dekorasyonu oldukça gösterişli. Devasa resimler, heykeller, havuzlar, loş bir ışıklandırma...

Black Bear Bar'ın ise ön kısmı bir sergi alanı, arka kısmında karanlık bir odada oturup içkinizi yudumluyorsunuz.


Ev sahibimize göre en iyi dondurmayı da buradaki Endless Summer arabasından yiyebilirsiniz.


Biz buralarda turlarken, ev sahibimizin inanılmaz tatlı arkadaşı Leo ile tanışıverdik. Tanıştığımız anda kesintisiz konuşmaya başlayarak, sürekli takıldığı Türk Restoranını, orada otururken izlediği Galatasaray maçlarını, en sevdiği mezenin babaganuş olduğunu anlatmaya başladı. Sonra bize Queens ve Manhattan insanlarının taklitlerini yaparak, New York lokal 101 dersi vermeye başladı. :) Manhattan'da herkesin kibar ama ölçülü, Queens'te ise herkesin daha samimi ve doğal olduğunu anlattı. Gerçekten o gece tanıştığımız süpersonik insanların hepsinin Queensli olduğunu düşünürsek, haklı olduğunu kabul ettim.

Ardından da "Hadi benim arkadaşımın doğum günü partisine siz de gelin!" dedi. Manhattan'da bir karaoke bara gittik. Leo zaten bir grupta solistmiş, arkadaşları da müzikle ilgili kişilerdi. Haliyle karaoke bir nevi canlı müzik performansı kıvamında geçti.


Karaoke barda kapıya sigara içmek için çıktığımda kafası güzel bir Japon'un gelip "Sen gerçek misin?" diye yüzüme dokunması ile şımarmaktan nirvanaya ulaşmışken, kendimi çirkin hissettiğim bir dönemde Uzakdoğu'ya da yolumu düşürmeye karar vermişken, Leo'dan ikinci davet geldi: Hadi bizim kostüm partimize gelin!

Geliriz de, bizim kostümümüz yok. Hooop Manhattan'da çok havalı bir apartmana götürüldük. Böyle pek yüksek bir bina, binanın içi gıcır gıcır halı kaplı, otelimsi bir resepsiyonu var. Boyalar glow stickler çıkarıldı, herkes boyanmaya ve soyunmaya başladı. Önce "Ne kadar abartıyorlar ya! Alt üstü herkes bir gözlük bir aksesuar takıp gelecek." diye çekimser kaldıysam da, sonra eğlenceye katıldım, biraz boyandım.


Sokağa çıktığımızda hafiften yağmur yağıyordu, sırtımdaki fosforlu boya ile çizilmiş kalp kurumadığından ceketimi giyemiyordum. Kendimi New York'ta ilk gecemde, ıslak, çıplak ve garip hissediyordum.


Split'teki partiye girdiğimizde hiç de abartmadıklarını anladım. İnanılmazdı, hayatımda gördüğüm en güzel kostümlü partiydi. Sadece bir tanga giyip bütün vucüdunu fosforlu boya ile boyamış olan kadınlar bile vardı. Anneanne yaşındaki teyzeler tuvalette kafalarını yapıp, çingene pembesi peruklarla takılıyorlardı. Her yaştan her telden insan, içeride parıl parıl dans ediyordu!










New York'ta birinci günün jet laglı sersem ve miskin geçmesine kendimi o kadar hazırlamışken,  sabaha kadar partilemek gerçekten harikaydı! 

1 yorum:

Handan dedi ki...

yahu yazı newyork falan bir tarafa da yediklerin nereye gidiyor sezen, sen onu söyle

Pinterest'im

Instagram'ım