07 Ağustos 2014

Blogger olmayı düşünenlere hazırlık rehberi

Yaklaşık altı senedir blog yazıyorum. Benim blog yazmaya başladığım dönemde, bu kadar çok blog da yoktu, ülke sınırları içinde mesleği sorulduğunda  'blogger'ım diye cevap vereni de duymamıştım. 

Henüz topluca akıllı telefonlara transfer olmadığımız, merakla "3G ne demek?" diye sorduğumuz dönemlerdi.

Cihangir'de minnacık bir evden, babamın yanına taşınırken, evde kolilememin en uzun sürdüğü eşyalar, kağıt ve defter yığınlarım olmuştu. 

Ben kendimi bildim bileli yazarım. Günlükler, notlar, fikirler, bir yerlerde okuyup beğendiğim cümleler... Sonra bu yazdıklarımı hiç dönüp okumasam da, yazmadan duramamam. 

O taşınma esnasında, bu karalamalarımı böyle kağıtlara ve defterlere yazmamın ben dahil kimseye bir faydası olmadığını anlamıştım. Bu şekildeyken, yer kaplamaktan ve yaşadığım alanı dağınık göstermekten başka bir işe yaramıyorlardı. İşte, buna çözüm bulmaya çalışırken "bir doz minik güzel şey" doğdu. 


O günden beri blog yazıyorum. "Heves" diyenler oldu, "Çalışmaya başladığın zaman başına bela olur, kapat" diyenler oldu, "Nasıl olsa bir süre sonra yazmaya zaman bulamayacaksın." diyenler oldu... Bilirsiniz, birisi bir şey yapmaya başladığında genellikle destekleyen değil, köstekleyen bir toplumda yaşıyoruz.

"Başarılı bir blog oldu mu peki?" diye sorarsanız, başarı ile kastettiğiniz şeyin ne olduğuna bağlı olarak cevabım değişir. Para kazanmaksa, blogtan para da kazanıyorum, ama yalnızca kendime minik jestler yapmamı sağlayacak kadar. Ünlü olmaksa, kesinlikle ünlü değilim. Ki açıkçası ben bunların ikisini de hiç amaçlamadım. Bu blog ile, daha fikir aşamasından bu güne kadar "birilerinin hayatına keyif katmayı" amaçladım, bu yüzden de zaten adı "bir doz minik güzel şey" oldu.

Bazen o kadar güzel e-mailler alıyorum ki, gerçekten evin içinde kendi kendime dans ediyorum. Yazdıklarım birilerinin işine yarıyor, ilham ve keyif veriyor. Bu yüzden, amacı doğrultusunda başarılı olduğunu düşünüyorum.


Bencil bir açıdan bakarsam da, benim bugüne kadar bu kadar istikrarlı sürdürdüğüm tek hobim. Ayrıca bu blogu yazmıyor olsaydım, buradaki yazıların tamamı, notlar halinde evin köşelerine tıkıştırılmış, bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı çoktan çöpü boylamış olacaktı.

Tereddüt etmeden "Blog yazmak, benim hayatımdaki en harika şeylerden biri. " diyebilirim. Etrafımdaki çok kişiyi de blog yazmaya başlamak konusunda gaza getirdim, bana blog yazmakla ilgili sorulan her soruyu da elimden geldiğince cevapladım. Hala içinde istek olup da "acaba?" diye düşünenler ve üşenenler için de yol gösterici bir yazı yazmak aklımda ne zamandır vardı.

Meslek hastalığı, bir konu hakkında görüş bildireceksem, mutlaka o konu hakkında bir kaynak okurum. Bu yüzden blog yazmak hakkında öğütler vermeye başlamadan önce, konu hakkında Mark W. Schaefer ve Standford Smith tarafından yazılan "Born to Blog"u okudum.


Bu kitapta yer alan bilgiler ve benim deneyimlerimin sentezi olarak blogger olma rehberi huzurlarınızda:

1) Ben teknolojik işlerden, web sitesinden filan hiç anlamam, bunları yaptırmak için de para harcayamam bahanesinin arkasına sığınmayın. Blogger çok kolay, üstelik de bedava. Başlarken önemli olan blogun nasıl göründüğü değil, hevesiniz ve yazacaklarınız.

Yalnızca siyah arka fondan ve okuması zor fontlardan uzak durun. Metni yazacağınız gövdeyi de çok dar tutmayın. İki kolonlu, beyaz ağırlıklı blog tasarımları her zaman güzel ve pratiktir.

Zaten zaman geçtikçe, kurcalamaya ve değiştirmeye başlayacaksınız, azıcık İngilizce biliyorsanız google her şeyin nasıl yapılacağını size gösteriyor.



2)  Blog yazmaya başladığınız zaman, pat diye yüzlerce takipçiniz olmasını, herkesin size yorumlar bırakmasını, sayfanızın binlerce kişi tarafından ziyaret edilmesini beklemeyin. Bunun gerçekleşmesi için ya olağanüstü güzel bir moda bloggerı, ya da ünlü biri olmanız lazım. Benim yazmaya başladığım ilk sene sonunda yalnızca 7 takipçim vardı mesela. 

Okuduğum kitabın yazarlarından biri de "Two things happened. First nothing happened. I just got no transaction at all and very few comments for months, second i got bored" diye özetliyor ilk yazmaya başladığı zamanı.

Ne ve nasıl yazıyor olursanız olun, onlarla ilgilenecek birileri mutlaka olacaktır. Sadece onların sizi bulmasının zaman alacağını bilerek başlayın.

3) "Yazdıklarımı beğenmiyorum, yayınlayacak cesaretim yok." sakın demeyin. Yazım uslübunuzu belirlemeniz ve geliştirmeniz zamanla olacak bir şey. Ben ilk senelerde yazdığım yazılardan şu anda utanıyorum, çok saçma ve çocukça buluyorum çoğunu. Muhtemelen bir süre sonra da şimdiki yazılarım için aynı şeyi düşüneceğim. Unutmayın "mükemmel iyinin düşmanıdır" ve gerçekçi olursak, yazdığınız da altı üstü blog, kusursuz ve mükemmel olmasına zaten gerek yok.



4) Aklınıza estikçe değil, düzenli biçimde yazın. Okuyucularınız ne sıklıkta yeni yazı yüklendiğini bilmek ister. Her gün gazete çıkması, her ay başında yeni dergilerin raflara düşmesi gibi. Düzenli bir okuyucu kitlesi için, düzenli yazmanız lazım.

Dürüst olmak gerekirse, bu benim de başaramadığım, ancak çabaladığım bir konu. Bu senenin başında iki günde bir yazma kararı almıştım. Büyük ölçüde uydum, ama ardı ardına gelen seyahatler bu rutinimi biraz sekteye uğrattı.

Okuduğum kitapta bununla ilgili güzel bir tavsiye vardı. Her gün biraz yazmayı, belli bir düzende yayınlamayı öneriyor. Böylelikle yazmaya fırsat bulamadığınız zamanlarda da, yayınlamaya hazır yazılarınız olur, diyor. Bunu ben de deneyeceğim :)


5) Yazdıklarınıza, kişisel görüşlerinizi, deneyimlerinizi, fikirlerinizi ekleyin. Her yerde bulunan, hiç bir kişisellik içermeyen yazılarla doldurmayın blogunuzu, sizden bir parça katın ki anlamlı olsun.

6) Born to Blog,  herkesin bir yeteneği olduğunu ve blog yazabileceğini savunuyor. Kitap içinde yaptığım testlerden, ben hikayeci ve öğretici karakterde olduğumu keşfettim ve baktığım zaman yazdığım yazılarında da bunun izleri görülüyor.

Sizin de mutlaka bir tarzınız var, bunu arkadaşlarınızla yaptığınız sohbetleri gözlemleyerek de keşfedebilirsiniz: Hikayeler mi anlatıyorsunuz, tavsiyeler mi veriyorsunuz, harika bir arşivci misiniz, sürekli hayalleriniz ve planlarınız mı var, ikna kabiliyetiniz mi çok yüksek, tutkulu olduğunuz ve sürekli bahsettiğiniz hobileriniz mi var? Kendinizi gözlemleyin ve ne hakkında yazacağınız zaten ortaya çıkacak.



7) Blogtan para kazanmak istiyorsanız, tek bir konuya odaklanmanız faydalı olacaktır. Örneğin belli bir hobiniz hakkında yazıyorsanız veya kilo vermek istiyor ve bu süreci kayıt altına alıyorsanız, blogunuzun kitlesi belli olacağı için, reklam verenler ve sponsorlar için iyi bir hedef oluşturacaksınız. 

Diğer yandan farklı içerikler paylaşmanız da, blogunuzu daha geniş bir kitle için çekici kılacaktır. Bu nedenle öncelikle amacınızı belirleyip, ona göre içerik oluşturmanızı tavsiye ederim.


Kitaptan bir alıntıyla kapatalım: In the end, your personal blog should make you feel happy, fulfilled, powerful, and connect into a larger community. Let's make sure that you experience those benefits.

[Born to Blog, Mark Schaeffer ve Stanford A. Smith, Mc Graw Hill Education yayınları, 165 sayfa, kapak fiyatı: 12 Dolar.]

Dip Not: Elinizi çabuk tutarsanız, kitabın ikinci eline de şuradan ulaşabilirsiniz. 

5 yorum:

TUĞBA'NIN DÜNYASI dedi ki...

Merhaba;
Ne kadar güzel yazmışsın. Bir süredir takip ediyorum sayfanı ve heyecanla okuyorum, severek okuyorum ve fotoğraflara bakınca mutlu oluyorum. Babanın yaptığı yazlık ev ile ilgili yazını hiç unutamam çok duygulanmıştım ve o baba kız sarılmış fotoğrafınız bir harikaydı:)Hep böyle mutlu kalın ve harika anılar biriktirin..
Blog konusunda çok güzel bir yazı olmuş. Bana da türlü olumsuz sözler söylenmişti ama buna rağmen devam ettim. Bazen buradaki koşullardan ötürü uzun aralar veriyorum ama yine de tutkuyla yazıyorum. İyi ki bu blog var diyorum her zaman..Aldığım harika geri dönüşlerde çok motive ediyor. Aynı senin gibi güzel sözler duyduğumda delicesine mutlu oluyor danslar ediyor şarkılar söylüyorum. İlk zamanlar hiç takipçim yoktu üzülürdüm kimse okumuyor diye, şimdi de çoook sayılmaz ama kıyaslamamayı öğrendim ve bu haliyle mutluyum. Zaten ihtiyacı olduğunda yardım edebildiğim, bilgi verebildiğim, okuyarak mutlu olan takipçilerim beni yeterince mutlu ediyor. Cezayir tuhaf bir coğrafya ama güzel, bu blog sayesinde öyle güzel hikayelerim oldu ki kocaman bir kitap yazılabilir.
Sen de iyi ki yazıyorsun ben büyük keyifle okuyorum. Söylenen olumsuz şeylere de aldanma sen bildiğin gibi devam et, böyle her şey çok güzel.
Kocaman sevgiler ve selamlar
Belki bir gün bir yerlerde uzun uzun sohbet imkanı bulabiliriz, çok memnun olurum..
Selamlar ve sevgiler bu turuncu iklimden:)

SmG dedi ki...

Gerçekten yararlı ve teşvik edici bir yazı olmuş, bahsettiğin birçok şeye de katılıyorum. Ve evet, ben de belirli bir düzen içerisinde yazamayanlardanım, bazen iki yazı arasındaki zaman oldukça fazla oluyor.

Gökkuşağı Dosyası dedi ki...

Harika bir yazı olmuş. :)
Ben sadece ama sadece 'yazmak' amacıyla açmıştım blogumu. Kimse okumasa bile yazmak için. O yüzden de uzun süre çok asosyal kaldım. 2011 doğumlu bloguma takipçi zımbırtısını bile bu sene ekledim düşün. :) Hala biraz yabaniyim ama kıracağım inşallah.
Ama ne olursa olsun blogum benim canım, yazarken kendimi buluyorum. O yüzden ben de şiddetle öneriyorum, yazmayı sevenler ve "Acaba blog sahibi olsam mı?" diye düşünenler, hiç durmasın.
Sevgiler.

Ege dedi ki...

Sanırım, yazmaya başlıyorum!

Selim Çayır dedi ki...

4. Maddenizde bahsettiğinize kesinlikle katılıyorum. Canın istediğinde yazmak diye birşey yok. Düzenli takipçilerine olsun istiyorsan günde bir dahi de olsa, yazacaksın...

Pinterest'im

Instagram'ım